Cumartesi günü bir toplantı bitiminde, Kutlular Ağabeyle birlikte İstanbul'a gitmem gerekiyordu. Zîrâ, iki seminer programım vardı.
Akşam dokuz uçağıyla Esenboğa'dan havalandık. Kısa zamanda bulutların üstüne çıkan uçağımız, elli dakika sonra İstanbul'a ulaşmıştı bile. Yolculuk boyunca hizmetlerimizin daha fazla gelişmesi için neler yapılması üzerinde durduk. En önemli gördüğüm tesbitlerden birisi de, Üstad zamanından beri sürüp gelen dershane hizmetlerine yoğunlaşarak canlandırılması ve en kalıcı faaliyetlerden olan birebir insanlarla ilgilenilmesi idi. Çünkü, mevcut arkadaşların tamâmına yakını o tarz hizmet metoduyla kazanılmış ve dâvâ adamı olmasına vesile olunmuştu. Onun dışındaki tarzlarımız yardımcı faaliyetlerdi. Seminer, konferans ve benzeri çalışmalar, yeni insanlarla tanışıp sürekli ilgilenmeye vasıta olmalıydı. Orijinal ve kalıcı olan hizmet tarzını ihmal edip, dışı şatafatlı, fakat içi zayıf olan faaliyetlere ağırlık vermek, suyun üstünde akan ve kaybolan köpüklerden farkı olmuyordu. Asıl orijinal olan, geleneksel veya klasik hizmet denilen tarzımızdı. Ne olursa olsun bu tarz, orijinal hâliyle mutlaka korunmalı ve kıyamete kadar yaşatılmalıydı.
O gece, Yeni Asya misafirhanesinde kaldım. Ertesi gün, vakfın konferans salonunda, öğle namazını müteâkip üniversiteli gençlerle iki seminer paylaştım. "İman, insan ve kâinat" isimli seminer ikindi namazına kadar sürdü. Namazdan sonra "Bediüzzaman'a göre: Cumhuriyet, demokrasi, lâiklik ve şeriat kavramları" adındaki semineri takdim ettim. Seminerin biri îmânî, diğeri içtimâî özellik taşıyordu. Her hafta gerçekleştirilen seminer çalışmalarına değişik arkadaşlarımız çağrılıyormuş. Organizasyonu sağlayan İsmail kardeşin ifadesine göre, bu çalışmalar sayesinde vakfın konferans salonu daha aktif hale gelmiş ve katılım da gittikçe gelişiyormuş. Kendilerine başarılar diliyoruz.
Genç katılımcıların ilgisi en yüksek düzeyde idi. Soruların seviyesi onu gösteriyordu. Allah'ın ilk yarattığı şey, hadis-i şerife göre, Hz. Muhammed'in (asm) nûrudur. O nurdan, kâinatın ilk maddesi yaratıldı. Bu îtibarla, onun nûru kâinat ağacının çekirdeği olduğu gibi, maddî bedeniyle de, bu kâinat ağacının en mükemmel ve münevver meyvesidir. Allah için öncelik sonralık söz konusu değildir. Zîrâ O, zaman ve mekân gibi kayıtlardan münezzehtir. Mâzi, hâl ve istikbal bizim için mevzu bahistir.
Her cemâl ve kemâl sahibinin, kendi cemâl ve kemâlini muhtelif aynalarda hem görmek, hem de başkalarına göstermek istemesi fıtrî bir kaidedir. Bir ressamın yaptığı tabloları sergilemesi sadece egosunu tatmin etmek için değildir ki, bu misâl Cenâb-ı Hakk'a kıyas edilsin. Yanlış kıyaslar, yanlış neticeleri doğurur. Nihayetsiz derecede güzel olan esmâ-i hüsnâsının nihayetsiz tecellilerinin güzelliklerini Allah hem bizzat görmek, hem de insan, cin ve melek denilen şuûrlu mahlûkâtına göstermek istemiş ki, bu muhteşem âlemleri yaratmıştır.
Allah'ın varlık ve birliğine şâhitlik yapan kâinat, Kur'ân ve Hz. Muhammed (asm) yanında dördüncü bir şâhit olarak vicdan da vardır. Akıl diğer delilleri bilmese ve inanmasa bile, vicdan, nokta-i istinat ve nokta-i istimdat denilen iki mânevî pencere ile daima Yaratıcısına bakar ve mânen onu bilir.
Müslüman Îsevîleri ünvanına lâyık bir kısım Hıristiyanların, Allah'ı var ve bir kabul etmeleri ve bizim Hz. İsa'yı (as), Allah'ın kulu ve peygamberi olarak kabul ettiğimiz gibi, onların da Hz. Muhammed'i (asm) peygamber olarak kabul etmeleri hâlinde, sonunda ehl-i necat olmaları ve kurtulmaları söz konusudur. Zîrâ, kalbinde zerre kadar iman bulunanlar Cennete gireceklerdir.
Dört halife dönemi, adı konmamış dindar bir cumhuriyet uygulamasıdır. Adâlet, meşveret ve hukûkun üstünlüğüne dayalı kanun hâkimiyetini ön gören ve insan haklarına sonuna kadar değer verip koruyan İslâm, demokratik cumhuriyetin bir çok değerleriyle örtüşür. Bundan dolayı Bernard Show "Demokrasinin bir adım ötesi İslâm'dır" deme kadirşinaslığını göstermiştir. Demokratik cumhuriyeti kemâle erdirip zenginleştirecek olan, İslâm dininin temel değerleridir. Şeriat istediğini söyleyenlerin bir çoğu, ne istediğinin farkında değiller. Zâten Üstadın dediği gibi "Şeriatın yüzde doksan dokuzu ahlâk, ibâdet, âhiret ve fazilete dâirdir. Yüzde biri siyasete taallûk eder."
Bir başka soru: "İslâm'ın hürriyet anlayışı nasıldır?" "Başkasına zarar vermedikten sonra, kendi âleminde tamâmen hürsün" diyen Batılı anlayışa bedel İslâm "Ne kendine, ne de başkasına zarar vermemek şartıyla hürriyetini kullanabilirsin" tarzındadır.
Makalelerimizden derlenmiş birkaç kitabımızın olması, Risâlelerden aldığımız derslerimizi, gönül dostlarımızla paylaşmaktan ibârettir. Evet, vakit darlığından yazılı olarak verilen sorulara kısa cevaplarımız bunlar. Nazar-ı müsâmaha ile bakmalarını genç kardeşlerimizden istirham ederiz.
Aynı akşam Esenboğa Hava Alanından Asya-Nur Kültür Merkezine ulaştığımda, değerli ağabeyimiz Bedreddin Ergül, "İslâm'a Göre Sosyal İnsan" seminerinin son kısmını katılan arkadaşlarımızla paylaşıyordu. Bir hafta sonumuz işte böyle geçti.
09.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|