Siyasî partileri değerlendiren Bediüzzaman, "demokratlığı", İslâm'ın "hürriyet-i vicdan" umdesine dayandırıp kuvvetin kanunda olması olarak tanımlar. Aksi halde istibdat ve mutlak keyfîliğin hükümferma olacağını belirtir. Bunun için Demokrat Parti'yi takdir eder. (Emirdağ Lâhikası, 387)
"Ahrarlar"ın devamı olan, "demokratlık ve hürriyetçiliği" esas alan Demokrat Parti, 14 Mayıs 1950'de iktidara gelişinden bir ay sonra Ezân-ı Muhammedînin aslına çevrilmesiyle maddî hizmetlerin yanında mânevî hizmetleri başlattı. Demokrat Parti ve devamı partilerin iktidarı döneminde, 570'in üzerinde imam hatip okulunun, onlarca yüksek İslâm enstitüsü ve ilâhiyat fakültesinin yanısıra yurt sathında binlerce Kur'ân kursunun hizmete açılması, okullara din derslerinin konulması, Diyanet'e 80 bini aşkın kadro tahsis edilmesi; demokratların temel mefkûresini, mânevî değerlere hizmet ve icraat vizyonunu göstermişti.
Maddî kalkınmanın veçhesinde ise barajlar, hidroelektrik santralleri, elektrik ve suyun 40 bin köye ulaştırılması, ülkenin karayolları ağıyla örülmesi, demir çelik fabrikaları, sanayinin gelişmesi ve on yıllar boyunca yüzde 5-6 enflasyonla 7-8 kalkınma, Türkiye'yi zirveye taşımıştı.
Ne var ki, bunları hazmedemeyen iç ve dış ifsad şebekeleri, çeşitli desîse ve tahriklerle demokratik zemini darbelerle dağıttılar. Türk siyaseti, "dinden tecrid maarif"le laikliği "lâdini" zihniyetle "din dışı" olarak algılayan "Halk Partisi" ile menfî milliyet ve "din adına siyaset" çıkmazında kalan "Millet Partisi"nde kavramlaşan partilere ihâle edildi.
Uluslararası güç ve sermaye, milletin temel dinamiklerini harekete geçiren, değerlerini baş tâcı edip, toplumda maddî ve mânevî kalkınmayı birlikte başaran Demokrat Parti ve devamı partilere kumpas kurdular.
* * *
Darbelerin şakşakçısı dış mihraklar, 27 Mayıs darbesiyle milletin birlik ve beraberlik harcı olan, devletle milleti barıştırıp buluşturan Demokrat Parti'nin ardından Adalet Partisini ve Doğru Yol Partisini de bu yüzden çeşitli darbe ve dalaverelerle devirip devre dışı bıraktırdılar.
Darbelerin anası kanlı 27 Mayıs'ın peşinden 12 Mart muhtırası, 12 Eylül ihtilâli ve en son 28 Şubat "postmodern darbesi"nde hep Demokratlar hedef alındı; Demokrat Parti ve devamı partilerin milletten aldıkları meşru iktidarları gasbedildi.
Türkiye'nin başına "bölücülük" belâ edildi, terör azdırıldı; toplumda kutuplaşma ve kamplaşma baş gösterdi. Türk siyaseti uç politikalara taksim edildi, kargaşa ve kaos tırmandırıldı, iç çatışma ve içsavaş senaryoları sahneye konuldu.
Aynı oyun 22 Temmuz seçimleri öncesinde de oynandı. 28 Şubat'ın asıl mağduru DYP'nin tasfiyesi hesabına peşpeşe senaryolar devreye sokuldu. Demokrat Parti misyonunun iktidarını hazmedemeyen odaklar, bu kez Meclis'teki muhalefetine bile tahammül edemediler.
DYP, önce "cumhurbaşkanı seçimi" bahanesiyle amansız ve insafsız topyekûn bir propagandaya mâruz bırakıldı. Ardından DYP-ANAP birleşmesi akamete uğratılarak muhteşem Demokrat Parti projesi iç ve dış fesatçılarca "fiyasko" olarak serişte edildi.
Medyanın gazıyla iktidarın beş yıllık icraatının hiçbir muhasebesi yapılmadan, özellikle mânevî değerlere dair vaadleri sorgulanmadan, Tek Parti zihniyetiyle dayatılan başörtüsü yasağına ve gece yarısı "e- muhtıralar"a karşı salt "Çankaya'da bir başörtülü" hissiyatı tahrik edildi. Millet, neye niçin oy vereceğine bakmadı; kamuoyu yanlış bir mecrâya sürüklendi.
Oysa, her ne kadar Menderes ve Özal'la yan yana fotoğraflarını koyup kendisini "ikinci Özal" ve sağ siyasetin vârisi gösterse de, partisini "muhâfazakâr demokrat" olarak tanıtsa da, AKP'nin hiçbir zaman Demokrat Parti'nin misyonunu, yüklenemediği hemen hemen her meselede gösterdiği kırılganlıklarla ortada.
Bu yüzden, "demokrat misyonu" rehber edinecek ciddî ve kararlı bir irâde göstermedi. Aksine birçok konuda kasten bu açılımdan uzak kaldı, ANAP'ın dört temâyülü birleştirmesine benzer "Millet Partisi"nin bir versiyonu olarak "üçüncü bir yol"u tercih etti. Bu durum, siyasî iktidarın bilhassa inanç ve mânevî meseleler karşısındaki kırılganlığını daha da derinleştirdi.
* * *
Demokrat Parti Türkiye'de yüzde 57'lere ulaşmış yegâne partidir. Kimse DP'nin uğratıldığı hezîmet üzerinde hesap yapmasın. "Emânet" artık büyük kongrededir; genel başkan kim olursa olsun; yeter ki Demokrat Parti'nin mirâsını devralabilecek irâde ve olgunluğu gösterebilsin.
Siyasî iktidarın, özellikle demokratik irâde zaafı ve mânevî meselelerdeki çekingenliği gösteriyor ki, bugün Türkiye'nin demokrat zeminde ve sağ siyasette bir alternatife ihtiyacı vardır. Demokrat Parti, milletin kendi mukedderâtına hâkim olmanın adıdır. 57 yıl önce çeyrek asrın diktatöryasını zir-û zeber ettiği gibi, bugünde önüne konulan engelleri aşmalı, tuzakları bir defa daha boşa çıkarmalı, zincirleri kırmalı; oyunları, hîleleri boşa çıkarmalı.
Tıpkı her ara rejim ve darbenin ardından antidemokratik dayatma ve tortuları silip süpürdüğü, ihtilâl ürünü partilerin pabucunu dama atıp ifsad plânlarını bozan kırat, bir defa daha şahlanacak. 1950, 1965 ve 1991'de olduğu gibi.
Bu irâde ve azim olduğu, misyona sahip çıkıldığı sürece, su mutlaka yoluna girecek; dereler nehirlere, nehirler denizlere akacak; birleşip, bütünleşip okyanus olacak. Demokrat Parti, kökleri üzerinde bir defa daha yükselecek.
05.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|