İslâm, silm ve barış anlamını ifade eden bir kelimeden türemiştir. Başıboşluğu kabul etmez, hürriyet, barış ve medeniyetin adıdır. Bu da Allah’ın birliğini kabul ile beraber Allah’a teslimiyeti gerektirir. Ama ne var ki İslâmı böyle bilmeyen, vahşet ve bedeviyet olarak görenler, onu ehlîleştirmek ve medenîleştirmek gibi yanlış bir anlayışla “Ilımlı İslâm” tabirini kullanmaktadırlar.
Siz ne olursanız olun, muhatabınızın sizi tanıdığı kadar değerlisinizdir.
Medeniyeti İslâmdan öğrenenlerin dönerek Müslümanlara medeniyet dersi vermek istemeleri ne derece acı!
***
Gerçekte ise “İslâm”ın ne ılımlı olmaya ve ne de lâikliğe ihtiyacı yoktur. İslâm, barışın, medeniyetin, hoşgörünün, doğruluğun ve adaletin kendisidir. Peygamberimizin hayatı, Asr-ı Saadet’te sahabelerin uygulaması bunun en güzel delilidir. Ama bağcıyı dövmek isteyenlere üzüm yediremezsiniz ki… Niyet başka olunca uygulama da böyle oluyor…
***
İslâmı iyi bilmeyen veya sonradan yanlış öğrenen aydınların izahlarına ve ne doğuya ve ne de batıya dayanmalarına İslâmın ihtiyacı yoktur. İslâm Allah’ın nurudur ve doğrudan varlığı yaratan Allah’ın fıtrata uygun kanunlarıdır. “Ne doğudan ve ne de batıdan alınmış değildir. Ateş dokunmadan da yanar. Nur üstüne nurdur. Her ışığın kaynağı ve her ısının ocağı odur.” (Nur Sûresi: 24:35)
Gerçek bu olduğu için aydın geçinen ve karanlıklardan beslenen, bunun için de ne topluma ve ne de kendilerine ışık verecek bir nur kaynağını bulamayanların kör dövüşüne acıyarak bakmak durumundayız. Karanlık içinde bataklığa düşmüş olanların her şeyden önce kendilerine yol gösterecek aydınlığa ve nura ihtiyaçları vardır. Kur’ân-ı Kerim onların durumunu ne güzel tasvir eder: “Onların durumu, gece karanlığında ateş yakanların durumuna benzer. Ateş çevresini ışıtmaya başladığı anda Allah yağmur ve fırtına ile ateşlerini söndürüverir. Birden karanlık içinde kalıverirler. Artık onlar sağır, dilsiz ve kördürler. Hiçbir şey göremezler. Bazen çakan bir şimşeğin ortalığı aydınlatması ile etraflarını görür gibi olurlar. Karanlık çökünce de dikilip kalırlar.” (Bakara, 2:17–20)
***
Sözde aydınlar tartışarak gerçekleri ortaya çıkarmak için çabalayadursunlar, Allah vahiy güneşi ile dünyayı aydınlatmaya devam etmektedir. Vahiy güneşinden faydalanmak için evimizden gökyüzüne pencereler açmaya devam edeceğiz. Güneşten ışık almaya başlayanlar için ne muma, ne ateşe ve ne de elektrik ışığına ihtiyaç yoktur. Gündüzün güneşini bulamayanlardır ki, çevrelerini aydınlatmak için ışık ve ateş arama ihtiyacı duyarlar.
Onlar gündüzü ve güneşini inkâr ettikleri için de ateş böceği gibi kendi akıl ışıkçıkları ile çevrelerini görmek ve aydınlatmak durumundadırlar. Bunun için İslamı öğrenmek yerine “ılımlı İslâm” tezlerini öğretmeye çalışır dururlar.
Ne yapalım çalışsın dursunlar. Boş durmaktan iyidir…
25.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|