Âdem babamızla Havva anamız yasak meyveden yediklerinde Cennetten çıkarılmış, dünyaya gönderilmiş, gönderilirken de onlara ve Cennetten çıkarılmalarına sebep olan şeytana hitap ederek, “Birbirinize düşman olarak yeryüzüne inin. Orada belirlenmiş bir vakte kadar sizin için bir karar yeri ve bir nasip vardır” buyurmuştu.
Şeytan bununla kalmamış, Allah’tan ecelini Kıyamet gününe kadar uzatmasını isteyip Hz. Âdem’in neslini kendine bağlayarak Cehennemlik edeceğini söylemişti. Cenâb-ı Hak da ona fırsat vermiş, ancak “Benim ihlâslı kullarım üzerinde senin hiçbir gücün yoktur. Onlara vekil olarak Rabbin yeter” buyurarak kendini dinleyen kullarına hiçbir şey yapamayacağını bildirmişti.
Demek şeytanın düşmanlığı, Âdemoğullarının Cennete girmelerini sağlayıncaya kadar devam edecek.
Peki, şeytan bunda ne derece başarılı olabilir?
Cenâb-ı Hak açıkça âyetinde şeytanın ihlâslı, yani yaptıklarını sırf Allah için yapan, kaçındıklarından da sırf Allah için kaçınan kimseler üzerinde hiçbir etkisi olmayacağını bildirmektedir.
Demek şeytan Allah’ı değil, ancak kendini ve nefsini dinleyen kimseleri kandırabilecektir. Zaten şeytan hesap görülüp hüküm verildiğinde, “Şüphesiz, Allah size hak bir vaadde bulundu. Ben de size vaade bulundum ve yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sizi çağırdım, siz de bana uydunuz. Öyleyse beni kınamayın, kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz” diyerek tamamen yalancı olduğunu, insanlar üzerinde zorlayacak hiçbir güce sahip olmadığını açıkça itiraf edecektir.
İşte insan, hayatının her anında Allah’ın veya şeytanın emrine uyup uymamakla imtihan edilecek, şeytana inat Allah’ın emrine uyduğunda imtihanı kazanacak, hem dünyada, hem de âhirette azap ve sıkıntılardan kurtulacaktır.
Yılbaşı gecesi de bu açıdan önemli değil midir? Nefis ve şeytan bu gece kötülük ve haramlara sevk etmeye çalışacak, sonra da hiçbir kimseyi kurtaramayacağını söyleyip sıyrılmaya çaılışacaktır.
Bu gece insan şeytanın aldatmalarına kulak vererek onu sevindirmek, güldürmek veya ona geçit vermeyip rahmet-i İlâhiyeyi tebessüm ettirmekle başbaşadır.
Ne dersiniz bu gerçekleri gözardı edip günahların kıskacı içinde mi kıvranalım, yoksa şeytanın isteklerine karşı çıkıp onu boynu bükük, yüzü asık şekilde mi bırakalım?
31.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|