Peygamber Efendimiz (asm), Uhud Savaşı dönüşünde “Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz” demişti. O zamana kadar Müslümanların yaptığı en büyük savaş olan ve yetmiş sahabenin şehit düştüğü bir mücadeleden “küçük cihad” olarak bahsedilmesi, Müslümanları hayrete düşürmüştü. Ama Allah’ın Resûlü (asm), büyük cihadın ne olduğunu izah edince, nefisle mücadelenin Uhud harbinden daha önemli olduğu anlaşılmıştı.
Onun gibi biz de küçük kurbanlarımızı kestik. Kendi kesemeyenler ehil olan birisine vekâlet vererek kurbanlarını kestirdiler. Koyundan deveye kadar, milyonlarca büyük ve küçükbaş hayvanın kanı akıtıldı. Böyle bir kurban kesiminden sonra “Sıra büyük kurbanları kesmeye geldi” demek, belki biraz garip karşılanabilir. Ama daha kesmemiz gereken öyle kurbanlıklarımız var ki, bunlar koyun sürülerinden daha kalabalık, keçilerden daha inat, azgın boğalardan daha hırçın, develerden daha büyüktür. Asıl bunları boğazlamak gerçek fedakârlık ve kahramanlık olacaktır.
Kurban kesmek, sadece hayvan boğazlayıp kan akıtmaktan ibaret değildir. Zaten Cenâb-ı Hak, “Kestiğiniz kurbanların ne eti, ne de kanı Allah’a ulaşacak değildir, sadece sizin takvanız O’na ulaşacaktır” diyor. (Hac Sûresi: 37) Takva sahibi olabilmek için de, içimizdeki muzır mânileri, zararlı unsurları kesip atmak lâzımdır. Takva, insanı Allah’a yaklaştıran bir yoldur. Bu yol üzerinde öyle büyük engeller var ki, onları ortadan kaldırmadan bu yolda ilerlemek mümkün değildir.
İnsan, kalbindeki iman, gönlündeki sevgi, ruhundaki yücelik ve fıtratındaki asil duygularla takva yolunda ilerleyebilir. Ama gaflet ve dalâletten kalbi kararmışsa, kin ve nefretten gönlü daralmışsa, haset ve husûmetten ruhu bunalmışsa, takva yolundan sapmış demektir. Kestiği kurbanlar onu Allah’a yaklaştırmaz. Onun için kurbanları kestikten sonra kalp ve gönül hânemizi, ruh ve vicdan meydanımızı şöyle bir dolaşalım. Sevgi makamı olan gönül hânemizi kin ve nefret dikenleri kaplamışsa, onları muhabbet makası ile kesip atalım. Ruhumuzu sıkan haset ve husûmeti ihlâs bıçağı ile boğazlayalım. Takva yolundaki engellerin en büyüklerinden olan gaflet ve dalâleti, imanın elmas kılıcı ile ortadan kaldıralım. Böylece büyük kurbanlarımızı da kesmiş, Rabbimize daha yakın makama yükselmiş oluruz.
Bayramların ruhunda sevgi, saygı, barış, kardeşlik, yardımlaşma, dayanışma gibi ulvî duygular vardır. Toplumu kaynaştıran, huzur ve mutluluğu sağlayan, bir arada yaşamanın lezzetini hissettiren bu duygulardır. Bir insan bayram günü dahi kalp kırmaya, gönül yıkmaya devam ediyorsa, küs olduğu birisi ile barışmak için adım atmıyorsa, bir öksüzün başını okşamak için elini uzatmıyorsa, hayat tarzını beğenmediği bir komşusuna hoşgörü ile bakmıyorsa, kendisinden farklı düşünenlere tahammül edemiyorsa, kesmesi gereken daha çok kurbanlar var demektir.
Kurbanlarımızı kestik, Rabbim, kendisi için kesilen bütün kurbanları kabul edip, sahiplerine de rahmet ve mağfiret eylesin. Kurbanın anlamı ve amacı, takva yolundan ilerleyip Allah’a yaklaşmaktır demiştik. Eğer içimizde, yukarıda saydığımız kötü huylardan bir kısmı varsa, bu yolda ilerlememiz mümkün değildir. Öyleyse, bıçakları kınına sokup baltaları duvara asmadan, onları da kesip atalım, içimizden söküp çıkartalım. Asıl büyük kurbanları o zaman kesmiş olacak, Rabbimize gerçekten yaklaşmanın yolunu bulacağız.
25.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|