"Şimdi Türkiye'de, her teşekkülün, vatanını seven herkesin önünde hürmetle durması lâzım gelen bir kuvvet vardır: Said Nur ve talebeleri... Bunların derneği yoktur, lokali yoktur, yeri yoktur, yurdu yoktur, partisi, patırtısı, nutku, alayişi, nümayişi yoktur. Bu bilinmezlerin, ermişlerin, kendini büyük bir davaya vermişlerin şuurlu, imanlı, inançlı kalabalığıdır."1
Bu satırlar, merhum Osman Yüksel Serdengeçti'ye ait. Üstad da müteaddit defalar çıkarıldığı mahkemelerde cemiyet ve siyaset suçlamalarına karşı böyle birşey olmadığına dair gayet net ve açık şekilde cevaplar vermişti.
Üstad, hizmetini hep ihsan-ı İlâhî olarak, kendisini de bir mücevherât dükkânının dellâlı olarak görür. Eserlerinin kendinin değil, Kur'ân'ın malı; sünûhat, tulûât, bir ilham-ı İlâhî olduğunu söyler. Kur'ân'a dayalı mesleğinin de bir cemiyet olmadığına dikkat çeker: "Risâle-i Nur talebeleri cemiyet, hususan siyâsî ve dünyevî ve menfî ve şahsî ve cemaatî manfaat için teşekkül eden cemiyet ve komite değiller ve olamazlar" der.
Bu Kur'ânî metod, doğrudan Asr-ı Saadet'i model almakta, çağımızda da en sâlim hizmetin bu şekilde yapılabileceğini göstermekteydi. Bütün söz ve davranışları büyüteçle takip edilircesine göz altında tutulan Üstadın bir cemiyet veya siyasî parti kurmamasındaki sır ve hikmetlerden birisi de, bu hizmetin, Allah rızasından başka hiçbir şeye âlet edilmemesindendi.
Arkadaşımız Cevher İlhan'ın, Amerika'da 41 yıldır Nur hizmetlerini yürüten Süleyman Kurter'le yaptığı röportajda2, Büyük Ortadoğu Projesinin temsilcisi Graham Fuller'in şu tesbiti bu açıdan ilginç değil mi? Graham Fuller demiş ki: "Nur talebelerinin içinde bir baş-bakan bulunmadığı ve organize bir cemaat, cemiyet ve teşkilât yapısında olmadıkları için kontrol altına alınamamaktadırlar."
Böyle bir hizmete gelin bir isim koyun! Geçmişten bugüne Nur talebeleriyle o kadar uğraşılmasına rağmen hizmetlerinden koparamadılar, farklı tarzlarda da olsa yollarına devam ediyorlar.
Bu tesbit bize Nur hizmetinin bir inayet altında olduğunu, hedefinin rıza-yı İlâhîden başka birşey olmadığını göstermiyor mu? Üstad Hazretleri "Hiçbir şeye âlet olamayan ve tâbî olmayan ve sırr-ı ihlâsı taşıyan Risâle-i Nur"un3 bu özelliğine dikkat çekmemiş miydi?
Bugüne kadar yaşanan onca hâdise, çarpıtmalar karşısında Nur Talebelerinin dimdik ayakta kalışları, hizmetin önemi ve büyüklüğünü bir kere daha ortaya koyuyor.
Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat, s. 546,
2- Yeni Asya, 28 Aralık 2007
3- Emirdağ Lâhikası, s. 12
02.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|