“Hint kumaşından” çıkmış, istiklâliyetini Muhammed Cinnah ile ispatlamış ve bilim nobelini yıllar önce kazanmış bir ülke, uzun süredir sendeliyor. Çivisi çıkmış demokrasisi, bir türlü yerine konulamıyor. Bölgenin hassas dengeleri, Afganistan’la sınır oluşu ve kendi içinde yaşadığı darbeler, İslâmın bu kabiliyetli çocuğunu hırpalıyor.
Bir potansiyelin, bir halkın gün ışığına çıkma istidadı ve İslâm ülkeleri arasında bir mirendi olması gereken konumu, sürekli hırpalanıyor. Kimler hırpalıyor? Neden hırpalıyor? Destekçileri, köstekçileri, şaşırtıcıları, radikalleri, mutedilleri ve köstebekleri ile tam bir kazana döndü Pakistan.
Amerika’nın arka bahçesi yapma planları ne tam tutuyor, ne de geriliyor. Kendi içinde yaşadığı bölünmüşlük, Hindistan’la problemlerini tetiklerken, batıya gün doğuyor. Askerî vesayetin İslâm adına geliştirdiği, bir bakıma Türkiye gibi kardeş bir ülkeden öğrendiği darbelerle siyasetin kimyası ve yönetme erki yara alıyor.
Temmuz 1977’de General Ziyaül Hak’ın darbeyle devirdiği Başbakan Zülfikar Ali Butto, sonunda idam edildi. Üniversite eğitimini yeni tamamlamış kızı Benazir Butto ise uzun süre ceza evinde tecrit hayatına mahkûm edildi. Kendisinin beyanıyla, “siyaset, hayat onu bulmuştu.”
Babasının izinde siyasete atıldı. Ziyaül Hak’ın sebebi hâlâ anlaşılmayan uçak kazasıyla öldükten sonra ülkesine geri döndü. Batı eğitimli, bayan, liberal sol eğilimli duruşuyla, toprak ağası babasının çizgisini devam ettirdi. Başbakan olduğunda, eşinin suiistimalleri ve yolsuzlukları ile bilindi. Bu yüzden görevden alındı. Yeni bir seçimle tekrar geldi.
Demokrasi yolunda, kazandığı her seçim, Butto ailesinin karşısına askerî rejimi çıkardı. Eşinden dolayı yolsuzluk boyutları o kadar büyüdü ki, onun başını da yaktı. İkinci Ziyaül Hak ise Müşerref oldu. Askeri darbeyle geldi. Hem Genelkurmay Başkanı, hem de devlet başkanı koltuklarını ortak kullanarak 7 yıl Pakisatan’ın tek hakimi oldu.
Siyasî liderleri saf dışı bıraktı. Benazir Butto yolsuzlukların hesabından dolayı yurt dışına gitmeyi tercih etti.
Afganistan’ın işgali, El Kaide korkusu ve ABD’nin müttefik ihtiyacı, en çok Pervez Müşerref’in işine yaradı. Bu dönemi ihtirası ve iktidarı için iyi bir payanda yaptı. Dinî gruplarla çatışmayı bile göze aldı.
El Kaide ile mücadele adı altında, Amerika’nın bölge operasyonlarına ve istihbarat gücüne destek verdi. Askerî bir cunta lideri olması, ABD’nin demokrasi ahlâkına uygundu. Zaman, Müşerrefi de, ABD planlarını da öğüttükçe, siyaset zemini açıldı, muhalefet kısmen güçlendi ve Müşerref’i dengeleme senaryoları öne çıktı.
Müşerref, istemeyerek de olsa asker elbisesini çıkardı, seçim yolunda Benazir Butto ve Navaz Şerif’e güvence verdi. Benazir Butto’nun sürgün dönüşü ile başlayan iki aylık suikast teşebbüsleri, siyasî cinayetle sonuçlandı.
Tıpkı Menderes ailesi gibi, trajik bir hayatı var Butto ailesinin. Baba Butto idam edildi, ikisi erkek, biri de Benazir Butto olamak üzere üç çocuğu da öldürüldü.
İslâm adına da olsa, dinî hassasiyetle de olsa, mukaddes mefhumlara sarılı örtülü diktatörlüğün, askerî darbelerin ve millî irade dışı tevessüllerin, hayır getirmediği, çatışmayı arttırdığı ve diktatörleri açmaza sürüklediği bir kez daha anlaşıldı.
ABD’nin Pakistan’ın nükleer gücü üzerine yaptığı hesaplar, El Kaide korkusu ile birleştirilince, ortaya yeni bir işgal veya sömürü planının adresi çıkıyor.
Ümidimiz, kardeş Pakistan’ın daha fazla karışmaması, sükûnet içinde yaralarını sarması, demokrasiden yana tercihlerini erteletmemesi ve provokasyonlar karşısında galeyana gelip, oyunun parçası olmaması.
Sonuç olarak; “darbelerin Pakistan’ı” kargaşayı getirmiştir. ABD oyuncağı yapmıştır ülkeyi.
İnşaallah halkın sağduyusu bu oyunu bozar.
31.12.2007
E-Posta:
[email protected].
|