Bediüzzaman, daha Osmanlının son döneminde, “ayrılıkçı” düşüncelere karşı, Kürtlere hitaben yazdığı bir makalede, “İttifakta kuvvet var, ittihada hayat, kardeşlikte saadet ve selâmet vardır” diye ikaz eder. “İttihadın ipini (zincirini) ve muhabbetin şeridini iyi tutun ki, sizi belâdan halâs etsin” diye, birlik ve beraberliği tembihler.
“Milyonlarla şühedânın (şehidlerin) bahasına kanlarını verdiği İslamiyet” başta olmak üzere, “civânmertlik ve insanlığı halkın nazarında dünyaya göstermenin” ve “ruhu İslamiyet, aklı iman ve Kur’ân olan milliyetimizin korunması”nın lüzûmunu nazara verir.
“Cehâlet, fakirlik, keşmekeş ve dahilî ihtilâf” olarak teşhis ettiği üç düşmana karşı, “şimdi bize üç elmas kılıç lazımdır; ta ki üç cevherimizi muhâfaza ve üç düşmanımızı mahvetsin” diye açıklar.
Ve “din, nâmus ve gayret lisânıyla muhâfazası”nı istediği bu “üç kıymettar cevher”in en birincisini “ittihad-ı millî” olarak belirler. İkincisini “ sa’yi insanî (insanî hizmet ve emek) ve üçüncüsünü de yine “muhabet-i millî” olarak sıralar. (Asâr-ı Bediiye, 452-453)
Bediüzzaman’ın bundan yaklaşık bir asır önce devrin gazetelerinde ve çeşitli zeminlerde ifade ettiği bu temel tezlere bu ülkenin bugün de büyük bir ihtiyacı vardır. Hakikaten günümüzde “Güneydoğu meselesi”nin, “sa’yi insanî”nin yanısıra, “ittihad-ı millî ve muhabbet-i millî” ile ancak çözüme kavuşabileceği, dünden bugüne gelişen olaylarla ortada…
* * *
Bundandır ki ifsad odakları, Bediüzzaman’ın, “Bu ittihadla altıyüz seneden beri, bayrak-ı tevhidi (İslâmın tevhid ve birlik bayrağını) umum âleme karşı i’la eden (yükseltip yücelten) (…) bizim şanlı Türk pederlerimize kuvvet ve cesaretimizi peşkeş ve hediye edelim” cümlesinde özetlediği “birlik ve beraberlik mesajı”na mukabil, “ayrılık ateşi”ni alevlendirmekte; “meyl-i iftirak marâzını (ayrılık düşüncesi hastalığını)” azdırmakta; fitneyi tahrik etmekte…
Bu desise ile, tıpkı dünkü Lawrenceler gibi bugünkü Neocon’lar, politik atraksiyonlarla Irak’ın güneyinde Şîi, kuzeyinde “Kürdistan projesi”yle yalnız Irak’ı değil, “Kürt sorunu”nun kışkırtılıp terör örgütünün tasfiyesiyle “solcu Kürt partisi”ne “sağcı Kürt partisi”ni ekleyip, “muhafazakâr Kürtleri de siyasallaştırma” perdesinde ayrılıkları körüklemekte…
Çeyrek asrı aşkındır Türkiye ve bölge ülkelerine karşı kullanılan PKK terör örgütünün “kullanma miâdı” dolduğundan, Bediüzzaman’ın tâbiriyle “zındıka tarafından kullanılıp -işi bittikten- sonra kırıp atılan her âlet” gibi bir kenara itilmesi senaryosunun arkasında bu var. Esasen, hangi sâikle olursa olsun, etnik ve mezhebî ayrılıklar üzerinde siyasetin dizaynı, ırk ve mezhebe göre partilerin kurulması, fitnenin tâ kendisi.
Zira bu taktik, yeni dünya düzeninde ABD’nin “büyük Ortadoğu projesi”yle İslâm coğrafyasında ve mazlum dünyada her türlü etnik ve dinî ayrılıkları ateşleyip, karışıklık ve iç çatışmayla ırklara, mezheplere ve dillere göre ufak devletler kurmak plânının bir parçası. 50 eyaletten oluşan ABD’nin işgal ve istilada selefi İngiltere ile işbirliği yapıp özellikle Asya ve Afrika’daki güçlü ülkelerin küçük küçük devletçiklere parçalanması buna mâtuf…
Irak’ta, “Sünnî Arap” – “Şii Arap”, “Kürt”, “Asurî” ve hatta “Sünnî Türkmen”, “Şîi Türkmen” gibi ırkîve mezhebî ayrılıklara göre daha baştan anayasaya konulan kota ile sözde Irak birliği iradesinin temsilcisi meclisin ve devletin ırklar ve mezhepler arasında çapraz ayrılıklarla bölüşülmesinin hedefi bu.
Bununla “Kissinger’in önerisi”yle Amerikan Kongresinden geçen “Irak’ın üçe bölünmesi tasarısı” tatbik ediliyor. İngilizler Irak’ın güneyini Şîilere devretti; ayrı bir devlet kurmaları için. Amerikalılar da Kuzey Irak’ı peşmergelere devrediyor…
İngilizlerin ufalttığı ülkeleri, şimdi Yahudi lobisi güdümündeki Amerikan yönetimleri daha da ufaltma emelinde. BOP’un Ortadoğu’da ırklara ve mezheplere göre “küçük devletçikler” türetme plânının amacı bu.
Ve Kuzey Irak’ta “ikinci İsrail” işlevini görecek kukla bir devleti bölgenin kalbine bir hançer gibi sokuşturmanın yanısıra, terör örgütünün tasfiyesiyle “Kürt sorununu siyasallaştırma” paravanı altında “meyl-i iftirak marazı”nı Türkiye’nin içine bulaştırma peşinde.
Bin yıldır Türklerle birlikte yaşamış ve beraberce cihad etmiş Kürtleri, Anadolu’nun doğu ve güneydoğusunu Pentagon’da çizilen haritalara göre Anadolu’dan koparmak komplosuyla, koca koca adamların çıkıp “Türkiye’nin en önemli sorunu Kürt sorunudur” diyerek, Washington merkezli projelere göre meseleyi salt “etnisite”ye indirgeyip “Kürt partileri”nin kurulması teklifleri bu açıdan dikkate değer…
Oysa Türkiye’nin meselesi, “etnik ayrılık” değil. Türkiye’nin meselesi, demokrasi ve özgürlükler sorunudur; devletin ideolojik baskıdan kurtulması ve milletle, milletin değerleriyle topyekûn kucaklaşması meselesidir. Ancak, Bediüzzaman’ın “serbestî inkişaf” dediği, “adalet ve müterâkim (birikmiş) hukuk” diye isimlendirdiği, demokratik gelişme, insan hak ve hürriyetleri de yine “ittifak”la elde edilir.
Bediüzzaman’ın Kürtlere, “Hodserâne hareket (başıbuyruk, dinlemezlik, ayrı gitmek) yok” telkiniyle olur. Zira, “ittihadda kuvvet var, uhuvette (kardeşlikte) saadet var, Hablü’l metin-i ittihada (birlik ve beraberliğin sağlam ipine) ve şerit-i muhabbete (muhabbet halatına) sarılmak zaruridir,” (a.g.e.)
Türkiye’nin meselesi budur…
27.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|