7 Ocak 1946'da Türkiye'de halka rağmen halkçı tepeden inme jakoben tek parti zihniyetine karşı Osmanlının "Ahrarlar"ının, Hürriyetçi Parti'nin Cumhuriyete demokrasi aşısı olan Demokrat Parti, dün alternatif olduğu gibi, bugün de yegâne alternatiftir.
Her türlü fitne ve fesadla ayrışmalar üzerine yapılan tefrika oyunlarına karşı milletin değerler bütününün bütünleyicisi ve temsilcisidir. Bunun içindir ki Bediüzzaman, merhum Menderes'e "İslâmiyetin kahramanı" diye değer vermiş; demokratları hizmetlerinden dolayı takdir etmiştir. Türkiye'nin içte ve dışta bir dizi demokrasi dışı ve milletin hakkını gasbeden dayatmayla karşı karşıya bulunduğu bir süreçte güçlü bir demokratik irâdeye ihtiyacı vardır.
Zira AKP iktidarının mânevî icraatlardaki gevşekliği, Müslüman komşu bir ülkenin işgaline ortak olmasına varan dış dayatmalara gelmesi, bu partinin milletin demokratik irâdesini temsil edemediğini ortaya koymuştur. Özellikle mânevî değerlere ve din eğitimi ve öğretimine dair AKP'nin yeni bir icraat yapması bir yana, Demokrat Parti ve yolunda giden iktidarların hizmetlerini dahi devam ettirememiştir.
Siyasî iktidar, DP-AP-DYP'nin açtığı imam hatip okullarını dahi koruyamadı. Beş yıldır "katsayı" ve "Kur'ân kursları"ndaki yaş yasağını kaldıramadı. Diyanet'e bir tek kadro bile verilmedi.
* * *
"Cumhurbaşkanlığına eşi başörtülüyü getirmediler!" diye el altından ve alenen popülizme başvurdu. "Eşi başörtülü bir Cumhurbaşkanı" Çankaya'ya çıktı; lâkin Demokrat Parti ve devamı partiler döneminde "sorun" olmayan başörtüsü yasağı, hiçbir dönemle kıyaslanmayacak biçimde daha da azdırıldı.
Zira AKP'nin kendinden korkusu vardı; bu çıkmazla hep çekingen, ürkek ve tâvizkâr davrandı. Hep üzerindeki "Millî Görüş gömleği"ni çıkarmaya çabaladı; bazı mahfillere "şirin gözükme" ve kimi mihraklar nezdinde "meşrulaşma" peşine düştü. İnanç özgürlüğüne cesâretle yaklaşamadı.
En azılı taraftarı kalemşörlerin itirafıyla, din eğitimini, başörtüsünü, YAŞ ihrâçlarını, "irtica suçlaması"nı hep "mayınlı arazi" olarak gördü; "mayınlı araziden uzak kalmaya" özen gösterdi.
YÖK'e çekidüzen verilmesinde hükûmet programında, "Âcil Eylem Plânı"nda söz verdiği en iddialı taahhütlerinden bile vazgeçti; inanç özgürlüğünü son seçimlerde programına bile koymadı.
Başörtüsü yasağında hep yasadışı yasağa sığındı. AİHM'e gönderdiği savunmada, başörtüsü yasağını yasakçılar gibi gerekli gördü; "laikliğe aykırı", "gerginlik sebebi" ve "siyasî sembol" olarak yorumladı. "Kurumsal mutâbakat" gerekçesiyle demokrasi dışı mihrakların ve milletin değerlerine bigâne CHP'nin "oluru"nu aradı; yasakçıların "tasvibi"ni bekledi, hâlâ da bekliyor.
* * *
Başbakan açık açık "kimse bizden bu konuların çözümünü beklemesin" dedi; "bedel ödemeye hazır olmadıklarını" açıkladı. Başörtüsü mağdurlarına "tesellî telefonları"yla yetindi, seçmene selâm gönderip "yapmak istiyoruz, yaptırmadılar" mesajını yolladı. "Köşk engeli" bahanesi ortadan kalktığı halde popülist politikalarla siyaset dışı odakların baskısından yakınmaya devam etti. İnanç ve mânevî değerlere dair engellemeleri kaldıracağına, tepe tepe kullandı, siyasî çıkar sağlama ve oya tahvil etmede istimal etti. Bugün iktidar partisinin ikinci ismi, "Türkiye'nin güçlü bir muhalefete ihtiyacı var" diyor.
Türkiye'nin güçlü bir muhalefete de, hiçbir kırılma ve komplekse girmeden inanç ve mânevî değerleri, demokratikleşmeyi, temel hak ve özgürlükleri, din eğitimi ve öğretimini temin edecek, mânevî kalkınmanın dinamikleriyle maddî kalkınmayı sağlayacak bir partiye ihtiyacı vardır. Bu parti, Türk demokrasisinin kurucu partisi Demokrat Parti'dir.
Belli ki kurulur kurulmaz iktidara getirilen AKP'de hâlâ kimlik ve misyon arayışı sürüyor. Bir ara "muhâfazakâr demokrat" söylemi öne çıksa da, ardından tıpkı Özal'ın ANAP'ı gibi, kendince dört eğilimi birleştirme hevesine katıldı. Çekirdeği "Millî Görüşçüler"den oluşan "siyasî aşûre"nin sürmeyeceği ortada.
Demokrat misyon dâvâsı, en kötü gününde bile iki milyon oyla temel tabanı, aslî değerleri, mânevî potansiyeli ve fikrî hâfızâsı yerinde duruyor. Bu potansiyeli harekete geçirecek demokratik dirâyete sahip bir yönetime ihtiyaç vardır.
Savrulmanın sonuna gelindi. Darbelerle dağıtılan ve en son 22 Temmuz'da biçilen siyasî kadroların yeniden derlenip toparlanması; "demokrasi şehidleri"yle verdiği asil demokratik mücadelenin şuurunda olarak geçmişin muhasebesini yapmasını zarûrî kılmaktadır.
Bu satırların yazıldığı sırada büyük kongre devam ediyordu. Emânetin gerçek sahiplerinin, demokrasinin öncüsü Demokrat Parti'yi birlik içinde yüceltip bu bâdireden de kurtaracağı inancı, son birkaç gündür Ankara'ya gelen delegelerin yüzünde okunmaktaydı.
Neticede kim seçilirse seçilsin; hangi isimler öne çıkarsa çıksın, hepsi demokrat kadrolardır; kazanan Demokrat Parti olacaktır. Bütünlük içinde kenetlenmenin, bir defa daha muhalefete de iktidara da alternatif olmanın zamanı gelmiştir. Demokrat Parti'nin kuruluş yıldönümünde millet bunu bekliyor; başarmalıdır.
Başka da siyasî alternatif yok.
07.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|