Yirminci yüzyılın başlarında Japonların İslâmı anlatacak ilim adamı taleplerine karşı zamanın halifesi Sultan Abdülhamid olumlu cevap verememiş, gerekli ilim adamlarını gönderememişti. Hatıralarında anlattığına göre Sultan Abdülhamid, Anadolu’nun böylesi ilim adamlarına daha çok ihtiyacı olduğundan, onlara İslâmı dört başı mamur anlatabilecek yeteri kadar ilim adamı bulamadığından ve ihtiyaca cevap veremediğinden yakınır. Birçok yokluğa bir de kaht-ı ricâl eklenmişti o dönemlerde.
Oysa ne kadar İslâmı kabule hazırlardı Japonlar. “Yaşayışları bizim dinimiz gibi, dinleri de bizim yaşayışımız gibi,” demişti onlar için Mehmet Akif. Yüzyılın başında maddî büyük atılımlar gerçekleştiren Japonya ilim ve teknolojide model gösterilmeye başlanmıştı. Medenî ilerlemeye yardımcı olacak fen ve sanayi gibi gelişmeleri alacağımızı söyleyen, medeniyetin iyiliklerini Batıdan almada tereddüt göstermeyen Üstad Hazretleri de, kendi örf ve âdetlerinden de zerre kadar taviz vermeyen Japonları örnek gösteriyordu. Biz de değerlerimizi yitirmeden Japonlar gibi ilerleyebilirdik.
Bu çalışkan, planlı, prensipli insanların İslâmiyeti kabule müheyya oluşları da bir diğer güzellikleri. Bugün 350 bini bulan Japonyada’ki Müslüman nüfusun elli bin kadarı bizzat Japon. 100 İslâmî kuruluş ve 180 kadar camiye sahip bu ülkede bazı günler Müslüman olanların sayısının elliyi bulması dikkat çekici değil mi? Çoğunluğu Budist ve Şintoist olan, düşünen, araştıran bu insanlar gerçek huzuru, saadeti İslâmda buluyorlar.
Demek âdetâ yanmaya hazır kibrit gibi müthiş bir potansiyel var Japonya’da. Bu potansiyele en güzel cevabı ancak İslâmın güzelliklerini hayata geçirerek verebiliriz. Böylece yüz sene önceki arzu gerçekleşmiş olur.
Hutbe-i Şamiye’de bütün âlem-i İslâma verilen derste bu noktaya dikkat çekmiyor muydu Üstad? “Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakàik-ı imaniyenin kemâlâtını ef’âlimizle izhar etsek [iman hakikatlerinin mükemmelliklerini fiillerimizle göstersek], sâir dinlerin tâbileri elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler, belki Küre-i Arzın bazı kıtaları ve devletleri de İslâmiyete dehalet edecekler” demiyor muydu?
Bu hakikate dünkünden daha çok muhtaç değil miyiz?
Demek batıl dinlerin kıskacında daralan Japon halkı kurtuluşu, rahatlığı İslâmda buluyor ki ona iştiyakla koşuyorlar.
Evet, biz güzel model olur, İslâmın güzelliklerini yaşayışımızla gösterirsek Japonlar gibi Avrupa’nın nice millet ve devletleri de İslâma koşmada gecikmeyecekler ve İslâm yirmi birinci yüzyıla damgasını vuracaktır.
28.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|