Pakistan’da Benazir Butto’nun seçimler öncesi bir suikaste kurban gitmesi, bütün bölgeyi sarsacak fitnenin tetikleyicisi. Ekim ayında 138 kişinin öldürüldüğü bombalı saldırıdan sonraki bu son intihar saldırısı, yalnız Pakistan’ı değil, bütün bölgeyi hedef alıyor.
ABD’nin düzmece 11 Eylül “gerekçesi”yle egemenlik ve çıkarı uğruna, Orta Asya - Hazar havzası enerji kaynakları ve hatlarını kontrol etmek hesabına işgal ettiği Afganistan’ın komşusu Pakistan, baştan beri Batı’nın hegemonya hedefinde. Bu sebeple zâlim güçler hep Pakistan’ın başına musallat oldu; Hindistan’dan ayrıldığı günden bu güne başı belâdan kurtulmadı.
İngiliz işgalinin ardından ABD’nin el attığı bölge, bir türlü rahat bırakılmadı. Kissinger’in “kaos teorisi”ne göre, darbeler, suikastlar, iç karışıklıklar ve terörle iç çatışmaya sürüklendi. Afganistan ve Irak’tan sonra Pakistan’ın içine fitne sokuldu.
Maksat, nükleer enerji kabiliyeti olan Asya’daki pak, yürekli ve yiğit insanların ülkesini kaosa sürükleyip BOP’un Fas’tan Himalayalara kadar 22 İslâm ülkesini “dönüştürme” perdesinde esir alma ve küçük devletçiklere parçalama plânını uygulamak.
Dahası, Afganistan’ın yanı sıra Pakistan’ı da güdümüne almakla Asya’yı tamamen egemenlik ve çıkar alanına almak; batıdan Irak’la çevrelediği İran’ı doğudan da kuşatmak...
* * *
Önce Bangladeş Pakistan’dan koparıldı. Ardından darbeler dönemi başladı. General Ziya-ül Hak’a darbe yaptırıp, ülkesinin birliği ve geleceği için nükleer enerjiye çalışan İslâm Konferansı kurucularından Zülfikar Ali Butto’yu devirip idam ettiren ABD, Pakistan siyasetine kan bulaştırdı.
Peşinden nükleer projeden vazgeçmeyen devlet başkanı Ziya-ül Hak da dostu Amerikan elçisi ile birlikte bulunduğu uçağı havalanırken düşürüldü. Amerikan devletinin çıkarları için fert feda edilebilirdi, edildi.
ABD bununla da kalmadı; General Pervez Müşerref’e, kendisini Genelkurmay Başkanı atayan Başbakan Nevaz Şerif’i darbeyle devirtti. İki eski başbakan Nevaz Şerif ve Benazir Butto sürgüne yollandılar. Sekiz yıllık sürgünden sonra 6 Ocak’taki seçimler için ülkelerine döndükleri günden bu yana, kargaşa daha da azdırıldı…
Gâyet açık ki Pakistan’da “Şîi - Sünnî çatışması” süsü verilen vahşet dolu baskınlar, yüzlerce mâsum insanın katledildiği dehşetli olaylar, hâricî ifsad odaklarının tertibi…
Amaç, Pakistan’ı içinden çıkılmaz kargaşa ve kaosa itmek; zayıf ve güçsüz bıraktırıp parçalama sürecine sokmak…
Bundandır ki 11 Eylül olayları bahanesiyle Afganistan’ı işgal eden ABD, Pakistan’ı birlik ve beraberlik sembolü İslâmî kimliğinden sıyırmak peşinde. Yüzyıllardır Ön Asya’da, Hint Müslümanlarında dinî eğitimin temeli olan medreselerin kapatılmasını istiyor. Küresel güç ve uluslararası sermaye bunun için Pakistan’ı kıskaca almış, sürekli sıkıştırıyor.
“Bush’un bizim yanımızda olmayanlar, düşmanımızdır” dayatmasına göre, Bush yönetimi işgal ve zulüm projelerine karşı çıkanları “düşman” görüyor. Medreseleri “Pakistan’ın gerçeği” bilen ve Amerikan politikalarını kabullenmeyen bütün Pakistanlıları “terörist” olarak damgalıyor. Irak’ta işgale karşı direnenlere “terörist” yaftasını yapıştırdığı gibi…
Darbe yaptırıp iktidara getirdiği Müşerref’i, “terörist yetiştirmek”le suçladığı medreseleri kapatamamasından, “terörist” olarak nitelediği Afganistan ve Irak’taki işgale karşı çıkan Müslüman unsurlarla ve cemaatlerle yeterince mücadele edememesinden “şikâyetçi.”
Bunun içindir ki ABD, Pakistan halkıyla ecnebiler arasında iki arada bir derede kalan gözden çıkarma sinyallerini verip “cezalandırdı.” “El Kaide” ile mücadele etmek perdesinde “Amerikan çıkarları adına” Benazir Butto’yla işbirliğine ve iktidara ortak olmasına zorladı.. Müşerref ise devlet başkanlığını garantiye almak uğruna neocon’ların baskısıyla Butto ile “uzlaşıp” üniformasını çıkardı…
* * *
Bugün Pakistan, demokrasiyi katleden darbelerle âdeta gizli işgal altında. İşgal altındaki bütün idarelerde olduğu gibi, Müşerref de yönetmiyor; “yönetiliyor.”
Bütün bunlar, yıllar önce bu dayatmaları “ABD’nin Pakistan’ı iç etme politikası” olarak tanımlayan ve “Pakistan’ın istikrarsızlığa uğratılması ABD’nin plânları arasındadır” diyen, Pakistan eski istihbarat başkanı General Hamid Gül’ün tespitlerini bir defa daha doğruluyor.
Gerçek şu ki ABD, İngiltere ve İsrail, Nixon’ın kitabındaki “gerçek savaş” stratejisine göre 21. yüzyılda nükleer silâha sahip Müslüman bir ülkeyi istemiyor. BM’nin yüzlerce kararına rağmen yarım asrı aşkındır Pakistan’ın Kıbrıs’ı Keşmir’in kanamasına göz yumuyor. Her türlü etnik ayrılığı tahrik ediyor; mezhebî farklılıkları çeşitli fitne ve desîselerle kışkırtıyor.
Bundandır ki global güç, küresel kraliyet ve menhus mihraklar, nükleer kabiliyeti olan, Bediüzzaman’ın övgüsüyle “İslâm’ın müstaid (kabiliyetli, akıllı) bir veledi (evlâdı)” Pakistan’da fitneyi alevlendiriyor; şiddet ve terörü tırmandırıyor….
Ve pâk, yürekli ve yiğit insanların ülkesi Pakistan’da, zâlim hunharların ifsad projeleriyle oluk oluk kan akıyor; Pakistan figân edip ağlıyor…
Ah Pakistan!...
29.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|