Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 11 Ocak 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

Suçlunun savunma refleksi



Suçluların savunma refleksi, aynı zamanda onların kendilerini nasıl hissettiklerini de yansıtıyor.

Bu sebeple, sorgulamalar karşısındaki reaksiyoner tavırları da farklı farklıdır.

Meselâ: "Hem suçlu, hem güçlü" olanlar, kendilerinde güç vehmettikleri müddetçe "saldırgan" olurlar. Bunlar, aynı zamanda zâlimdir; zulüm yapmaya devam ederler. Tâ "Ezzulm-ü lâyedûm/zulüm devam etmez" kalesinin duvarına toslayıncaya kadar...

Zulme devam edemeyip kuvvette düştüklerinde ise, bu kez "sözlü savunma" refleksi harekete geçer: "Ben yapmadım. Biz yapmadık" demeye başlarlar. Tıpkı, yaramaz ve haşarı tabiatlı bir çocuğun, işlediği suçlar karşısındaki savunma refleksi gibi...

Aslında, bu âni savunma hali, o kişinin hem suçlu, hem de âciz bir durumda olduğunun da bir göstergesidir.

Böylesi suçlu âcizlerin, meselâ kulağını çeker veya ayağına basarsanız, fazla ses çıkarmaz, şiddetli itirazlarda bulunmaz. Zira, o da her suçun bir cezası olduğunu bilir. Dolayısıyla, suçluluk psikozu içindedir ve bir bakıma cezayı zımnen kabul eder.

Bu sebeple, onun savunma refleksi de yavaşlar. (Polislerin özellikle âdi suçluları ortaya çıkarmada kullandıkları bu metod, çoğu zaman isabetli sonuçlar veriyor.)

Sözlü sorgulamada ise, suçlunun üzerine yoktur. Savunma refleksi son derece hassas, kuvvetli ve şiddetlidir. En iyi avukata bile parmak ısırtacak kadar profesyoneldir.

Ne var ki, bu tarz bir savunma halinin, zaif düşmüş suçlulara mahsus olduğunu da hesaba katmak gerekir.

* * *

Şu sıralar, kendini "Cumhuriyet aydını" klâsında gören bazı kalem ve kelâm erbabının, adeta suçluların savunma refleksine benzer bir hareketle, özellikle tek parti dönemindeki baskıcı uygulamaları savunma pozisyonuna geçtiklerini görmekteyiz.

Henüz, hürriyet ve demokrasinin hâkim kılındığı bir tarih mahkemesine çıkarılmadan, sadece "buluttan nem kapma" saikiyle harekete geçtiler ve kendilerini meselâ şu tarz sözlerle savunmaya başladılar: "Hayır! Öyle değil. Bu söylenenler doğru değil. Cumhuriyetin ilk yıllarında dine ilişilmedi, dindarlara da baskı falan yapılmadı. Laiklik, dinsizlik şeklinde tatbik edilmedi. Kimseye kànun dışı, hukuk dışı bir muamele yapılmadı. Tek parti dönemine iftira ediliyor, haksızlık yapılıyor. Kanmayın, inanmayın bunlara..."

Evet, bu tarz bir savunma şekli, hiç şüphesiz ki "suçluluk psikozu"ndan kaynaklanıyor. Reaksiyoner olduğu âşikârdır ve tamamen "suçlunun savunma refleksi"ni andırıyor.

Ama, yine de kimsenin korkmasına gerek yok. Zira, eski tahribata karşı, mukabil bir tahribatla değil, zulme karşı bir başka zulümle değil, her halükârda yine tamiratla iş görülecek ve herkese adâletle, hakkâniyetle muamele edilecek.

Aynı şekilde, bundan böyle tek parti dönemi için, hesaba çekilecek olan şahıslar değil, fikirler, düşünceler ve politik yöntemler olacak.

Tarihimizin gidişat seyri de, bize durumun böyle olacağını gösteriyor.

MEDYA

Patronun itirafları

Dünkü Yeni Şafak gazetesinde röportajı yayınlanan eski medya patronu Dinç Bilgin, acı olduğu kadar düşündürücü ve bir o kadar da ibret dolu itiraflarda bulunuyor.

Bilhassa "28 Şubat süreci"nde sahibi olduğu atv ile Sabah gazetesinin demokrasiden uzaklaşarak "katı devlet yanlısı" bir yayın politikası izlediğini, andıç meselesinde oyuna geldiğini, sahibi olduğu yayın organlarında suçsuz bazı şahıs ve çevrelerin haksız eleştirilerle yıpratıldığını, özellikle Sabah'ın yoldan çıktığını acı, dramatik bir dille itiraf ediyor, Dinç Bilgin.

Aynı dönemde, Ankara'da düzenlenen "Bediüzzaman mevlidi", "İlâhi İkaz: Deprem" başlıklı neşriyatımız ile gazetemizin imtiyaz sahimi Mehmet Kutlular aleyhinde de çok şiddetli, küstahça, hatta düşmanca yayın yapan Bilgin'in o zamanki Sabah gazetesi-yine Bilgin'in itirafıyla-demek ki "raydan çıkmış, yoldan sapmış" bir durumdaydı.

Ne var ki, o dönemde en büyük fatura bize kesildi. Sayısız mahkeme ve maddî cezalarla, pek büyük mağduriyetler yaşadık.

Şimdi itiraflar gırla gidiyor; mâsumiyetimiz bir kez daha tescil edildi. Ancak, biz yine çektiğimizle kaldık.

Demek, görülecek hesap o derece ağırdır ki, bu dünyanın adâlet terazisi o sıkleti çekemiyor.

GÜNÜN TARİHİ 11 Ocak 1556

Fuzuli'den berceste mısralar

Azerî asıllı büyük divan şâiri Fuzûlî, Kerbelâ'da vefat etti.

Asıl adı Süleyman olan Fuzûlî'nin vefat sebebi, bölgede yaygın şekilde (sarî illet) yaşanan vebâ, yani tâun hastalığına yakalanmasıdır.

Bağdat Kasidesi, Hüsn ü Aşk, Leylâ vü Mecnûn, Şikâyetnâme gibi mühim eserlere imza atan Fuzûlî'nin en meşhur ve en makbul şiiri ise, Hz. Muhammed (asm) için yazmış oldu "Su Kasidesi"dir.

Şair Fuzûlî'nin bir de "Berceste mısraları" vardır ki, bunların da her biri insanın dünyasına ayrı pencereler açtırıyor.

İşte o mânidar mısralardan bir demet...

Döğülmeye, söğülmeye, koğulmaya billâh

Hep râzıyım, ammâ ki efendim senin olsam

* * *

Eylesen tûtîye (papağan) tâlim-i edâ-yı kelîmât

Sözü insan olur ammâ, özü insan olmaz

* * *

Ey dil ki hecre doymayıp istersin ol mehi

Şükr et bu hâle, yoksa gelir yüz belâ sana

* * *

Ah eylediğim serv-i hırâmânın içindir

Kan ağladığım gonce-i handânın içindir

* * *

Dostum, âlem seninçün ger olur düşmen bana

Gam değil, zîrâ yetersin dost ancak sen bana

* * *

Ne yanar kimse bana âteş- i dilden özge

Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı

* * *

Avâreler, felekzedeler, mübtelâlarız

Alemde bir muhabbete kalmış gedâlarız

* * *

Hâlî etmiştir mahabbet beni benden dostlar

Ayb kılman âlemde görseniz bî-pervâ beni

* * *

Demen kim adli yok, yâ zulmü çok her hâl ile olsa

Gönül tahtına andan özge sultân olmasın yâ Rab.

11.01.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (10.01.2008) - Şiddet ve muhalefet

  (09.01.2008) - Halkın enflasyonu

  (08.01.2008) - Sigara çok tüketi(li)yor

  (07.01.2008) - Organize saldırılar

  (05.01.2008) - Suâllere cevaplar

  (04.01.2008) - Aşiret kafasıyla devlet yönetmek

  (03.01.2008) - Hanedan siyaseti ve kaderin tecellisi (3)

  (02.01.2008) - Hanedan siyaseti ve kaderin tecellisi (2)

  (01.01.2008) - Hanedan siyaseti ve kaderin tecellisi (1)

  (29.12.2007) - Rodos'ta ezan sesleri

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri