Adam yorgun-argın evine döner; koltuğuna çöker; gazetesini okumaya başlar. Hamur yoğuran hanımı, fıkra anlatarak beyini dinlendirmek ister:
"Bey, Hz. İsa'nın keçisi bir gün."
Adam daha da yorgun bir ses tonuyla:
"Hangi birisini düzelteyim hanım! Bir sefer Hz. İsa (as) değil, Hz. Musanın (as); keçisi değil, koyunu."
Prof. Nur Vergin, Vatan gazetesindeki (Doğan Grubu'nun) mülâkatta, "(Dindarlar üzerinde) O kadar baskı vardı ki..." diyerek kendinden örnek veriyor ve Kur'ân okutamadığını söyler.
Aynı grubun gazetesi Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, "Allah aşkına elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin. Siz hayatınızda böyle bir şeye şahit oldunuz mu? Hiç böyle bir sıkıntıya düştünüz mü?.." diye sormaz mı? Keza Milliyet'ten Taha Akyol, Özkök'ü eleştiriyor, ama, "Elbette Türkiye'de ibadetlere kimse karışmıyor; tam bir özgürlük vardır" diyor.
Hangi birisini düzeltelim? İşte profesörümüz, laik ve sosyetik çevreden geldiği halde Kur'ân okutamadığını, sıkıntıya düştüğünü söylüyor! Varın dindar çevrelerin düşürüldükleri ve düştükleri sıkıntıları siz hesaplayın!
Sayın Özkök ve Akyol nerede yaşıyor? Ayda, Merih'te mi? Sırça köşklerde mi? Geriyi bırakınız. Bugün, laik çevrelerin şirketlerinde çalışanlar, memurlar, bırakınız vakit namazlarını, Cuma namazına rahatça gidebiliyorlar mı?
"Başörtülerini yakalarının üzerine örtsünler."1 "Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü'minlerin hanımlarına dış örtülerini üstlerine almalarını söyle."2
İki âyette de, açıkça başörtüsü (cilbab olan dış giysi, başı da örtüyor) geçiyor. Başörtüsü takmak farzdır ve örtünmek ibadettir. Türkiye'de, 1924'ten bu yana kaç yüz milyon insan başörtüsünden dolayı mağdur edildi? Kaç yüz bini üniversiteden atıldı. Kaç yüz binine engel olundu, olunuyor? Bugün örtünmek isteyen kaç yüz bin memure hanım sıkıntı içinde?
Bırakınız ibadet etmeyi, Kur'ân okumayı despotça yasaklama uygulamalarını, işkenceleri; hâlen çocukların 12 yaşından önce Kur'ân kursuna gitmesi kanunen yasaktır! Geçmişte dindar insanların düşürüldüğü sıkıntıları ciltlere sığdırmak mümkün mü?
İpleri ele geçiren CHP (İttihad ve Terakki Partisi'nin jakoben, müstebit, diktacı kolu) liderinin, ilke ve inkılâpları yerleştirmek için hangi yollara başvurduğunu kendi ifâdelerinden takip edelim:
"Yaptığımız, yapmakta olduğumuz inkılâpların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen asrî ve bütün mânâ ve eşkaliyle, medenî bir topluluk haline getirmektir. Bunu kabul edemeyen zihniyetleri târ ü mâr etmek zarûrîdir."3
Yapılmak istenen şey, eskiyi kaldırıp, yeni bir insan modeli ortaya çıkarmaktı. Uygulanan laiklik de tamamen, "dinsizlik" mânâsında, "militan laiklik"4 idi.
İngiltere Sömürgeler Bakanı Gladstone, Ocak 1938 yılında, hükûmet başkanına sunduğu raporda şöyle diyor: "Savaş bize gösterdi ki, İslâm Birliği, imparatorluğun sakınması ve mücadele etmesi gereken en büyük tehlikedir. Ne mutlu bize ki, Kemal Atatürk, Türkiye'yi kavmiyetçi ve laik bir çizgiye yerleştirmekle kalmadı, aksine tesirleri çok derin olan reformlar yaptı. Bu reformlar, Türkiye'nin İslâmî tesirini kırdı."5
TAZİYE: Aziz kardeşim Şendoğan'ın salihât-ı nisvandan annesi Şerife Erdoğdu'ya Cenâb-ı Hak'tan rahmet ve mağfiret, akraba ve dostlarına sabr-ı cemil niyaz ederim.
NOT: Bediüzzaman'ın yakın talebe ve hizmetkârlarından Hüsnü Bayram Ağabeye geçmiş olsun der, acil şifalar dilerim.
Dipnotlar: 1- Kur'an, Nûr, 31.;
2- Kur'ân, Ahzab, 59.; 3- Cumhuriyet'in 10. Yıl Nutku, 30 Ağustos 1925.; 4- C. Eroğlu, Demokrat Parti Tarihi, s. 91.;
5- Prof. Zekzuk, s. 94.
12.01.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|