Başbakanın başörtüsü için "velev ki" kaydını koyarak "Siyasî simge bile olsa suç sayabilir misiniz?" çıkışının yankıları devam ediyor.
Bu söz, CHP lideri tarafından "itiraf" olarak nitelenirken, 367 ucubesinin mucidi Sabih Kanadoğlu, "Türbanı savunduğu için iki parti kapatılmıştı" diyerek aba altından sopa gösterdi.
MHP lideri ise Erdoğan'ın, bu yaklaşımıyla sorunu çözümsüzlüğe götürdüğünü savundu.
Sayıları her geçen gün azalsa dahi sesleri daha fazla çıkmaya devam eden yasakçı rektörler, "Yasağı kaldırmaya hiç kimsenin gücü yetmez" diyerek meydan okumaya devam ettiler.
Medyada, bu çıkıştan hareketle, "Başörtüsü dokunulmaz bir dinî değer değil artık, ideolojik bir mesele. Dinin hak edilmemiş kalkanı ortadan kalktı. AKP politikalarını eleştirenler artık dine saygısızlıkla susturulamaz" gibi yorumlar yapılıyor (Ece Temelkuran, Milliyet, 16.1.08).
İşin garibi, varsayım kabilinden de olsa siyasî simge iddiasının kabulüne kapıyı açan çıkışının hemen akabinde Erdoğan, sorunu gerginliğe yol açmadan anayasa ile çözeceklerini söylüyor.
Başbakan bu söylediğini, çoktandır sesi soluğu duyulmaz, varlığı ile yokluğu hissedilmez hale gelen muhalefeti tekrar uyandırıp teyakkuza geçirerek ve pusuda bekleyen devrim muhafızlarını yine kırmızı alarm pozisyonuna sevk ederek mi yapacak?
Hatırlanacağı gibi, anayasa projesi geçen defa da başörtüsü meselesiyle birlikte gündeme geldiğinde mâlûm cenah paslaşarak tavrını ortaya koymuş, rektörlerle Yargıtay Başsavcısının aynı gün aynı çizgide tepki vermesinden sonra proje "rölanti"ye alınmıştı.
Şimdi YÖK'ün başında Teziç değil, Özcan var. Ama yasakçı rektörlerden sesi çok çıkanlar hâlâ işbaşında. Özcan'a da, Başbakana da, Cumhurbaşkanına da meydan okuyan tavırlarını sürdürürlerse-ki, bunun işaretini vermeye devam ediyorlar-ve ardından Başsavcı, evvelce yaptığı "uyarı"nın bir ikinci adımını gündeme getirecek olursa, işin içinden nasıl çıkılır?
Erdoğan'ın çıkışının, "Başörtüsü simgedir" iddiasının kabulü şeklinde algılanması başlı başına bir problem. Ve bunun getireceği sıkıntıları önümüzdeki süreçte hep birlikte yaşayacağız.
Gerçi başörtüsünün şeair boyutunu da taşıyan dinî bir emir olduğunu, ama sözü edilen tarzda simgelikle uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmadığını, Erdoğan da söylese bu durumun değişmeyeceğini anlatmaya devam edeceğiz.
Ama bunun zorlaştığını görmek zorundayız.
Erdoğan'ın çıkışı, sonuç almaya yönelik akılcı, gerçekçi, iyi planlanmış bir stratejinin en önemli unsurlarından olan "uygun söylem ve doğru zamanlama" faktörleri açısından da problemli.
Başörtüsü Çankaya'ya çıkmış. YÖK Başkanı değişmiş ve özgürlükçü mesajlarla işbaşı yapmış. Rektörlerin yenilenmesi devam ediyor. Ve tam bu noktada kalkıp, bir çuval inciri berbat eden bir çıkış yaparak, pusuda bekleyenlere aradıkları kozu bahşediyor ve meydan vermeyeceğinizi söylediğiniz gerilimi tetikliyorsunuz.
Cumhurbaşkanı Gül'ün, Mısır yolunda konuyla ilgili soruları geçiştirmeye çalışması boşuna olmasa gerek. Acaba o da Erdoğan'ın çıkışını "pişmiş aşa su katmak" olarak mı görüyor?
Nereden bakılırsa bakılsın, tuhaf bir durum.
17.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|