Eski yılı bitirip yenisine başlayacağımız son günde şöyle bir geriye bakıp hafızamı yoklamak istedim… Acaba geride kalan yıl içindeki san’at olaylarından, faaliyetlerinden neler kalmış hatırımda?
Başlıklar halinde gitmem gerekirse, edebiyat alanında yayınlanan kitaplarda Mevlânâ ve genelde de yakın tarih hakkında yayınlanan kitapların sayıca artması dikkat çekiciydi. Mevlânâ hakkındaki kitapların bir bölümünün, “ticarî” kaygıdan başka kaygı taşımayışı üzücüydü elbette. Yakın tarih hakkında çıkan her eserin toplumdaki fay hatlarını onarmakta ciddî katkıları olduğunu görmek de ayrıca sevindirici… İlber Ortaylı Hocaya ve Mustafa Armağan kardeşime yürekten tebrikler… Devam…
Tiyatromuza bakacak olursak; tiyatrocularımız geride bırakmakta olduğumuz koca bir seneyi “bina koruyuculuğu” ile geçirdiler. Bir taraftan kapısını bile açmadıkları AKM binasının, diğer taraftan Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin yıkılacağı haberlerine eklenen söylentiler etrafında fırtınalar koptu. Oysa Türk tiyatrosunun temel sorunu binadan daha acil: Bize has bir tiyatro dilimizin olması.
Bu noktada biri çıkıp da; “Hangi kültürel alanda böyle bir kendimize ait dil oluşturabilmişiz ki?” diye sorsa, “haklısın” da derim elbette… Ama tiyatrocularımızdan ister istemez gerçekten san’at kaygılı çıkışlar da bekliyor insan… Tiyatrocularımızın “daha iyi bir tiyatro” tasası çektiklerini görmek istiyor!
Sinemaya bakarsak…
Öncelikle; bu yıl ikincisi gerçekleşen, “II. Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali”nde toplanan “Ulusal Sinema Platformu”nun, sinema sektörünün gelişimini amaçlayan yeni bir yasa tasarısı üzerinde çalışmaya başladığını duymak —bütün bildiklerimize rağmen—heyecan vericiydi.
Platformun sözcüsü sevgili Sabahattin Çetin’in medyaya da yaptığı açıklamada yer aldığı gibi Sinema Platformu, “yaklaşık 30 yıldır Batı’da olduğu gibi bir ‘Ulusal Sinema Merkezi’ oluşturulması için çalışmalar” yapıyor… Devlet sinema ilişkilerini doğru bir zemine oturtacak olan bu çalışmanın yasalaşması,—umarım ki—Sayın Ertuğrul Günay döneminde gerçekleşsin. Aksi takdirde; bu yasa taslağına destek verdiğini söyleyip de yasalaşmasını sağlayamayan bakanlar arasında bir isim daha eklenmiş olur… Ki üzüntümüz katlanır.
Şimdi de biraz yıl içinde gösterilen filmlere bakmak istiyorum.
Son yıllardaki kimi kaliteli ya da özgün çalışmanın/filmin, muhatabı olan seyirciyle doğru bir zeminde buluşmasının doğal sonucu olarak gişede çok başarılı yapımlar izledik beyazperdede…
Bir önceki yılın son günlerinde gösterime girip 2007’nin ilk haftalarında da beyazperdede olan “Beynelmilel”i, 2007’nin baş köşesine oturtuyorum.
Gösterime giren diğer filmleri de gişe hasılatlarına göre şöyle sıralamak mümkün… “Maskeli Beşler I.R.A.K.”, “Yandım Ali”, “Mutluluk”, “Pars: Kiraz Operasyonu”, “Amerikalılar Karadeniz’de-2”, “Yaşamın Kıyısında”, “Mavi Gözlü Dev”, “Polis”, “Romantik”, “Avrupalı”, “Emret Komutanım: Şah Mat”, “Adem’in Trenleri”, “Zincirbozan”, “Neşeli Gençlik”, “Sis Ve Gece”, “Bana Şans Dile”, “Sözün Bittiği Yer”, “Gomeda”, “Bir İhtimal Daha Var”, “Yumurta”, “Sıfır Dediğimde”, “Anka Kuşu”, “Janjan”, “Umut Adası”…
Henüz gişe sonuçları netleşmeyen ve son günlerde gösterime giren “O Kadın”, “Kutsal Damacana”, “Kabadayı” ve “Beyaz Melek”i de unutmamalı.
Genel raporlara göz attığımızda; 2007 yılında gösterime giren filmlerin gişe hasılatında 2006’ya göre bir azalma olduğu görülüyor. Sinemacılarımızın, bu konuya dikkat etmemesi halinde, aldatılmak istenen seyircinin Türk filmlerine arkasını dönmesi mümkün ki… Aman dikkat!
Baş köşeye oturttuğum “Beynelmilel”in dışında “Yumurta” ve “Anka Kuşu” filmlerine de küçük birer başlık açmak istiyorum.
Semih Kaplanoğlu’nun damgasını vurduğu ve bir üçleme filmi olan “Yumurta”da; Nejat İşler ve Saadet Işıl Aksoy baş rolleri paylaşıyor. Altın Portakal’la ödüllendirilen filme salonlarda 35 bin civarında bir seyirci kitlesi ilgi gösterdi. Seyircinin ilgisinin sınırlı olmasıyla aldığı ödül, “sanat” –“gişe” tartışmalarına da zemin hazırlamış oldu yıl içinde.
Bir önceki yıl gösterime giren “Leyla” ile uzun bir aradan sonra kamera arkasına geçen Mesut Uçakan, çok iddialı olduğu “Anka Kuşu” ile yıl içinde çıktı seyirci karşısına. Medyada özellikle “İslâmî Matrix” gibi tanımlarla gösterime girişi müjdelenen film ne yazık ki 25 bin seyirci sınırını geçmekle kaldı. Bundan sonra yapılabilecek bazı özel gösterimlerle de olsa olsa 30 bin sınırına dayanabilecek “Anka Kuşu”
Yapımcı ve yönetmenliğini sevgili dostum Mesut Uçakan’ın yaptığı ve; Yalçın Dümer, Kenan Bal, Kaan Girgin, Cansu Şahin, Rahmi Dilligil, Ceren Öztürk gibi oyuncuların rol aldığı “Anka Kuşu”nun gösterimde olduğu günlerde bir şeyler yazmamayı seçtim. Şimdilik de bu seçimimi genel değerlendirme içinde bozmak istemiyorum.
Yeni yılın ilk günlerinde gösterilecek, yani 2007 içinde çekimleri tamamlanan filmlerden bir kaçını hatırlatayım son olarak.
Çağan Irmak’ın yönettiği “Ulak”; hiç de yabancısı olmadığımız Çetin Tekindor, Hümeyra, Yetkin Dikinciler, Şerif Sezer gibi bir oyuncu kadrosuyla seyircinin karşısına çıkacağı günü bekliyor.
Zeki Alasya, Tarık Pabuçcuoğlu, Zeynep Eronat, Haldun Boysan, Hakan Boyav, Suzan Aksoy gibi oyuncuların rol aldığı ve Berrin Dağçınar’ın ilk yönetmenlik eseri olan “Sacayağı” filmi, Biray Dalkıran’ın “Cen-net” isimli filmi ve Hande Ataizi ile Pelin Batu’nun başrollerini paylaştığı ve İrfan Tözüm’ün de 11 yıl sonra setlere döndüğü “Masum Kadınlar” filmi; 2008’in ilk günlerinde seyirciyle buluşmak için sıralarını bekleyen filmlerden bir kaçı.
Gönül istiyor ki; san’at ve kültürün bütün alanlarında, kendi hazinemizden beslenmiş, dünya ölçeğinde estetik özenle süslenmiş sanat ürünlerimizin sayısı çoğalsın.
Not: Sevgili dostlar… TTNET, kısa süre önce bütün adreslerinde bir değişikliğe gitti. Bu sebeple yazışma adresimde de yeniden değişiklik oldu. Bundan böyle şahsımla yazışmak isteyen dostların [email protected] adresini kullanmalarını rica edeceğim.
30.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|