Yeni yılda geriye dönüp baktığımızda, özellikle inanç ve mânevî değerlere dair düzenlemelerde ciddî bir gerileme ve gevşemenin 2007'de de devam ettiği gözlendi.
Raporlara göre, Türkiye'de internet üzerinden kumar ve bahis oyunlarını oynayanların sayısı milyonları aştı. Millî Piyango İdaresinin rakamlarına göre "online casinolar"ın yıllık cirosu milyar dolara ulaştı. Dahası bu "e-kumar" ya da "online casino" şirketleri "resmî lisans alan kumarhaneler" gibi devletin denetim ve gözetiminde yapıldı. İçki üretimine, şans ve talih oyunlarının devletin denetim ve gözetiminde oynanmasına devam edildi. Buna "iddaa" türü sanal kumarlar ilâve edilerek daha da yaygınlaştırıldı.
Ahlakî aşınma ve dejenerasyon, gençliğin ve toplumun temel değerlerini tahrip ediyor, milletin mânevî temelleri sarsılıyor, bunalım teröre dönüşüyor; türeyen neronlar ortalığı yıkıp yakıyor.
* * *
Buna karşılık, ahlâk ve terbiyede, din eğitimi ve öğretiminde hiçbir düzetmeye gidilmedi. Anayasal bir kurum olan Diyanet'e bağlı Kur'ân kurslarında ve camilerde, yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bu ülkede çocukların dinlerinin temel kitabı olan Kur'ân-ı Kerim'i öğrenmeleri ve okumaları yaşla sınırlandırılmasına devam edildi. AB'ye uyum çerçevesinde son beş yıldır onca yasa değiştirildiği halde, AKP hükûmeti cesâret edip 28 Şubat "postmodern darbe"den kalma Kur'ân kurslarındaki "yaş yasağı"nı bir türlü kaldırmadı.
Tıpkı, Yüksek Askerî Şura'da "irticaî karakter taşıyor" suçlamasıyla sırf eşi başörtülü olduğu gerekçesiyle onlarca subay ve astsubayın hayatlarını verdiklerini mesleklerinden atılmasının önlenmemesi gibi. Şura Başkanı Başbakan ve Millî Savunma Bakanı son dört yıldır olduğu gibi yine "şerh" koymakla kaldı; ve başbakanlığında "şerh" koyan yeni Cumhurbaşkanı, ihrâçların yürürlüğe girmesi için yüksünmeden imzaladı.
Keza "izinsiz eğitim kurumlarını açanlara, çalıştıranlara, buralarda ders verenlere" hapis cezasını öngören maddeyle mahallede ya da apartmanında komşu ve akraba çocuklarına Kur'ân öğretenlerin jurnal edilip soruşturmaya tabi tutulmaları aynen duruyor.
Geçtiğimiz yıl bu hususta da herhangi bir düzeltme yapılmadı. Siyasî iktidar, sanki sürekli iktidarda kalacakmış gibi kendi döneminde maddenin istismar edilmeyeceği teminatını vermekle kaldı .
Yine sırf imam hatiplilere yarayacak diye bir milyon meslek lisesi mezununun üniversite giriş sınavlarındaki "katsayı haksızlığı" kaldırılmadı. Bu konudaki çalışmalar sümenaltı edildi. Daha baştan "imam hatip okulu açmayacağız" diye bazı odaklara "güvence" verilmesi gibi. Böylece imam hatiplerin içi boşaltıldı; mevcutları azaldı, bazıları öğrenci azlığından kapanırken, önemli bir kısmı da kapanmakla karşı karşıya kaldı.
Üstelik yeni anayasa tartışmaları bahanesiyle devletin denetim ve gözetiminde yapılan "din kültürü ve ahlâk bilgisi" derslerinin "seçmeli" taktiğiyle kaldırılması söz konusu edildi.
İktidar partisi, AB'de taahhüd edilen "eğitim hakkı"na, evrensel hukuka, insan haklarına, temel hak ve hürriyetlere, Anayasaya ve yasalara aykırı kanunsuz yasağı kaldırmak yerine, yıllarca "başörtüsü yasağı öncelikli sorumumuz değildir" diye bigâne kaldı. Hatta hükûmet, AİHM'e gönderdiği "savunmada", YÖK ve yasakçıların, başörtüsünün "laikliğe aykırı,", "gerginlik sebebi" ve "siyasî sembol" olduğu iddiasına katıldı; yasağının "yasal" olduğunu belirttiği konumda kaldı.
Peşinden yeni YÖK Başkanı, "üniversiteler özgür olacak" dedi; bir gün sonra "Başbakan ve Cumhurbaşkanı uyardılar; ipimizi çekerler' diye" çarketti. En çarpıcısı, devletin din öğretimi ve eğitimi veren okullarda dahi dinin emri olan ve Kur'ân'ın âyetiyle sabit bulunan tesettürün bir parçası başörtüsü yasağı sürüyor. Ve bu hususta da en ufak bir çözüm işâreti verilmiş değil.
* * *
Bu arada AB'nin yanlış algılamasıyla, Aleviliğin İslâmdan âdeta ayrı bir "mezhep" addedilmesi tashih edilmedi; tehlikeli bir "ayırımcılığın" ve fitnenin önü açıldı. Hükûmet, Bütün Müslümanların ortak ibadet mekânının camiler olduğunu izâh edemeyip "cemevleri"nin "ibâdethâne" olarak açılması açmazına girdi.
İşin acıklı yönü, iktidar partisi yöneticileri ve hükûmet, Meclis'te tek başına anayasayı dahi değiştirme gücüne sahip oldukları halde, "zamanı değil" diye hep ötelediler. "Bazı mahfilleri küstürmemek", kimi mihraklara "şirin gözükmek" mülâhazasıyla hep "sonra düzeltilecek" diye ertelediler.
Ertelemeye "gerekçe" edilen Cumhurbaşkanı da değişti; lâkin AKP'nin kırılgan ve çekingenliği değişmedi. Demokrasi dışı mihraklarca işletilip devam ettirilen inanç özgürlüğü, din eğitimi ve öğretimi önündeki engeller ve yasakların kaldırılması "toplumsal mutâbakat" türü oyalamalarla hâlâ erteleniyor.
Kısacası hükûmet, 2007'de de "bir adım ileri iki adım geri" politikasını sürdürdü.
02.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|