Ekonomideki ‘bahar havası’ da sinyal vermeye başladı. Gerek işadamları ve gerekse ekonomi uzmanları ‘istikrar’ın bozulmaya yüz tuttuğundan bahsediyorlar. Pek çok konuda olduğu gibi, ekonomide de ‘güven’ her şeyin başında geliyor. En küçük esnaftan başlayarak, en büyük holdinglere kadar yapılan ‘iş’in içinde güven yoksa istikrar sağlamak imkânsız.
‘Para’ havadan nem kapan bir yapıya sahiptir. En küçük tereddütde sağlam limanlara kaçmaya çalışır. Nitekim, bazı söylentilerle ülkelerin ekonomik istikrarının bozulduğuna çok defa şahit olunmuştur. Türkiye’nin de şahit olduğu 2001’deki kriz, böyle bir güvensizlik ortamının neticesiydi.
‘Güven’in en çok arandığı sektörlerden biri de bankacılık sektörüdür. Toplumun güvenini kazanan bankalar büyürken, bunu başaramayanlar yerinde saymaya devam eder. Bankalar arasında yer alan ve kuruluşları çok eskiye dayanmayan ‘faizsiz kurum’ların da en büyük sermayesi yine güvendir.
1980’li yılların başında ‘faizsiz finans kurumu’ olarak kurulan ve sonraki gelişmelerle birlikte ‘katılım bankaları’ adını alan kurumlar da bu imtihanla karşı karşıya. Kuruluş yıllarına nisbetle büyük atılımlar gerçekleştiren bu ‘banka’lar, ekonomide önemli bir yere sahip oldular.
Ancak, bu başarılara rağmen faizsiz sistemle çalışan ‘banka’ların; ‘olmaları gerektiği yer’de olduklarınını söylemeyiz.
Bu ‘banka’ların da en büyük problemi ‘güven’dir. Elbette vatandaş bu kurumlara güveniyor ki, bunca olumsuz şartlara rağmen bu ‘kurum’lar bu noktalara gelebildi. ‘Faiz’, ‘kâr payı’ tartışmaları sebebiyle oluşturulan olumsuz hava olmasa, çok daha iyi noktalara gelebilecekleri söylemek mümkün.
Faizsiz sistemle çalışan ‘banka’ların geldikleri bu nokta, aynı zamanda bir ‘Türkiye gerçeği’ni de ortaya koyuyor. Bir an için bu ‘banka’ların sistemde olmadığı varsayılsa, büyük bir ekonomik varlığın ‘sistem’ dışında kaldığı görülür. Düne kadar ‘yastık altı’nda olan ‘para’lar bu kurumlar vasıtasıyla ekonomiye kazandırıldı.
Bu ‘banka’ların diğer bankalardan daha hassas olmaları gereken noktalar da var: En başta, açıklık ve şeffaflıkta ‘lider’ olmaları gerekir. Çünkü bu bankalara emanet edilen paralar, ‘faiz’den uzak tutulmak istenen tasarruflardır. Dolayısı ile bu noktada gösterilecek hassasiyet çok önemlidir.
Şunu rahatlıkla söylemek mümkün: Türkiye’de tasarruf edilen ‘para’ ya da ‘altın’, bankalarda bulunandan çok daha fazladır. Gerek ‘faizsiz banka’ların şube ağının yeterli olmaması ve gerekse toplumun bu konuda tam tatmin olmaması sebebiyle büyük miktardaki tasarruflar hâlâ ‘yastık altı’ndadır. Açıklık ve şeffaflıkla ‘faizsis sistem’ noktasında halk ikna edilebilirse bu tasarruflar sisteme dahil edilebilir. Bunun için özellikle ‘katılım bankaları’nın yöneticilerine büyük görevler düşüyor.
Hiçbir şekilde ‘şüphe’ye yer bırakmadan, gerçekler millete tam olarak anlatılmalı ve ‘yastık altı’ndaki tasarruflar yatırıma aktarılabilmelidir.
‘Güven’i kazananlar, ‘para’yı da kazanabilir...
26.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|