Milâdî takvimin zaman periyodu, 365 gün arayla yeni bir yılın ve dönemin habercisi olmaktadır. İdarî ve malî bir çok uygulamada, yıl hesabı ve yılın kendi içinde aylık dilimleri ile konuların çapına göre başlangıçlar, bitişler veya devam eden süreçler birbirini kovalamaktadır.
Yine yıl sonu itibariyle, eskittiğimiz 2007 üzerinde konuşup, ona el sallayacağız. 2008’e girmeden 2007’ye “uğurlar olsun” diyeceğiz. Yeni bir yıl, eski yılların hatıralarıyla devraldığı birikim, beraberinde yenilenmeye teşvik etmektedir.
Hayalimizin yakınlaştığı gündemler yeni yılla birlikte canlandığı, gündemini yitiren konularında zihin arşivinden çıkarıldığı, tarihe emanet edildiği zamanlardır.
2007 yılına Türkiye açısından baktığımızda; akla ilk gelen siyasî gelişme genel seçimlerle birlikte cumhurbaşkanlığı seçimidir. İki seçimin peşpeşe sebep olduğu kırılmalar, siyaseti geren zinde girişimler, devlet organlarının seçim sürecine müdahale biçimleri ve sonrasında gelişen ayrışmalar, demokrasi zeminini biraz daha pekiştirdi.
Cumhurbaşkanlığı makamını bir kesimin kalesi görme alışkanlığı, yine nüksetti ve militan demokrasi depreşti, ancak direnç noktaları ve hile senaryoları aşıldı. Halkın bundan sonra yeni cumhurbaşkanını seçecek iradeyi elinde tutma referandumu ise, ayrı bir demokratik taban kültürüne katkı yaptı.
AB sürecinde Merkel’den sonra Sarkozy ile devam eden Fransalmanya ittifakı, bütün gayretkeşliklere rağmen, Türkiye’nin müzakere sürecini fazla etkilemedi. Yeni başlıkların açılması da bunun en güzel örneği.
İç siyasetin iki seçimle ve bir referandumla gerilmesi, ardından terör belâsı, AB sürecini birinci gündem olmaktan çıkardı. Siyasî ve demokratik yeni reformlar için, yeni hamle şansını geriletirken, devam eden teknik ve iyileştirici müzakere başlıkları ve kamuoyuna yansıyan uygulama isteği ise, gittikçe artmaktadır.
2007’nin son çeyreği ise, en çok terör gündemine kilitlendi. 22 Temmuz seçimleri ile DTP’nin Mecliste grup kuracak sayıyı elde etmesi ile paralel artan bir gerilim stratejisi ve PKK’nın eylem zincirini kurması, kamuoyunu fazlasıyla tahrik etti. Türkiye’nin huzur atmosferi, bozulmaya yüz tutan bir sürece zorlandı adeta.
Neyse ki, halkın sağduyusu iç, dış, kurumsal ve terör destekli bir çok provokasyonu-tabiri caizse-alt etmeyi başardı. Aştı. Demokrasinin sabır süreci iyi işledi. Uluslararası güç merkezleri, Türkiye’nin terörle sınavını nihayet anlamaya başladılar. Başka ifadeyle, anlamamazlık haklarının kalmadığı, bıçağın kemiğe dayandığı noktayı iyi fark ettiler.
DTP, kendisinden beklenen ülke duyarlılığı içinde demokratik siyasî hareket olarak kalma ve “dağdan kopma” becerisini maalesef gösteremedi. Güvenlik güçleri, siyaseti hükümete bırakacak bir “dönüşüm”le eli silâhlı örgüt cephesine yönlendiren bir konsepte girdi. ABD işin içine girince, çözümü kolaylaştıran istihbarat bilgileri işe yaradı.
Doğu ve Güneydoğu, güvenlik meselesi olmaktan çıkarılıp, kalkınma öncelikli bir yönelişe girdi. Bunun başarılması, sivil inisiyatifi ve demokrasi içinde çözümü kuvvetlendirir. Vatandaşı “iki ara bir dere”den kurtardığı gibi, ülke kaynaklarının faili malûm terör girdabına gitmesinden kurtarır.
2007’nin önemli bir gündemi de sivil anayasa tartışmalarıydı. Bütün bu karmaşalar içinde, sivil anayasa tartışmaları kendine yeterince yer buldu. Bundan böyle, 2008’in ana gündemi olacağa benziyor. Demokrasinin bireyi öne çıkaran, toplumu gözeten ve devleti bu iki ana referansa göre yapılandıracak sivil anayasa, son 50 yılın askerî anayasalarını aşma başarısı olacaktır.
Olumsuzlukların, senaryoların, provokasyonların, fitne tohumlarının ve kökü dışarıda ejderhaların bütün oyun ve hilelerine rağmen, komplo teorilerine takılmadan ve akla uygun hikmet ve meşrûiyet ölçüsünde, Türkiye barajı su almaya başladı.
Kendine yetecek enerji havzalarını kurmaktadır. Son yüzyılın inkırazları ve itibarları ile iflâsları çarpıştıkça, hakkın gücü daha da perçinlenmiştir.
Bu anlamda 2007, hayra giden yolda iyi bir dönemeçtir.
26.12.2007
E-Posta:
[email protected].
|