Bush'un bugün (8 Ocak 2008) başlayan Ortadoğu turuyla alakalı olarak bazıları mübalağalı ifadeler kullanıyorlar. Bunlara Araplar 'me'cur' yani satılık ve kiralık kalemler diyorlar. Sözgelimi Şarku'l Evsat gazetesinin eski yayın yönetmeni Abdurrahman Raşid gerçekten de benzerine az rastlanır bir mübalağa sanatı ile Bush'un bu gezisini 50 yıllık en önemli gezi veya gezilerden birisi olarak takdim ediyor. Halbuki Bush bile bu görüşte değil. İktidarının son günlerine gelindiğinde barış için fazla bir şans ve fırsat olmadığını gezi öncesi kendisi de ifade etti. Yoksa Bush'un da bilmediği, ama Abdurrahman Raşid'in bildiği bir durum mu var? Bush 8 yılda bozduğu dengeleri ve savsakladığı Filistin meselesini gider ayak mı düzeltecek?
Bush'un iktidarının ilk yıllarında onun için 'Filistin'in Belfour'u deyimi kullanılmıştı. Ama Beyaz Saray'dan ayağını çektiğinde iktidarını İsrail'i güçlendirmiş şekilde bırakmış olacaktır. Bush aslında mezkur açıklamasıyla malumu ilâm etmiştir. Zira önceki yazımızda da temas ettiğimiz gibi Filistinli Başmüzakereci Ahmet Kurey de İsrail'in mevcut zihniyeti ve yapısı devam ettiği müddetçe barışın serap olduğunu söylemiştir. İsrail ve bölge ülkelerini ziyaret etmesi Raşid'in yazdığı gibi barış umutlarını yeşertmeyecektir. Annapolis zirvesinin havanda su dövmek olduğunu herkes yazmıştı ve Olmert ve ardından Bush da Filistinliler ile İsrail arasında barışın bir yıla sığmayacağını ifade etmeye başladılar. Bunun anlamı, yavaş yavaş yan çizmektir.
Bush zaman itibarıyla şansının sınırlı olduğunu söylemiştir. Peki, Bush için zaman sınırı ve baskısı olmasa; bir sekiz yıl daha iktidarda kalsa bir şey değişir miydi? Hayır. Ne gezer! Zira bakış açısı yanlı ve temel bakış açısını değiştirmek istemiyor. Öyleyse, barış yönünde sarf edilen kelimeler riyakârlıktan öte başka bir şey değil. Bu yönde Bush'un yeşertmeye çalıştığı umutlar da seraptan öte bir şey değil. Annapolis zirvesinden nasıl bir şey çıkmadıysa ve çıkmayacaksa bu ziyaretten de bir şey çıkmayacaktır. Bush ziyareti sırasında barış sunmak yerine 'bölgeye ümit ideolojisi aşılayacağını' söylemiştir. Haklıyı haksızı ayırt etmeden ve haklının hakkını iade etmeden ümitler nasıl yeşertilecektir? Amerikalılar sadece hava basarak Arapların gönlünü almaya ve çıkarlarını bu suretle devam ettirmeye çalışıyorlar.
***
Bu suyuna tirid ziyaretle ilgili Filistin tarafı ümitvar değil. Fetih canibinden Ahmet Kurey'in açıklamalarını nazara vermiştik. Hamas canibinden Halid Meşal'in yardımcılarından Musa Ebu Marzuk da ziyaretin amacının tökezleyen veya baştan itibaren ölü doğan Annapolis sürecini canlandırmak olmadığını, meselenin İran üzerinden bölgeyi kutuplaştırmak olduğunu ileri sürmüştür. Baba Bush'dan itibaren Amerikalıların yapmak istedikleri şey İsrail üzerinden kutuplaşmaya son vererek bölgesel bir kutuplaşma malzemesi bulmak ve üretmek. İran bu konuda baştan beri iyi malzeme olmuştur. İran devriminden sonra Saddam öne atıldı ve kutuplaşma İran ile Araplar arasında fiilî bir hal aldı. Kuveyt işgalinden sonra ise kutuplaşma Saddam ile Araplar arasına kaydı. Şimdi Arap-Arap kutuplaşması için bir Saddam yok. Bu durumda yine eski malzemeye dönülecek. Bush yine umutsuz Filistin vakasını unutturarak Arapları İran'a karşı kendi cephesinde tutmaya veya birleştirmeye çalışıyor. Araplar bu oyunu çok gördüler, ama seçenekleri az ve bunu aşmaya takatleri yok.
***
Bush İran'la ilgili konuşmasında ilginç ipuçları verdi: "Masada olan bütün seçenekler sebebiyle İran'la münasebetlerde mesafe aldık..." Yani savaş tehdidi ile İran'ı gerilettiklerini söylüyor. Galiba 2007 sonlarında yayınlanan İran'ın nükleer silâhlar edinmek için yürüttüğü nükleer programını durdurduğuna dair istihbarat raporuna işaret ediyor ve atıfta bulunuyor. Buradan da anlaşılıyor ki, Arapları yanında tutmak için kutuplaştırıcı bir unsura ihtiyaç var. Bu işlevi de ister istemez İran görüyor. Bununla birlikte, son istihbarat raporu ışığında İran'la sıcak savaş ve temas yerine soğuk savaşı yeğliyor. Zira İranlıların da defaatle ifade ettikleri gibi yeni bir sürtüşmeyi göze alamıyor. Zaten Time dergisinin yorumu da bu yönde idi. Savaş ihtimalinden kurtulmak için topu istihbarat raporuna attılar.
Bu bağlamda, İsrail ile İran dosyasını da ele alacak. Fakat Ehud Barak da İsrail'in elinde Amerikan raporlarını çürütecek veya nakzedecek aykırı ve farklı bir bilgi bulunmadığını söylemiş. Demek ki Tel Aviv'de adeselerini birbirine göre ayarlayacaklar ve Tahran'a aynı pencereden bakacaklar. Bu doğruysa İran'ın nükleer programı konusunda İsrail'in de ABD'nin çizgisine geldiğini gösterir. Velhasıl, Bush İsrail gibi gerçek kutuplaştırıcı bir unsur yerine İran gibi manipülatif bir kutuplaştırma aracını elinden bırakmıyor. İran da Arapların dışında Arap bölgesine tek müdahale eden İslam ülkesi olarak bu kurguya çok uygun. Siyaseten ve mezheben (teşeyyü) politikalarıyla bu ihtiyacı karşılıyor veya cevap veriyor.
09.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|