Taksim'de yaşanan rezaleti gördünüz. Televizyon ekranları saniye saniye görüntüledi. Gazeteler rezilliği manşete taşıdı. Utandık.
Avustralyalı turistlere yapılan terbiyesizlik, geçen yıla oranla daha da şiddetlenmiş. Seviyesizliğin çıtası hayli yükselirken, tacizciler gemi azıya bile almış. Mağdurlar bir eczaneye sığınırken, onları koruyan eczacıya bile saldırılmış. Yuh! Gençliği bu hale düşürdüler.
Tam bu yazıyı kaleme alacaktım ki, geçen yıl aynı tarihte ne yazmışım diye arşive baktım.
Bir de ne göreyim?
Birlikte okuyalım:
"Yeni yıla girerken, yılbaşı yine rezaletleriyle anıldı. Habercilerin objektifinden kaçmamış, nahoş görüntüler ekrana yansıdı. Taşkınlık yapan gençler, ellerinde içki ve bira şişeleri olduğu halde, tekme/tokat birbirine girdi.
"Gecenin en uygun başlığı hazır: Nişantaşı mı, dağbaşı mı?
"Haberciler, Taksim, İstiklâl Caddesi ve Nişantaşı'na karargâh kurmuş. Öncelikle Nişantaşı'ndaki rezalet ekrana yansıdı. Gençler taşkınlık yapmaya hazır hale getirilmiş. Patlamaya hazır bomba gibi... Ne polis dinliyorlar, ne vicdan.
"Günlerce, televizyondan bangır bangır 'eğlence' anonsları yapıldı. Gazeteler çarşaf çarşaf 'rakı' reklamı yayınladı. İşte neticesi. Ertesi gün muhabir, Nişantaşı sakinleriyle röportaj yapıyor. Hepsinin ortak görüşü şu: Yılbaşında iyi ki burada değildik. Taksim'deki görüntüler, rezaletin ikinci perdesini ekrana getirdi. Taciz görüntüleri yüz kızarttı. Gençler ömrünün en güzel yıllarını sefahatte harcayınca, böylesi dehşet görüntüler ortaya çıkıyor.
"Bediüzzaman Hazretleri de bu tehlikeye yarım asır önce işaret etmiş.
"Diyor ki: 'Ben bir gün sokağa bakarken, o fitnenin tesirli bir nümunesini hissettim. Gençlere çok acıdım. Dedim: Bu biçareler kendilerini, bu mıknatıs gibi cezbedici fitnenin ateşinden kurtaramazlar, diye düşünürken; birden, o fitneyi ateşlendiren ve talim eden irtidatkâr bir şahs-ı manevî önümde tecessüm etti. Ben de ona ve ondan ders alan mülhidlere dedim: `Ey Cehennem hurileri ile zevklenmek yolunda dinini feda eden ve sefihane dalaleti severek irtikab eden ve hevesat-ı nefsiye lezzeti yolunda dinsizliği ve ilhadı kabul eden ve hayatı perestiş edip ölümden şiddetli korkan ve kabri hatırına getirmek istemeyen ve irtidata yüz tutan bedbaht!.. Kat`iyyen bil ki: Dinsizlik cihetiyle senin bu koca dünyan; bu saatten evvel ve bu dakikadan sonra, bil`umum senin bu kâinatın ve mazi ve müstakbelin ve geçmiş nev`in ve cinsin ve gelecek mahluklar ve nesiller ve gitmiş dünyalar ve milletler ve gelen insanlar ve taifeler tamamen madum ve ölüdürler. İşte, insaniyet ve akıl cihetiyle alakadar olduğun bütün o seyyar dünyalar ve seyyal kâinatlar, mütemadiyen senin dalaletin suretiyle, senin başına dünya dolusu dehşetli ve hadsiz ölümlerin şiddetli elemlerini yağdırıyor. Senin şuurun varsa, kalbini yakıyor... Ruhun varsa, yandırıyor... Aklın sönmemiş ise, gamlar içinde boğuyor. Eğer bir saatcık sarhoşça sefahetin ve pis lezzetin bu nihayetsiz gamlara, hüzünlere, elemlere mukabil gelebilirse o sefahette kal... Yoksa, aklını başına al !.. O manevî cehennemden kurtulmak ve imanın bu dünyada dahi temin ettiği bir manevi cennete girmek ve saadet-i hayatiyeyi tatmak için, Kur`an`ın dersini dinle... Cüz`i, fani bir dakika lezzeti; külli baki, daimi, imani lezzetler ile mübadele et...` (Gençlik Rehberi) Bediüzzaman gençleri ve gençliği uyarıyor. Ona kulak verip, dinlemeli. Aksi halde, bu asrın çekeceği var." (2007'nin ilk yazısı)
Ne dersiniz, tarih tekerrür mü ediyor?
03.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|