Kuveyt Türk Katılım Bankası, geçen yıllarda yayınladığı "Kaybolan Meslekler" kitabından sonra şimdi de "Kaybolan Çeşmeler" adlı değerli bir kitap yayınladı. Yayınlanan bu eser, 'sosyal sorumluluk' örneği güzel bir çalışma.
Yayınlanan kitabın tanıtımı, Sirkeci'deki 'Sepetçiler Kasrı'nda soğuk ve karlı bir İstanbul gününde yapıldı. Tanıtım toplantısına, başta Kültür Bakanı Ertuğrul Günay olmak üzere çok sayıda uzman ve kültür-sanat dostu katıldı. Kültür Bakanı Günay'ın, konuşması esnasında dinleyicilere sorduğu bir soru dikkat çekiciydi: "Çeşme kaybolur mu?"
Tabiî ki 'normal şartlar'da bir 'çeşme' kaybolmaz. Çünkü 'çeşme'nin başı boş olmaz ve insanlar her gün, her saat buralardan su alır, ihtiyaçlarını karşılar. Fakat aynı çeşme, önce susuz bırakılır ve sonra da kasten ilgisizlikle unutulursa o zaman yıkılır, kaybolur.
Başta İstanbul olmak üzere, medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan 'tarihî şehir'lerimiz, maalesef 'çeşme yıkıntıları'yla dolu değil midir?
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ın "Çeşme kaybolur mu?" sorusu karşısında; gayr-i ihtiyarî "Camilerin bile kaybolduğu, yıkıldığı bir 'ülke'de çeşmeler haydi haydi kaybolur, yıkılır, unutulur" diye düşündük. "Tek parti" devri, yıkılan, unutulan, satılan ve 'depo' olarak kullanılan camilerle hatırlanır. Nitekim, "Kaybolan Çeşmeler" kitabının tanıtıldığı toplantının yapıldığı mekâna çok yakın bir mevkide bulunan camiler de bir zamanlar kaybolmuştu. Meselâ, Sirkeci tren garının hemen yanındaki küçük cami, 1980'lerden önce 'yıkık cami arsası'ydı ve orada bir zamanlar 'gazino' faaliyet göstermişti. Sonraki yıllarda milletin himmetiyle yeniden cami yapıldı ve ibadete açıldı. Geçmiş yıllarda bu şekilde yıkılan veya başka maksatlarla kullanılmış çok sayıda cami ya da cami arsası olmuştur.
İşte, "Kaybolan Çeşmeler" bir anlamıyla 'kaybolan camiler'i de böylece hatırlatmış oldu. Gerek "Kaybolan Meslekler" ve gerekse "Kaybolan Çeşmeler" adlı kitaplar; tarihimize karşı vefa borcumuzu yerine getiremediğimizi de gösteriyor. Ecdadımız, başta İstanbul olmak üzere pek çok şehrimizi çeşmelerle donatıp, bir anlamda ihya etmiş. Ama bunca 'zengin'liğimize ve teknik imkânlara rağmen biz bu çeşmeleri ayakta tutamamış, oralardan su akıtamamışız... Bu 'ayıp' bize yetmez mi?
Son yıllarda dünyayı da etkileyen 'küresel ısınma' ile birlikte 'su'yun vazgeçilmezliği ve değeri bir kez daha idrak edildi. Su olmadan, en büyük şehirlerin bile yaşanmaz hale geldiğine hepimiz şahidiz. O halde, suyun insanlara ulaşması için büyük hizmetler vermiş olan ecdadımıza, bir saygı ifadesi olarak bu çeşmeleri korumamız gerekiyor. Tahrip edilen çeşmeleri tamir etmek elbette çok önemli, ancak bu da yetmez. Bu çeşmelerden mutlaka içilebilir 'su' akıtmalıyız...
Geçen yıllarda İSKİ bu konuda bir çalışma başlatmış ve 'Hamidiye' sularının İstanbul'un belli başlı yerlerindeki 'çeşme'lerden akıtılacağını ilân etmişti. Bu konunun, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu'nun gündeminde olduğunu tahmin ediyoruz.
"Kaybolan Çeşmeler"i kültür hayatımıza kazandıran Kuveyt Türk'ü tebrik ederken, 'kurtarılan çeşme'lerden içilebilir su akıtıldığı günleri görmek istediğimizi de ifade edelim...
07.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|