Şehitlik
1966'lı yıllarda Karabük'ün pek şirin ilçesi Safranbolu'da sekiz sene süreyle görevliydim. Orada Üstadımızın sadık, vefalı talebeleri ve hizmet ehli olanlardan mübarek ağabeylerle tanışmak, sohbet etmek şerefine nâil oldum.
O değerli ağabeylerden biri de Üstadımızın kutlu ömrü süresince sıkd u sadakatle şoförlüğünü yapan Hüsnü Bayram Ağabey idi. O, nezaket, edep ve sadakat timsâli olup kalbimi fethetmişti. Safranbolu'ya gelen Nur Talebelerini gönül hoşluğuyla karşılar, nefis yemekleri cömertçe ikram ederdi. Merhum babası Hıfzı ağabey, oğulları Hüsnü ağabeyi ve Yılmaz beyi Üstad'ı ziyaret etmek için Kastamonu'ya göndermiş, onların küçük yaşlarında bile Üstadımızla müşerref olmalarını sağlamış, büyük oğlunu Üstadın hizmetine adamıştı. Böylesine ihlâslı, fedakâr, mütevazı ağabeyin ilçede bulunduğum süre zarfında müşfik ilgi ve candan muhabbetine, himayesine mazhar oldum. Beni Nurcu diye ihbarlardan, afişe olmaktan ısrarla koruyor, tedbirde kusur etmiyordu.
10 Kasım 1970 tarihinde Hıfzı ağabey, Cenâb-ı Hakkın "İrciî" (Bana dön) emrine muhatap oldu. Kalabalık cemaatle İlâhî rahmete uğurlarken büyük hüzün ve hicranla namazını kıldık. Nur Talebeleri ve Said Özdemir ağabeyler de son vazifelerini eda için Safranbolu'ya gelmişlerdi.
Hep birlikte halisane duâlarla musalla kabristanında Cennet bahçelerinden bir bahçeye tevdî ettik. Definden sonra merhumun konağına döndük.
Osmanlı ecdadımızın ince bir zevk-i selîmle yaptıkları o güzel, ferah, bahçeli, huzurlu konaklardan biri olan kutlu evin bahçesindeki havuz başında Said ağabeyin tatlı sohbetini dinledik.
Said ağabey şöyle demişti: "Komşusu olan yetim bir genç, bir kamyonda muâvin olarak çalışırken trafik kazasında vefat etmiş. Kazada vefat eden, rüya-yı sadıkada gören arkadaşına kazadan sonraki halini şöyle anlatmış.
"Kamyonumuz aniden bir şeye çarptı; ben kendimi yemyeşil, çiçeklerle donanmış şirin bir bahçede buldum. Her taraftaki ağaçlar altından şırıl şırıl berrak sular akıyor; canım her neyi isterse hemen geliyor, ancak kamyonu süren ustamı arıyorsam da bulamıyorum. Burası çok rahat, çok hoş, pek güzel."
Rüyayı gören, merhum arkadaşının evine gider, annesine oğlunun harika halini, Cennette nice nimetler içinde olduğunu anlatır. Bu güzel mükâfata hangi amelle kavuştuğunu sorar:
Annesi: "Oğlum, camide bir hoca efendiden öğrendiğine göre, yatağına girdiğinde başta bizim Peygamberimiz (asm) olmak üzere isimlerini anarak beş büyük peygambere, diğer peygamberlere ve Hz. Cebrail (as) ve büyük meleklere, diğer melaikeye selâm ve salâtlarla duâ ederdi" demiş.
Said Özdemir ağabey bu sadık rüyayı şöyle yorumladı:
"Kaza geçiren o genç, iman ehli olduğundan ve annesinin bildirdiğine göre ameliyle Peygamberimizin (asm) hadis-i şerifi gereği yıkıntı ve çarpmaya maruz kalıp şehitlik mertebesine nâil olmuş. Okuduğu o duâlar ve teslimiyetinin hayırlı sonucunu kıyametten evvel bile görmüş, Rabbim de öldüğünü bile ona bildirmemiş. Ancak ustası, o şereften mahrum kaldığından onu yanında görememiş."
Ağabeyimizin sözlerini, şu inceleme de aynen teyid ediyor:
Hz. Peygamber Efendimiz (asm) bir hadis-i şeriflerinde "Bineğinin kendisini ısırması veya düşürmesi, zehirli bir haşere veya hayvanın onu zehirlemesi ile ölen ya da Allah yolunda iken yatağında ölen kimse şehitliğin bir çeşidiyle ölmüştür"1 buyurmuştur.
Bu hadis-i şerifte şehitlik nedeni sayılan bineği tarafından düşürülme, yolda, yıkıntı altında kalma v.b. nedenlerle trafik kazalarında ölenlerin şehid olacaklarını söylemek mümkündür. Aracı kullananın hız limitini aşması v.b. kusurlar şehid olmaya engeldir.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri de, "Nass-ı Kur'ân'la şühedanın, ehl-i kuburun fevkinde bir tabaka-i hayatları vardır. Evet, şüheda, hayat-ı dünyeviyelerini tarîk-i Hak'ta feda ettikleri için Cenâb-ı Hak kemal-i kereminden onlara hayat-ı dünyeviyeye benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir hayatı âlem-i berzahta onlara ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüş bilmiyorlar. Yalnız kendilerinin daha iyi bir âleme gittiklerini biliyorlar. Kemal-i saadetle mütelezziz oluyorlar. Ölümdeki firak acısını hissetmiyorlar"2 diye şehitlerin durumunu izah eder.
Yolculuk boyunca gaflet içine düşmemeye gayret etmeli, zikirler, tesbihler, evrâd ve duâlar ile meşgul olmalı, ölümün kişiyi uygun olmayan bir durumda ve anda yakalamaması için dikkatli olmalıdır.3
Resûlullah (asm) diyor ki: "Ümmetimin fesada uğradığı, bozulduğu bir zamanda, kim benim sünnetlerime sarılır, onları uygularsa, ona Allah (c.c.) yüz şehid sevabı verir."4
Dipnotlar:
1- Hâkim-Müstedrek, 2, 78-79; Beyhaki, Sünenü'l-Kübra 9, 166
2- Mektubat, 1. Mektub, s. 12
3- Şehitlik ve şehitlerin hayatı, Prof. Dr. Abdulhakim Yüce, s. 61
4- Müsnedü'l-Firdevs, 4: 198
|