Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 17 Ocak 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

'Napolyon evine dön'



Ne ilginçtir, Müslümanları birbirlerinden uzaklaştırmak için seferber oluyorlar. Buna mukabil Müslümanları İsraille ve Ermenistanla yakınlaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Sözgelimi, ABD Dışişleri Bakanı Rice, Arap ülkelerinden Ortadoğu barış girişimlerinin tutması ve meyve vermesi için İsrail'e yaklaşmalarını istiyor. Daha doğrusu Filistin'den uzak durmalarını ve İsrail'e de yaklaşmalarını talep ediyor. Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da temaslarda bulunduğu sırada Rice, "Arap ülkelerinin, süreci cesaretlendirmek için mümkün olan herşeyi yapmalarının, bölge ülkeleri için büyük bir önemi olduğuna inanıyoruz" diyor ve sürecin ileriye götürülmesi için İsraille yakınlaşma çabalarında bulunulmasının gerekliliğinden bahsediyor.

Rice ile düzenlenen ortak basın toplantısında konuşan Faysal, İsrail ile Filistin arasındaki barış anlaşmasını kolaylaştırmak bakımından İsraille ilişkiler konusunda daha fazlasını yapamayacaklarını ifade ediyor ve ABD Başkanı George W. Bush'un ilgili talebini üstü kapalı biçimde geri çeviriyor. Böylece Bush'un bölge ziyareti fiyasko ile noktalanıyor. Faysal, Bush'un, yıl sonuna kadar İsrail-Filistin anlaşmazlığının çözümünün şansını arttırmak için Arap ülkelerinden İsrail'in "elini sıkmasını" istemesiyle ilgili görüşünün sorulması üzerine, "İsraillilere daha fazla ne yapabileceğimizi bilmiyorum" cevabını veriyor. Borçlu taraf İsrail'e baskı yapacaklarına alacaklı taraf Araplara baskı yapıyorlar. Bu ne biçim kantar! Arap-Arap ilişkileri ötelenirken adeta Araplar ile İsrailliler kardeş yapılmak isteniyor. Bu paralelde Türk-Türk ilişkilerinin ayrıcalıklığı da kimilerine batıyor, rahatsız ediyor. Bu ilişkilerin kimyasından rahatsız olanlardan birisi de Zeyno Baran'ın eşi veya millî damadımız Matthew Bryza.

ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Matthew Bryza, Türkiye'nin Ermenistan ile ilişkilerini geliştirmesi çağrısında bulunduklarını, Türkiye ile Azerbaycan arasındaki "bir millet, iki devlet'' düşüncesinin değişmesi gerektiğini savunuyor. Yani Azerilere mesafe koyarken Ermenistan'la aramızdaki mesafeleri kaldıracağız. Ata et, ite ot atacağız anlaşılan. Kaldı ki Ermenistan'la aramıza mesafe koyan da biz değiliz.

***

Bush Şermü'ş Şeyh ile birlikte Ortadoğu ziyaretini bitirdi, ama gelişinin kimseye faydası olmadı. İsrail'e hiç faydası dokunmadı. Sözgelimi, İsrail kabinesinde konuşurken koalisyon ortaklarının Olmert'e destek vermelerini istedi ve burada büyük bir gaf yaptı. Rice ise Bush'un gaf düzeltme memuru gibi. Özellikle de Rice, Avigdor Lieberman'ın Bush'dan alınabileceğini düşünmüş olmalı ki konuşmanın seyrine müdahale etmiştir. Bush ise hem dengeleri bilmediğinden, hem de dilin kemiği olmadığından 'atış serbest' komutu doğrultusunda hareket ediyor. Zaten Reagan gibi cahil tipli liderler Gorbaçov gibilerin karşısına teknik donanımla ve bilgi ile değil de tuluatçılıkla çıkmışlardı. Kovboyun tuluatçılıktan başka ne marifeti olabilir! Bush da gezilerinde bolca tuluat yapıyor. Reagan, Burhaneddin Rabbani de olmak üzere mücahid liderleri karşılarken aynı imana ve ortak zemine işaret etmiştir. Oğul Bush da aynı şekilde Tayyip Erdoğan gibileri karşılarken benzeri vurgular yapmıştır. Bununla birlikte, Bush gibi liderler tamirat değil, tahribat davasındadırlar. Bundan dolayı henüz bölge ziyaretini tamamlamadan her taraftan çatırdılar yükselmeye başladı. İsrail hükümetinde kocaman bir çatlak belirdi. Yisrael Beiteniu Partisi, Olmert hükümetiyle yollarını ayırma kararı aldı. Yani Bush'un İsrail'deki konuşması ters tepmiş Olmert kabinesini kurtarmak bir tarafa adeta altını oymuştur.

***

Esasında Bush'un ziyareti tam aksi netice vermiştir. Zira Bush kendi insiyatifiyle değil Amerika'daki Yohudi lobisinin ve neoconların insiyatifiyle hareket etmiştir. John J. Mearsheimer'in 'Candidates' Unconditional Support Isn't Right for Jewish State' başlıklı yazısında da dile getirdiği gibi İsrail'e orantısız destek İsrail'in önünü tıkamakta ve İsrail'in çıkmazını derinleştirmektedir. Bu anlamda, İsrail lobisi ve Bush gibiler bindikleri dalı kesmektedirler. Ancak bağımsız ve sağduyulu kararlar İsrail'in çıkarlarını veya kalıcılığını temin edebilir. Aksi taktirde, yanlışların birikimi İsrail'in ömrünü daha da kısaltacak ve muvakkatlığını daha da keskin hâle getirecektir.

2006 yılında eski İsrail dışişleri bakanlarından Shlomo Ben Ami'nin de belirttiği gibi, ancak İsrail'le yüzleşmeyi ve cepheleşmeyi göze alabilen Amerikan liderleri başarılı olabilmiş ve tarafları barışa bir adım yaklaştırabilmiştir. İsrail'le cepheleşmeyi göze alabilen iki Amerikan liderinden birisi Carter diğeri de baba Bush'dur. Carter'ın duruşu ve cepheleşmesi ahlâkî zeminde iken baba Bush'unki tamamen pragmatik sebeplerle olmuştur. Saddam'a karşı oluşturduğu cepheye verdiği sözleri de tam olarak tutamamıştır. Carter ise 1979 yılında yaptığı yanlışın bedelini kitaplarıyla günah çıkartarak telafi etmeye çalışmıştır. Bunun sonucunda Yahudi lobisi de kendisini aforoz etmiştir. Onların nazarında menfur bir iyilik olmuştur. Carter başkan adayları ve senatörlerin bile İsrail ve lobisi karşısında konuşamadıklarını ifade etmiştir. İşte bu baskı veya konuşamamazlık İsrail'i her geçen gün biraz daha boğmakta ve onu biraz daha yalnızlaştırmakta ve uçuruma sürüklemektedir. Küfür payidar olur, ama zulüm payidar olmaz. Zulmün meşruiyeti olmaz. Bugün de başkan adayları İsrail'i memnun etme yarışına girmiş durumdalar. İsrail'in memnun edilmesi aslında Bush'un Olmert için yaptığı gibi İsrail'in ömrünü uzatmıyor aslında kısaltıyor. Yapıcı olmak için cesarete ihtiyaç var. Bu cesaret ise sadece çok ahlâklı olan Carter gibi birkaç kişinin harcı. Onun dışında İsrail'de bile bu cesaretin bedeli çok ağırdır. Rabin'in maruz kaldığı gibi. Bush, Arap-İsrail barışına katkı da bulunmak bir tarafa İsrail içi dengeleri de bozmuştur. Onun ötesinde İran eksenli bir kutuplaşma ile Arapları arkasına almaya çalışmıştır. Aynen Napolyon'un Kölemenler üzerinden Mısır halkını yanına çekme girişimi gibi. Napolyon'un bu girişimi başarısızlığa uğramıştır. Mısır halkı da bu bağlamda Bush'u yeni bir Napolyon olarak görmüş: "Ne hoş geldin, ne de beş gittin' dedikten sonra 'Napolyon evine dön' diye Bush'a dönüş istikametini göstermişlerdir.

17.01.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (16.01.2008) - Hem simge, hem tukus

  (14.01.2008) - Butto hanedanlığı ve Şia

  (13.01.2008) - Bush'a ağız ve gönül dolusu şükran

  (11.01.2008) - Korkut Özal'ın analizi

  (10.01.2008) - Tonkin'den Hürmüz'e

  (09.01.2008) - Bush'un serap turu

  (08.01.2008) - Deyimler ışığında uluslar arası politika

  (07.01.2008) - Pozitif ayrımcılık

  (06.01.2008) - Bizdenciler!

  (04.01.2008) - Demokrasinin Anka'sı

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri