Âmir bin Rebia (ra), Mus’ab bin Umeyr’in (ra) Müslüman olduğu andan itibaren şehit edilinceye kadar dostu ve arkadaşı olduğunu; Habeşistan’a da, Medine’ye de birlikte hicret ettiklerini söyler. Ondan bahsederken şu cümleleri kullanır: “Onun kadar güzel ahlâklı, onun kadar güzel geçimli birini görmedim.”1 Onun bu sevimliliği, güzel ahlâkı ve faziletidir ki, nice Medinelinin İslâmla tanışmasına, şefkatli sinesine sığınmasına vesile olmuştu.
Bir gün Hz. Ali’nin (ra) yanında İbni Mes’ud’dan (ra) söz edildi. Oradakiler onun kadar güzel ahlâklı, daha yumuşak huylu bir öğretici, daha içten bir arkadaş, daha Allah’ın emirlerine bağlı bir kimse görmediklerini söylediler. Hz. Ali (ra), “Bu söylediklerinizde samîmi misiniz?” diye sormaktan kendini alamadı. “Tabiî” dediklerinde, “Allah’ım, Sen şahidim ol. Onun hakkında ben de aynısını, hatta daha fazlasını söylüyorum”2 dedi.
Hangi Sahabeye bakarsanız bakın, üç aşağı beş yukarı benzer ifadeleri söylemek mümkündür. Böylesi insaniyet-i kübrâ, yani en büyük insanlık olan İslâmiyetin faziletleri ve güzel ahlâkıyla donanan insanlar sayesindedir ki tarihte emsâli görülmemiş, bir Asr-ı Saadet, yani mutluluk çağı yaşanmıştı.
Bugün insanlık barış ve huzur aramıyor mu? Dostça, kardeşce, sevgi ve saygı içinde bir dünyanın özlemi içinde değil mi?
Barışı, dostluğu, sevgiyi, saygıyı, fazileti, insanı insan yapan güzel hasletleri insanlığa armağan eden böyle insanlar, İslâm bahçesinde yetişmiş güllerdi. İmam-ı Gazâlîler, Mevlânâlar, Yunus Emreler, İmam-ı Rabbanîler, Abdülkadir Geylânîler, Şâh-ı Nakşibendîler, Bediüzzamanlar hep bu bahçenin ürünüydü.
Ölümlerine sadece insanların değil, yer ve göklerin de ağladığı kimselerdi onlar.
Batılılar, “Haydi biz İslâma inanmıyoruz. Ama şu Abdülkadir Geylânî’yi nereye oturtacağız? İslâm bahçesinde yetişmiş bir meyvedir” demekten kendilerini alamamışlardır.
Hz. Ali (ra), “İnsanlarla öylesine geçin ki ölümüne düşmanların bile ağlasınlar” der. Max Tawain de, “Öyle yaşamalısın ki, öldüğün zaman tabutçu bile mâtem tutsun” derken aynı gerçeğe parmak basar.
İşte İslâm bunu gerçekleştirmişti. Ayak bastığı yerleri melek gibi insanlarla doldurmuş, çoğu insanın uğruna can baş koyduğu meseleleri bir çırpıda fedâ ediverecek insanlık yıldızları yetiştirmişti.
Böylesi yıldız insanlara insanlık İslâmla kavuştu, bundan böyle de kavuşacak.
Dipnotlar:
1- İbni Sa’d, 3: 82.
2- A.g.e., 3: 110.
25.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|