Fransa Devlet Başkanının canını sıkan, yalnızca Fransa gençliği değil. Cezayir seyahati öncesinde, eski sömürgesindeki cakasını bitirecek bir açıklama, Cezayirli bakan Muhammed Şerif Abbas´tan geldi: "Nicolai Sarkozy seçim zaferini İsrail ve Yahudi lobisine borçludur." Der Spiegel dergisinin Al Ahbar gazetesinden yaptığı iktibasa göre, Fransa´yı kızdıran bu beyanat, Cezayir´de yaprak bile kımıldatamamış.
İkinci Avrupa´nın, hakkında çok konuşulan bu politikacısının bir ferd olarak değerlendirilmesi sizce doğru mudur? Siyasetteki ihanet tarzını, prensiplerini ve neticesini göstermesi noktasında önemli olduğundan, Sarkozy meselesini bir çizgi olarak ele almamız daha isabetli olur. Çeyrek asır öncesi Avrupa politikalarında nisbeten fertler belirleyici rolleri oynarlardı. Soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte, küresel güçler hareket imkânı bularak globalleşmeyi, maalesef lehlerine çevirdiler. Önceden organize olmuş ve talî akımları da gayelerine kullanan meşhur galip cereyanlar, ülkelerin politikalarını etkileme ve iktidarlarını değiştirme noktasına ulaştılar. Hadisenin bu cihetini gözden kaçırdığımızda; ne 11 Eylülcü neoconların iktidarlarını anlayabiliriz ve ne de siyasî kapasiteleri itibariyle gelmiş geçmiş Avrupa politikacılarının çok gerisinde bulunan Nikolai ile Angela´nın Fransa ve Almanya iktidarlarının kaynaklarını anlamak mümkün değildir.
Bu girift bilmeceyi, saldırgan ifsad cereyanlarının kontrollerindeki kapitalin, enstitü, üniversite ve bazı sivil toplum örgütlerini işgalindeki stratejiyi tahlil ederken de çözmek mümkündür. Global dev ticarî müesseselerin, yaşları ortalama otuz civarındaki gençlerce idaresi sizce mümkün müdür? Fıtrat kanunlarına göre değil. Fakat, cemaatleşmiş global organizeli güçlerin kendilerini gizlediğini, söz konusu gençleri, belli gayr-ı insanî eğitimlerden geçirdikten sonra; acımasız, fırıldak, cerbezeci, sihir kabiliyetine sahip ve gayet serî ve atak halleriyle ekonomik savaşların nirengî noktalarına yerleştirdiklerini öğrendiğinizde, hadisenin rengi hemencecik değişiveriyor. Onların lügatlerindeki düzenin kaos, barışın savaş, demokrasinin diktatörlük, refahın fukaralık ve kamusal ahlâkın ahlâksızlık mânâlarına geldiğini, yine onların icraatlarını takip ederek anlamanız mümkündür. Kendilerini Firavun ve Nemrut yerine koyarak her şeyi gözetlediklerini sanan bu semavî din karşıtı düşüncenin, gözetlenmeye asla tahammülü yoktur. Teknolojide, kapitalde, siyasette, ticarette ve dünya dizaynında gözetlenmeye müsaade etmediklerinden, hepsinde de tekelleşmeye giderler. Yani mümkün oldukça kontrolü belli merkezlerde toplamaya çalışırlar. Ara sınıfları kaldırmaya, sosyal devleti imhaya, ekonomik yük getirdiğinden aileyi bitirmeye, insanî duygularını kaybettiklerinden, kendileri dışındaki insanlara köle muamelesi yapmaya bayılırlar. Öyle ayak oyunları, sihirleri, global bilgi ağları ve bu iğrenç oyunlara kaide üreten enstitüleri vardır ki; bu belânın önüne sendika, ulusal devlet, milliyetçilik, tarikat ve diğer koruma sistemleriyle geçmek mümkün değildir.
Hadisenin ve kişilerin mahiyetlerini deşifre etmek, yukarıdaki nahoş tablodaki manzarayı, kavgasız-dövüşsüz bir şekilde insanlığın arzuladığı manzaraya çevirebilir. O saldırgan komitaların icrasındaki prensiplerin zıddına yapışmak bir çözüm olduğu gibi, semavî dinleri doğru halleriyle cemiyete takdim etmek de diğer bir çaredir. Bilhassa Allah´a ve ahirete iman düşüncesi toplumda filizlenmeye başladıkça, firavun gibi dört elle bu dünyaya sarılmışların patır patır döküldüklerini müşahede etmek mümkündür.
Sarkozy´nin de mensup olduğu cenahın muhafazakâr olmadığını, belki modern bolşevik olabileceğini daha önce belirtmiştik. Zira Avrupalı muhafazakârların aileye ve ahlâka verdiği önemi çok iyi biliyoruz. Cheney´den Wolfowitz´e, Sarkozy´den Merkel ve diğer neocon ve neoliberal temsilcilerin ailevî ve ahlâkî hayatlarına dikkat ettiğinizde, Freud´un talebelerinin Levi Troçki ile birlikte kurdukları düzene ne kadar yaklaştığımızı daha iyi anlarız: Esnafı ve tüccarı yutan dev ticaret merkezleri, kadın erkeğin birlikte çıplakça girdikleri modern hamamlar, başkasının namusuna el atmayı normalleştirme çabaları, aile kurmanın ve çocuk yapmanın önüne getirilen yüksek engeller ve bu dehşetli kaos ve tereddiye itiraz edenlere karşı kullanılan sihirbaz medya ile dünyanın hangi limanına yanaştığını hâlâ anlayamayanları, belki de haşir sabahı uyandıracaktır.
Burada 68´liler için kullandığımız kuşak kelimesini de kullanamıyoruz. Zira bunları belli yazarlar, toplum ve belli bir eğitimden ziyade "enstitüler" veya o enstitülerin laboratuvarlarında hazırlanan özel eğitim malzemesi ile belli kişiler, belli maksatlar için yetiştiriyorlar. Arkalarındaki gizli ağ ve cemaatin desteğiyle kariyerin basamaklarını zorlanmadan, seke seke çıkarlar. En çok ticaret ve siyaset alanında karşılaştığımız bu tipler için "belli bir nev" kelimesini kullanabiliriz. Tıpkı şeytan gibi, tanınması ile tesiri azalan ve çoğu kez maskaralaşan bu 'nev´in üzerindeki örtüyü kaldıracakların, ancak ve ancak Allah´a ve ahirete inanmış ehl-i kitap olduğuna inanıyoruz.
Şu yazımızı o cereyana mensup, hadiseden haberdar birisine okuduğunuzda, alacağınız cevap dünyanın her yanında aynıdır: Komplo teorisi! Sarkozy henüz İçişleri ve Maliye bakanlıklarını yürütürken, gazetemiz sözkonusu şahsın mahiyetini haber vermişti. Zavallı Madam Royal! Henüz sihrin tesirinden çıkabilmiş. Fevkalâde şaşkın. Le Pen de bugünlerde uyandı: "Sarkozy büyük bir sihirbazdır!" diyor. Buna da şükür... Zira büyü bozuldu. Karanlık enstitüler, Nikolai´a yeni yeni büyüler ulaştıramazsa, mesele tavazzuh edecek. Bizim için önemli olan bu 'nev'i tanımak... Şahıslara takılıp kalmamak. Seri bir şekilde mânâları anlayarak hadisenin yekûnundan haberdar olmaktır. Bu da, ancak imanla olur. Nur'larda bunun usûlü yazılıdır. O meşhur hadis-i şerifi elbette biliyorsunuz: "Mü'minin ferasetinden korkunuz..."
11.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|