Bediüzzaman'ın eşyayı anlamak ya da anlamlandırmak açısından en farklı olduğu yaklaşımlardan biri tevhid nazarı ile bakmaktır denebilir. Tevhid nazarının bir boyutu bedenen ya da maddî bakış ile olmasa bile, hayalen tüm varlıkların bir arada gözlenebildiği en yüksek noktaya çıkabilmektir. Bu bir tür birleme, yani her şeyi bir bütünün parçaları olarak algılayabilme halidir. Hayalin bu noktaya çıktığı yerlerde insanın ruh dünyasına yansıyan problemler de küçülür ve her olay ya da varlık gerçek konumuna ve önemine daha yakın algılanır. Bu hem bir algı, hem de bir duygu eğitimi sonucunda kişinin varlıkla irtibatını doğru bir zemine oturtması anlamına gelecektir.
Olayları anlamlandırırken çoğu zaman sıkıntı yaşadığımız noktalardan biri, bütün bağlantıları aynı anda algılayamamaktır. İşleyiş ve nesnelerin bağlantısı gördüklerimize münhasır değildir. İnsanın varlık âlemini anlamlandırırken yüz yüze bulunduğu en büyük zaaflardan biri, algılarının sınırlarından kurtulamaması ve ilişkileri yalnızca dışa yansıyanlardan ibaret zannetmesidir. Oysa varlık, derinliğine incelendiğinde atomlar ve hatta atom içi partiküller boyutundan başlayıp güneş sistemleri, galaksilere kadar uzanan akıl almaz ilişkiler ağı gözlenmektedir. Keppler, Copernicus ve Newton gibi bilimin parlak yıldızlarının tanımladığı uzay boşluğundaki yıldızlar ve gezegenler arası ilişkiler ağının yanında kâinatın bütünündeki atomların hepsi birbiri ile Max Planck'ın yolunu açtığı yeni çığırla tanımlanan ilişkiler sergilemektedirler. Adeta her şey her şeyle, bir şekilde irtibatlıdır.
Bu âlemin bir diğer önemli özelliği de her şeyin zıddı ile bilinmesidir. Bu durum ister istemez zıtlar arasında yakın bir bağ oluşturmakta ve beynin kavram haritasında zıt kavramları birbirine yakın hale getirmektedir. Beynin kavram haritasının belirli ilişkiler ağı ile oluştuğu ve şizofreni hastalarında bozulduğu bilinen, "semantic priming" adı verilen bir işleyişle çağrışımların şekillendiği konusunda kanaatleri güçlendiren çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Çağrışımlar en yakından uzağa doğru şekillenmekte, ancak beynin kavram dünyasındaki akışkanlığı içinde bu ilişkiler ağında da bir sınırlama bulunmadığı gözlenmektedir.
Beynin normal çalışma şeklinde, meselâ "el" kavramı öncelikle daha yakınındaki kavramlardan olan "kol"u, "ayak"tan önce çağrıştıracaktır. Diğer bir ifade ile beyinde "el" kavramından "kol" kavramına ulaşım "ayak" kavramına ulaşımdan daha hızlıdır. Yani, bir kavram kavram haritasında kendisine yakın olan kavramları diğer kavramlardan daha önce ve daha hızlı çağrıştıracaktır. İşte, çağrışımlarda öncelik gözeten beynin bu işleyişi "semantic priming" olarak adlandırılmaktadır.
Genel işleyişte kavram haritasında öncelikler gözetilmekle birlikte her şeyin her şeyle irtibatlı olduğu bir düzen gözlenmektedir. Bazen de hayalde, o anki veya daha önceki yaşantılarla ve değer yargıları ile de bağlantılı olarak ve kimi zaman hiçbir alâka yokken bağlantılar kurulur. Hayalin, bu özelliği en güzel şekilde korku filmlerinde, o senaryoları beyinlerinden kısmen görünür şekilde perdeye ya da ekrana yansıtan insanların iç âleminde gözlenmektedir. Hayal âleminde adeta "Ne alâkası var?" gibi bir soru ya da bu sorunun cevabına uygun bir işleyiş endişesi yoktur. Her kavram, en uç başka kavramları çağrıştırabilir en zıt şeylerin birbiri ile alâkası kurulabilir. Üstelik her şeyin zıddı ile bilindiği şu âlemde, beynin kavram haritasında zıt şeyler birbirine yakın şekilde yerleşmiş olmalıdır. Beynin "semantic priming" ile işleyişinde de zıtların birbirini çağrıştırması beklenmeyen bir durum değildir. Hatta bu edebiyatta bir sanat şeklinde kendini göstermektedir.
Hayatın en verimli zıtlığı ise insanın sonsuz acz ve fakrını hissetmesi ile Âlemlerin Rabbi'nin sonsuz kudretini idrake bir yol açması, bu uç düzeyde zıtlıktan hakikatin ortaya çıkmasıdır. Bilmek fiilinin yol açtığı en güzel hakikat ferdin cehaletini fark etmesidir. Farkında olunan cehaletin büyüklüğü algı ve duygu âlemini Âlim-i Mutlak'ı idrake daha yakın hale getirir. Belki de beynin haritalama sistemi içinde oluşacak en ideal nokta kişinin kendi ile irtibatlı olarak algıladığı ve benlik ile irtibatlı hale gelmiş her hakikati sıfırlamakla ayni hakikatin sonsuzluk mertebesine bir idrak yolu bulmaktır. Kavram haritasında yan yana getirilmesi gereken en önemli iki kavram hiçlik ve sonsuzluk olsa gerektir. Hiçlik benlik ve onun bir fonksiyonu olan nefis ile irtibatlı olmalı, sonsuzluk İlâhî Kudret ile irtibatlı olmalıdır. Gizli bir hazine şeklinde varlığa yansıyan zat-ı mukaddesin kâinata sığmayıp da mü'min kulun kalbine sığması sırrını bize açacak olan da bu ince hakikat olsa gerektir.
07.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|