Uçup giden anlar!
Geçmiş ve gelecek ortasında, kısa bir an parçası içinde sıkışmış olan insan, elinde değerlendirebileceği o hazır sermayesini zayi etmeden nasıl dolu dolu yaşayabilir?
Düşünecek zaman yok. Anlar uçup gidiyor. Geçmişten gelen elemlere, gelecekten hücum eden endişelere takılıp kalırsak, elimizdeki kısacık hazır zamanı da kaçırıyoruz.
Zaman o kadar değerli ve o kadar da çabuk akıp gidiyor. Ömrümüzün her anı, ebedde bizi güzelliklerle karşılasın istiyorsak, onu sağa sola bakmadan anında değerlendirmeliyiz. Uyanık olmalıyız.
Biz bu dünyaya, kısa bir zaman parçası içinde, öylesine akıp gitmek için gelmedik. Yolculuğumuzun bilincinde olarak yaşadığımız anların herhangi birinde "Son!" denileceğini bilerek, romanımızın sonunun en güzel şekilde kapanmasına çalışmalıyız.
Son bilinmiyorsa, her anımız o sonu noktalayabilecek bir bitiş olma ihtimalini taşıyorsa, her bir anımız bizim için elbette çok değerlidir. Öyle bir donanımımız olmalı ki, o ânı acele doldurabilecek bir şeylerimiz olmalı. Allah için, Allah'ın rızası doğrultusunda.
Hayatın her bir nefesi Ondan bir hediye. Bir lütuf. Para ile bir nefes dahi alınamıyor, biliyorsunuz. Hayatımızın yegâne gayesi, maddî birikimlerimizi arttırmak olursa, bir gün para ile alınamayacak bir çok değeri, o gafletle kaçırdığımız anlarla birlikte kaçırdığımızı görüveririz. Hayatı ve onun bize getirdiği fırsatları kaçırmadan, ânında yakalamak gerekiyor.
Fırsatları nasıl değerlendireceğiz peki? Öncelik, Allah'ın rızası olacak. Ardından iman gözlükleriyle bakıp, dünyamızı nurlar, saadet ve sevinçlerle şenlendireceğiz, Allah'ın izniyle. İman hayatımızın güneşi. Allah'ın razılığı pusulası olursa, varlığımızdaki diriliş ve güzellikler, ebed ve yolculuğumuzda bizi inanılmaz şevk ve gayrete getirecektir.
Peki, iman nazarıyla bakmak nasıl olacak?
Bir ressam, Allah için, iman nazarıyla, hayran olduğu bir manzarayı resmetse, şu âlemi yaratanın muhabbeti kalbinde ardı ardına dirilişleri getirdiği anda, fırçası daha bir şevkle, daha güzel renklerle, inanılmaz anlamları yakalayabilecektir.
Bir fotoğrafçı, iman nazarıyla bakıp, Yaratıcının eşsiz kitabından inanılmaz bir güzelliği yakaladığını düşündüğü bir anda çekerse fotoğrafını, gözü de gönlü de, kalbi ve aklı da tatmin olur. Mesleğine daha bir şevkle sarıldığı gibi ebede dair bir çok güzelliği de daha dünyada iken yaşama şansına erişmiş olur.
Bir ilim adamı, bir mikrobu, bir bakteriyi araştırırken, Rabbinin san'atının muhteşemliğini düşündüğü anda, bu küçücük şeylerin ne kadar büyük faaliyetleri olduğunu keşfettiğinde, kalbinde açılan İlâhî muhabbet gülü, keşfettiklerini hayır yolunda kullanması için, ona teşvik edici olacaktır.
Bir öğrenci, dersini çalışırken, kitaplarından açılan ilim pencerelerinden insanlığın hayrına olacak bir yolda yürüdüğünü hayal ederek bakarsa, Rabbinin san'atını ve güzel isimlerinin tecellilerini tefekkür ederek okursa önündeki satırları, gayesiz sürüklenişlerden ve ne yapacağını bilememenin kargaşasından da kurtulur.
Misaller çoğaltılabilir. En güzele, en doğruya gitmek için neden Allah rızası gerekli?
Bizler bu dünyayı memleketlere böldük. Hepimiz ayrı bir parçasında oturuyoruz, ama dünya bizim malımız değil. Onun sahibi var. O, ebedin de sahibi. Madem hangi parçasında yaşarsak yaşayalım, dünyayı bir gün terk edeceğiz. Madem ebede yolcuyuz. Öncelikle Ona sormamız, Ona danışmamız gerekiyor. Davranışlarımızda nasıl başı boş bırakılmış olabiliriz ki?
Ebedi ve ebedin sahibini nasıl görmezden gelebiliriz ki?
Dünya ve ebedî saadetimiz Ona bağlıyken, Ondan nasıl kopabiliriz ki? Bu yüzden, her bir anımızı gayet dikkatle harcamak, ebede yakışır anlara imza atmak gerekiyor. Rabbim yardım etsin bizlere. Âmin.
(Bizim Aile, Aralık 2007)
|