İçtenlikle yapılan bir duânın dağları bile yerinden oynatabilecek güçte olduğunu biliyoruz. Öyle an olur ki bir masumun duâsı hürmetine Cenâb-ı Hak denizin dalgalarını teskin eder.
Özel olduğu gibi geniş, büyük, umumî duâlar da vardır. Her namazda yaptığımız "Rabbenâ âtinâ. Rabbenağfirlî." duâları böyle değil mi? Hani bedevînin birisi mescidde duâ ederken, "Allah'ım, bir bana, bir de Hz. Muhammed'e rahmet et!" dediğinde, Efendimiz (asm) ona Allah'ın rahmetinin genişliğini hatırlatıp herkese duâ etmesini istememiş miydi? Hz. Ebû Bekir de Allah'a, "Allah'ım, vücudumu o kadar büyült, o kadar büyült ki beni Cehenneme koy, ehl-i imana yer kalmasın" diye yalvarmıştı.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetine yakışan da budur. O, bütün insanların kurtulması için didinmiş, çırpınmıştı. Bir iki defayla yetinmemiş, "Nasıl olsa kabul etmiyorlar" diye düşünmemiş, çok kereler en azılı düşmanlara bile hak ve hakikatleri anlatmış, duâlar etmişti. Halid bin Velid'e, kardeşi vasıtasıyla, "Halid gibi akıllı bir insan nasıl Müslüman olmadan kalabilir?" diye haber göndermiş, gerçeği görmekte gecikmeyen galip komutan Hz. Halid de kendi ayaklarıyla gelip Müslüman olmuştu.
Gerçeklere karşı gözlerini kapayan Mekkeliler, gözleri kamaştığı için göremedikleri hakikat güneşini Medine'deyken görebilirlerdi. Nitekim mânen kör olmayanlar gördüler de.
Tâif'te ayakları kanlar içinde kalan Rahmet Peygamberi (asm), dağlar meleğinin emrine âmâde olduğunu, isterse Tâif'i altını üstüne getirebileceğini bildiği halde, bunların içinden iman edecek insanlar çıkarması için Allah'a duâ etmemiş miydi? Gün oldu bir bir gelip Müslüman oldular.
İnsanların kurtuluşu için didinmek, çırpınmak fiilî bir duâ. Yakınımız, akrabamız, tanıdığımız veya tanımadığımız insanların hidayetleri için duâ etmek de kavlî bir duâ ve bir o kadar önemli. Kimbilir belki duâ kabul olur da kurtuluşa eriverirler. Ebû Hureyre (ra) annesinin hidayeti için Efendimizden (asm) duâ istemişti de, daha eve varır varmaz annesinin Kelime-i Şehadet getirdiğini gördüğünde sevinçten uçmuştu.
Yine Allah Resûlü (asm), "İki Ömer'den biriyle İslâmı aziz kıl" diye duâ etmiş, daha aradan birkaç gün geçmeden Hz. Ömer gelip Resûl-i Ekrem'in (asm) önünde diz çöküp Müslüman olmuştu.
Kimbilir çevremizde hidayeti bekleyen nice Ömerler var. Bir kısmı da belki çakılmaya hazır kibrit gibi bir vesile beklemekte. Hidayetleri için fiilî ve kavlî duâlarımızı niçin eksik edelim? Bir an için kendimizin de hidayetten mahrum kaldığımızda ne hallerde bulunabileceğimizi bir düşünün.
Yarın da inşaallah, sahibinin "zırzır deli duâsı" yâdettiği şümullü, geniş bir kısım duâlardan bahsedelim.
17.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|