1 Mart 2003'te Irak'a girilmesinin engellenmesi hesapları bir anda alt üst etmişti. Tezkerenin meclisten geçeceğini düşünen ABD, buna o kadar inanmıştı ki, Kuzey Irak'a girecek asker ile mühimmatın bir kısmını Mardin'e kadar getirmişti. Orada şahıslara ait araziler kiralanmış hatta askeri tesislerin kurulmasına bile başlanmıştı. Ama olmadı Tezkere çıkmadı ve İskenderun üzerinden Mardin'e kadar ulaşmış ABD birlikleri geri gitmek zorunda kalmıştı.
ABD bu olay karşısında hayli zora girmişti. Şüphesiz bunun gerçek suçlusu kendisi idi.
Dünyanın jandarmalığını yapmaya çalışan bir devlet için bu durumu kabullenmek gerçekten zordu. Haliyle geçen zaman içinde bunun acısını çıkarmaya çalıştı. Fazlasıyla çıkardı da denebilir. Uluslar arası platformlarda, Kıbrıs meselesinin bitmemesinde, PKK'nın güçlenmesinde bu olayın payı büyüktür.
Türkiye, bu meseleden sonra bazı kayıplar yaşamıştır. Ama kazandıklarına da bakmakta fayda var. Türkiye'nin kolay bir lokma olmadığı fikrini vermiş olması en büyük kazancımızdır. Ortadoğu'da geliştirilecek her proje içerisinde Türkiye de olmalıdır. Türkiye'siz bir Ortadoğu projesinin işlemeyeceği gerçeği bir kez daha görülmüştür.
Ayrıca, o gün Tezkerenin reddedilmesinden sonra "ABD ile ilişkiler bir daha düzelmeyecektir" diyenler yanıldıklarını anlamışlardır. Görülmüştür ki, uluslararası politikalarda duygusallığa yer yoktur. Tamamen güç dengelerine dayalı bir politika güdülmektedir.
Bu noktada liderlerin durumu önem kazanıyor. Elindeki gücü yerinde kullanamaz veya güçlü olduğunun farkında olmazsa ülke için hayli sıkıntı var demektir. Meselâ 1999'da Öcalan'ın yakalanmasından sonra PKK'nın bitirilmesi için güzel bir ortam doğmuştu. Ancak, o günkü liderin olayı görememesinden kaynaklanan bir sonuçla bu fırsat heder edilmiştir.
Uluslar arası güçle birlikte Irak'a girmemek, kısa vadede Türkiye'nin aleyhine olmuş gibi görünse de netice hayırlı olmuştur. Öncelikle, zorlu bir süreçten geçmesi ona büyük tecrübeler kazandırmıştır. Ayrıca, İslâm dünyası ile arası bozulmamış, Ortadoğu'da rahat hareket etme imkânı bulmuştur.
Bugün olay tekrar tersine dönmüş görünüyor. Eskiden olmadığı kadar ABD ile yakınlaşma sağlanmış, "Stratejik ortaklık" açıklanmıştır. PKK'ya, ABD'nin verdiği istihbarat desteği ile darbe indirilmiştir. Hatta bugün PKK için "sonun başlangıcı" ifadeleri kullanılmaktadır. Alınan bu netice önemlidir.
Ancak, rehavete kapılmamak, bundan sonra daha sıkı tutmak ve elimizdeki bu imkânları heder etmemek en doğrusu.
Bilmeliyiz ki, ABD, durumu iyi değerlendirecek ve konumumuzu zora sokacak politikaları (bize özel olmasa da) üretecektir. İran'la ilişkileri dondurmamızı kendi menfaatleri doğrultusunda açıktan istemese de bir şekilde isteyecektir. Nitekim bir yetkilinin, İran doğalgazı için "güvenilmez" ifadelerini kullanması boşuna değildir. Türkiye'nin her işte ABD'nin yanında olmasını isteyecek ve bekleyecektir. ABD, tabiî olarak kendi çıkarlarını gözetiyor. O sebeple dikkatli olmak ve çatışma gerektirecek noktaları önceden doğru tesbit etmek önem kazanıyor. Önceden tedbir almak için bu şart.
12.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|