Bu 'hamur'un çok su götüreceğini en başta kabul edelim. Buna rağmen, tartışmakta da fayda vardır. Bir süreden beri, 'dindarlara baskı yapıldı mı yapılmadı mı?' konusu tartışılıyor. Daha doğrusu, bazıları; yapılan 'baskı'ları örtbas etmek için didiniyor. Ancak, nasıl ki güneşi inkâr için gözleri kapatmak yeterli değil, öyle de 'baskı yapılmadı' demek için gerçekleri ters-yüz etmek de çare değildir.
"Dindarlara baskı olmamıştır" diyenlerin başında Hürriyet Genel Yayın Müdürü geliyor. Son yazılarından birinde, "Ben ısrarla diyorum ki: Bu bir iftiradır" demiş. (Ertuğrul Özkök, Hürriyet, 9 Ocak 2008)
Bu 'iftira'yı delillendirmek için de şöyle devam etmiş: "Cumhuriyet kurulalı 85 yıl oldu. Bunun 25 yıla yakın bölümünde, Cumhuriyet'i kuran tek parti iktidardaydı. Geriye kalıyor son 60 yıl. Yani Cumhuriyet'in neredeyse üçte ikisi. Son 60 yılda bu ülkeyi kim veya kimler yönetti?" (agg.)
Son 60 yılda Türkiye'yi yöneten (Merhum Adnan Menderes'ten başlayarak) 'başbakan'ların listesini de yayınlayan Özkök, "Dindarlara baskı yapan elit klan" bunlar mı anlamında soruyor.
Yani, gerçekleri bu kadar ters-yüz etmek için illâ 'müdür' olmak mı gerekiyor? Bir defa, ilk kalemde 25 yıllık 'tek parti devri' niçin liste dışında bırakılıyor? O dönemle ilgili itirazlar mı yok? 85 yıllık Cumhuriyet'in sadece son 60 yılını tartışmaya açmak, eskiyi unutturmak neyin nesi? Yoksa o dönemi tartışmak, araştırmak, o dönemle ilgili soru sormak yasak mı?
Tabiî ki son 60 yıldaki başbakanlar da millet nezdinde hesaba çekilsin, ama 'tek parti'yi bir kenara bırakmak mümkün değildir. Çünkü asıl itirazlar, demokrasinin olmadığı 'tek parti devri'yle ilgilidir.
Çok önemli bir nokta daha var: Dine ya da dindarlara baskı olup olmadığını kim, hangi ölçüye göre belirleyecek? Sözkonusu 'din' ise, bu konuda söz sahibi olanlar da 'din/İslâm konusundaki uzman'lar olmalı. Kendisinin 'aydın' olduğunu iddia eden bir kişi çıkıp, 'namazı yasaklamak, Kur'ân'ı yasaklamak, ezanı yasaklamak dine baskı değildir' derse buna kim itiraz edecek? Yani, bu eylem ve fiillerin 'dine baskı' olduğunun kararını kim verecek? Elbette, bu kararı 'dindar'lar verecek, din/İslâm konusunda uzman olan ilahiyatçılar verecek. Ehil olmadıkları halde, "Bu kararı onlar (din konusunda uzman olanlar) değil, biz (kendini aydın kabul eden, ama İslâmın emir ve yasaklarından habersiz olanlar) verelim" diyenlerin sözlerine itibar edilmez.
"Dine baskı"dan ne anlaşıldığı konusunda anlaşabilirsek, bu baskının olup olmadığı konusunda da anlaşabiliriz. Tekrarlıyoruz: Kur'ân okunması ve öğrenilmesinin yasaklanması, tesettürün engellenmesi, namaz kılanların 'mürteci' diye yaftalanması, Kur'ân tefsiri okuyanların yakalanıp, kitaplarıyla birlikte 'suçlu' olarak ilan edilmesi, sırf bu sebeple insanların hapse atılması 'dine baskı' ise; tek parti devrinde bal gibi dine baskı yapılmıştır!
Bu yapılanları 'dine baskı' olarak kabul etmeyenlere diyecek bir sözümüz yok. Onlara millet ve tarih gerekli cevabı vermiştir ve vermeye de devam edecektir. "Dine baskı"nın canlı şahitleri hâlâ hayattadır. Arzu edilirse bu konu, şahitlerin huzurunda 'canlı yayınlar'da bile konuşulabilir...
11.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|