Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 26 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Hz. Mevlânâ’nın hayatı

Mevlânâ 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içinde yer alan Horasan ülkesinin Belh şehrinde doğmuştur. Mevlânâ’nın babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında ‘Bilginlerin Sultanı” ünvanını almış olan Hüseyin Hatıbi oğlu Bahaeddin Veled’tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatun’dur.

Sultanü’l Ulema Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilâsı sebebiyle Belh’den ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultanü’l Ulema 1212 veya 1213 yıllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh’den ayrıldı.

Sultanü’l Ulema’nın ilk durağı Nişabur olmuştur. Nişabur şehrinde tanınmış mutasavvıf Feridüddin ile de karşılaştılar. Mevlânâ burada küçük yaşına rağmen Feridüddin Attar’ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır.

Sultanü’l Ulema Nişabur’dan Bağdat’a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâbe’ye hareket etti. Hac farizasını yerine getirdikten sonra dönüşte Şam’a uğradı. Şam’dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende‘ye (Karaman) geldiler. Karaman’da Subaşı Emir Musa’nın yaptırdıkları medreseye yerleştiler.

1222 yılında Karaman’a gelen Sultanü’l Ulema ve ailesi burada 7 yıl kaldılar. Mevlânâ 1225 yılında Şerafeddin Lâlâ’nın kızı Gevher Hatun ile Karaman’da evlendi. Bu evlilikten Mevlânâ’nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı iki oğlu oldu. Gevher Hatun’un vefatından sonra bir çocuklu dul olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlânâ’nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Alim Çelebi adlı iki oğlu ve Melike Hatun adlı bir kızı doğdu.

Bu yıllarda Anadolu’nun büyük bir kısmı Selçuklu Devleti’nin egemenliği altında idi. Konya da bu devletin başşehri idi. Konya san’at eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve san’atkârlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve devletin hükümdarı Alâeddin Keykubâd Sultanü’l Ulema Bahaeddin Veled’i Karaman’dan Konya’ya davet etti ve Konya’ya yerleşmesini istedi.

Bahaeddin Veled Sultanın dâvetini kabul etti ve Konya’ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldiler. Sultan Alâeddin kendilerini muhteşem bir törenle karşıladı ve Altunapa (İplikçi) Medrese’sini ikametlerine tahsis ettiler.

Sultanü’l Ulema 12 Ocak 1231 yılında Konya da vefat etti. Mezar yeri olarak Selçuklu Sarayı’nın Gül Bahçesi seçildi. Halen müze olarak kullanılan Mevlânâ Dergâhındaki bugünkü yerine defnedildi.

Sultanü’l Ulema ölünce talebeleri ve müridleri bu defa Mevlânâ’nın çevresinde toplandılar. Mevlânâ’yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlânâ büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi’nde vaazlar veriyordu. Vaazları kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu.

Mevlânâ 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizi ile karşılaştı; ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlânâ, Şems’in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi Şems-i Tebrizi’nin yerini doldurmaya çalıştılar.

Hayatını “Hamdım, piştim, yandım” sözleri ile özetleyen Mevlânâ 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakkın rahmetine kavuştu. Mevlânâ’nın cenaze namazını Mevlânâ ‘nın vasiyeti üzerine Sadreddin Konevi kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevi çok sevdiği Mevlânâ’ya dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine namazı Kadı Sıraceddin kıldırdı.

Mevlânâ ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allahına kavuşacaktı. Onun için Mevlânâ, ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi mânâsına gelen “Şeb-i Arus”diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.

“Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız. Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir.”

Mevlânâdan bazı sözler

“Sevgide güneş gibi ol,dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol,tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol,her ne olursan ol,ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol”

“Dert insanı yokluğa götüren rahvan attır.”

“Dünya tuzaktır, yemi de istek. İstek tuzaklarından kaçının.”

“Birisi güzel bir söz söylüyorsa bu, dinleyenin dinlemesinden, anlamasından ileri gelir.”

“İnsan gözdür, görüştür, gerisi ettir. İnsanın gözü neyi görüyorsa değeri o kadardır.”

“Adalet nedir? Her şeyi yerine koymak. Zulüm nedir? Bir şeyi yerine koymamak, başka yere koymak”

“Hiçbir kâfire hor gözle bakmayın. Müslüman olarak ölmesi umulur çünkü.”

“Bilgi, sınırı olmayan bir denizdir. Bilgi dileyense denizlere dalan bir dalgıçtır. ”

“Dil, tencerenin kapağına benzer. Kıpırdar da kokusu duyuldu mu ne pişiyor anlarsın.”

“Nefsin üzüm ve hurma gibi tatlı şeylerin sarhoşu oldukça, ruhunun üzüm salkımını görebilir misin ki?”

“Altın aramıyorum, altın olma yeteneği olan bakır nerede?”

“Sabır, genişliğin anahtarıdır.”

“Ay, yıldızlardan utanır ama yine de cömertliği yüzünden yıldızların arasında bulunur. ”

“Dostların ziyaretine eli boş gelmek,değirmene buğdaysız gitmektir. ”

“Akıllı birisinden gelen cefa, bilgisizlerin vefasından iyidir. ”

“Pirenin ısırışından meydana gelen yanış,seni yılan soktu mu yok olur gider. ”

“Kuru duâyı bırak, ağaç isteyen tohum eker.”

“İnsan bir ağaca benzer, kökü ahdinde durmaktır.”

“Göz olgunlaştı mı, temeli, özü görür. Ama kişi şaşı oldu mu parça buçuğu görür ancak.”

“Hırs, çirkinlikleri bile güzel gösterir. ”

“Tavus kuşu gibi sadece kanadını görme, ayağını da gör.”

“Kibir kokusu,hırs kokusu, tamah kokusu söz söylerken soğan gibi kokar. ”

“Resim ressama beni kusurlu yaptın diye söz mü söyleyebilir?”

“Sen şekillerde kalırsan puta tapıyorsun demektir. Her şeyin şeklini bırak, mânâsına bak.”

“Terazide arpa altınla yoldaş olur ama bu, arpanın da altın gibi değerli olmasından değildir. ”

“Mal, sadakalar vermekle hiç eksilmez. Hayırlarda bulunmak, malı yitmekten korur. “

“Allah ile olduktan sonra ömür de ölüm de hoştur.”

“Dün geçti gitti. Dün gibi dünün sözü de geçti. Bugün yepyeni bir söz söylemek gerek. ”

“İnsan gözden ibarettir aslında, geri kalan cesettir. Göz ise ancak dostu görene denir”

Av. Erdoğan Emir

26.12.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri