Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün hafta başında gittiği beş günlük ABD ziyaretinin yankıları sürüyor. Türkiye'den cumhurbaşkanı düzeyinde 1996 yılında 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından yapılan ziyaretten 12 yıl sonra yapılan bu ziyaretin amacı "ikili ilişkiler"i geliştirilmek olarak belirlendi.
Başbakan Tayyip Erdoğan'dan iki ay sonra yapılan bu ziyaret ve Gül'ün ABD'de yaptığı temaslar gazete sayfalarında yer alıyor. Gül'le birlikte ABD'ye giden gazeteciler geniş geniş yapılan görüşmeleri, konuşulanları aktarıyorlar. Elbette burada Türkiye'nin bölgedeki güçlü devlet olması adına faydalı görüşmeler yapılmıştır. Terörle mücadelede ABD'nin verdiği anlık istihbaratlar faydalı olmaktadır. Ben işin bu yanını bir kenara bırakıyorum, kafama takılan birkaç konuyu aktarmak istiyorum.
Türkiye'den ABD'ye giden gerek başkan, gerekse cumhurbaşkanı olsun, orada "Yahudi kuruluşları"nı ziyaret etmeden gelmiyorlar. Bush Türkiye'ye geldiğinde dinî cemaatlerle görüşüyor mu ki, bizim başbakanlar, cumhurbaşkanları oraya gittiğinde Yahudi cemaatlerinin temsilcileriyle görüşmeden edemiyor? Diğer bir konuda, cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı, Başkan Yardımcısı ya da bir eski Savunma Bakan yardımcısı ile niye görüşür?
Bu sorular kafama takılıyor işte.
* * *
Soylu başkan
Demokrat Parti'nin geçen haftasonu yapılan 4. olağanüstü kongresinde genel başkan seçilen Süleyman Soylu, Türkiye'nin en genç genel başkanı oldu.
Soylu'nun, seçildikten sonra yaptığı demokratikleşme, merkez sağda birlik, özgürlükler, başörtüsü gibi konulardaki açılımlar ümit verici. Demokrat misyona yakışan düşünceler.
"Bir tek küskünlüğü, gönül kırıklığını, alınganlığı kabul etmiyorum. Kongre, kongre salonunda kaldı. Kongredeki rekabet hizmet rekabetine dönüştürülmelidir" diye işe başlayan Soylu, en büyük hedefini ise Türk siyasetinin demokratikleşmesi olarak açıklıyor.
Genel Başkan seçildikten sonra genel merkeze mazbatasını almadan gelmeyen Soylu, mazbatasını aldıktan sonra işe geniş katılımlı bir basın toplantısı yaparak başladı. Hedeflerini, nasıl bir siyaset izleyeceklerini anlattı, soruları cevapladı. Gelen tuzak sorular karşısında net açıklamalar yaptı. "Karnımızda ne varsa, ağzımızda da o alacaktır" diye söylemeyi ihmal etmedi.
Burada bir küçük anekdottan bahsetmek istiyorum. Basın toplantısı bittikten sonra gazeteciler aralarında konuşurken, "Bu soruları MHP'de veya AKP'de sorsak azarlanırdık, partililer tepki gösterirdi. Partinin demokratlığı tâ giriş kapısından genel başkanın odasına kadar işlemiş. Sorularımız kızmadan, gücenmeden net şekilde cevaplandırıldı" dediler. Soylu bu duruşunu bozmadığı sürece, DP alternatif olmaya devam edecektir.
Basın toplantısından sonra Ankara Haber Müdürümüz Kemal Benek ve muhabirimiz Cemil Yüzer'le birlikte Soylu'yu makamında ziyaret ettik. Soylu, bir yandan tebrikleri kabul ederken, diğer yandan da başka bir odada sorularımızı cevaplandırdı. Türkiye'nin gündeminde olan pek çok soru yönelttiğimiz Soylu ile yaptığımız röportajı bugün gazetemizde geniş bir şekilde bulabilirsiniz.
Bu vesile ile Soylu'ya demokrat misyona yapacağı hizmetlerde başarılar diliyoruz.
* * *
Anayasa değişikliği ne aşamada?
22 Temmuz seçimlerinin ardından "sivil anayasa" çalışmaları başlatılmıştı. Bu amaçla bilim heyeti kurulmuş ve bu heyet bir taslak hazırlayarak AKP'ye göndermişti. Bu tarihten sonra çalışmalar sınır ötesi operasyonlar nedeniyle bir süre yavaşlamıştı. Sonrasında Tayyip Erdoğan taslağın Aralık ayı içerisinde kamuoyuna açıklanacağını duyurmuş, ancak açıklanmamıştı. Ardından 2008'in ilk günlerinde açıklanacağı söylendi. Hâlâ ses yok.
Bu rölantiye alma durumunda ve sonrasında terörle mücadele edilirken bir yandan da bu çalışmaların biran önce yapılması gerektiği yönünde yazılar yazmıştık. Bu yazılarımızda hep yeni anayasanın özgürlükçü, sivil, temel hakları gözeten, demokratik bir anayasa olması gerektiğini, bunun yolunun da sivil toplum kuruluşları başta olmak üzere toplumun bütün kesimlerinin bu tartışmanın içine çekilmesini söylüyoruz. Birçok sivil toplum kuruluşu bu aşamada çalışmalar yapıp hükümete ilettiler.
Bu çalışmalardan en dikkat çekeni başta TOBB, memur sendikaları, işçi ve işveren kuruluşları olmak üzere 83 sivil toplum kuruluşundan 250 kişinin katılımı ile yapılan ve sonuçları kamuoyu ile paylaşılan "Anayasa Platformu Ulusal Çalıştayı" olmuştu. Buradan çıkan neticeleri geçtiğimiz günlerde bu köşede yazmıştık. Bu yazılarımızla ilgili TOBB Başkanı Rifat Hisarcıkloğlu'ndan bir mektup aldık.
Hisarcıklıoğlu mektubunda özetle şöyle diyor: "Çalıştayda oldukça farklı düzencelerde olan insanlar, katılımlı bir tartışma sistematiği içinde birbirlerinin fikirlerine tolere ederek, çatışmacı değil, uzlaşmacı bir anlayışla ortak aklı oluşturmuşlardır. Ancak ortak aklın, herkesin uzlaştığı, fikir birliğine vardığı bir mutabakat anlamına gelmiyor. Bu çalıştay bir son değil, bir başlangıç olmuştur. Önemli olan fikirlerin özgürce dile getirilmesi, tartışılmasıdır. Bu aşamada önemli olan tartışma sürecinin kendisidir."
Tartışmalar daha iyi bir anayasa olması için yapılmalı Bunun içinde tartışmalar korkulara kapılmadan, açık yüreklilikle yapılmalı. Bunun yolunun da açık tutulması gerekir.
Hükümetin bu tasarıyı açıklamakta bu kadar gecikmesi ümit ediyoruz ki, daha özgürlükçü ve sivil bir anayasa hazırlamak içindir. Millet "sivil bir anayasa" beklerken hayal kırıklığı yaşamamalıdır.
11.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|