Nükleer silâha sahip tek Müslüman ülke Pakistan’ın istikrarsızlaştırılması, öteden beri menhus Batı’nın “gizli plânı”. Bu yüzden İngiltere’nin geçen asırdan kalma “dessas politikaları”nı uygulayan ABD’nin “kirli plânı”nda birçok Müslüman ülke gibi Pakistan da en başta...
Amerikan yönetimine yakınlığıyla bilinen The Washington Post’un, “Amerika Butto’yu kullanarak Müşerref’in iktidarını uzatmak istedi” haberi bunun bir delili. Açığa çıkan gerçek şu ki Benâzir Butto, babasının aksine son sekiz yıldır sürgünde İngiliz ve Amerikan yönetimiyle içli dışlı oldu. Neocon’larla “Pakistan projesi” üzerinde anlaştı. Yönetime gelmesi halinde Amerikan ve İngiliz çıkarlarını koruyacağını taahhüt etti.
Benazir Butto’nun en önemli vaadi, Pakistan’da medreseleri kapatmak ve daha önce destek verdiği komşu Afganistan’daki Taliban’ı tasfiye etmekti. Bu maksatla ABD ve İngiltere, iktidara getirdikleri General Müşerref’i zorladılar; “iktidar ortağı” olarak “destek vermek” üzere Butto’nun Pakistan’a dönmesine “izin” verildi.
Zira Müşerref “Taliban” ve “El Kaide”yle mücadele ve Pakistan’ı eski ve yeni işgalcilerin projelerline göre tepeden tanzim etme sözünü vermiş, lâkin başaramamıştı.
Butto, bir vâhim vaatte daha bulunmuştu; ABD’nin Pakistan’daki “El Kaide hedefleri”ni vurmasına izin verecekti. Bu durum, Pakistan’ın da Afganistan ve Irak gibi istila edilmesi anlamına geliyordu. Ne zaman ki Pakistan halkı oyunun farkına vardı, Butto’nun iktidara gelemeyeceği anlaşıldı; dış mihraklar Butto’yu “bilmece”ye dönüştürdükleri bir suikastla “fedâ” ettiler...
Çıkarları uğruna daha önce Amerikan projesine karşı çıkan babası Zülfikar Ali Butto’yu, bu proje uğruna onu deviren General Ziya’ül Hakk’ı “kurban” ettikleri gibi. En son Pakistan’ın kurucusu Muhammed Ali Cinnah’ın partisi Müslüman Birlik Partisi başkanı başbakan Nevaz Şerif’i General Müşerref’e devirttikleri gibi…
* * *
Bütün bunlar, şüphesiz “İsrail’e hizmeti vazife” bilen Evanjelist Bush yönetiminin, jeo-politik analizci Yahudi lobilerince tespit edilen temel politikasına göre, Pakistan’ın bölünmesi projesi hesabına yapıldı… Bengladeş’in koparılmasına rağmen Pakistan toparlandı; 170 milyonluk Müslüman ülke, bütün darbe, iç karışıklık senaryoları ve bozgunculuklara rağmen Asya’nın önünde bütünlük içinde varlığını sürdürdü…
Bundandır ki Pakistan’da demokrasini işlemesine fırsat verilmedi. Hep darbelerle demokrasinin önü kesildi, ülke rahat bırakılmadı. En önemlisi de ülkenin temel birlik harcı olan İslâmdan uzaklaştırılması hedef seçildi.
Aslında bütün bunlara sebep, ABD’nin 11 Eylül olayları sonrası, Pakistan’ı kıskaca alması oldu. Washington, darbeyle başa getirdiklerinden, Pakistan’ın nükleer enerjiden vazgeçmesini, medreselerin kapatılmasını, Amerika’nın bölgede, Afganistan ve Irak’ta yaptığı emr-i vakilerini kabullenmesini istedi. Halkın ikna edilmesini dayattı. Başaramadıklarında ise, bir yeni darbeciyle devirerek değiştirdi.
Müşerref’i başa getiren ABD, Pakistan’da dinî eğitimin temel taşı olan medreseleri “terörist yetiştirmek” gibi kabul edilemez dehşetli bir iftirayla suçlamaya devam etti. Medreselerde İslâmın öğretilmesini, her Müslümanın tabiî olarak gösterdiği Afganistan ve Irak işgallerine tepkiyi “El Kaide’ye destek” olarak gördü. Medreseleri büyük bir baskı altına aldı, günlerce Lal medresesini kuşattı; yüzlerce kişi katledildi; ama yine bir netice elde edemedi…
* * *
Böylece, darbelerle Pakistan’ın içine sokulan fitne, içinden çıkılmaz bir hal aldı. Sonuçta ABD, bütün dünyada hegemonyası uğruna fütursuzca kullanıp attığı “dostları” ve “yerli işbirlikçileri”ne Pakistan’dakileri de ekledi…
Önce radikal “Taliban” Afganistan’ın başına bela edildi. Meçhul “El Kaide” türetildi; Amerika’nın içinde kotarılan “11 Eylül kahpeliği” ona ihâle edildi… Ardından da “Taliban” ve “El Kaide” bahanesiyle Pakistan hükûmetleri hep baskı altına alındı. Amansız “Sünnî- Şîi çatışması”, anarşi ve terör olayları gittikçe tırmandırıldı. Irak’ın yanısıra hergün onlarca, yüzlerce ölü ve yaralıyla ülke kan gölüne çevrildi. Bu yüzden Pakistan bir türlü kendine gelemedi. Aynen Türkiye’de olduğu gibi, darbeler, ara rejimler peş peşe devam etti…
Her ikisi de “Amerikan yetiştirmesi” olan “Taliban” ve “El kaide” paravanında, küresel güç ve ifsad şebekeleri, “terörle mücadele” perdesinde ABD’nin işgal ve istilâsına bahaneler ürettiler. Evvela Asya’nın kalbi Afganistan’a yerleştiler.
Daha sonra Ortadoğu’nun can damarı Irak’ı işgal ettiler. Şimdi de Orta Asya ve Hazar havzasında egemenlik ve enerji hatlarını kontrol etme emeline ulaşmak için, Pakistan’ı kargaşa, kaos ve iç çatışmayla iç savaşa sürükleme ve parçalama peşindeler…
“Pakistan’ın istikrarsızlaştırılması projesi”nin amacı bu…
31.12.2007
E-Posta:
[email protected]
|