Sosyal sermaye ve Risâle-i Nur
İnsanoğlunun yaşadığı her yerde çeşitli iktisadî, siyasî ve toplumsal gelişmelerin olması kaçınılmaz bir olgudur. Bu gelişmelerin sosyolojik arka planı, sosyal sermaye kavramıyla açıklanabilmektedir.
Burada en belirleyici rolü ise toplumun değerlerinin oynadığını söyleyebiliriz. Bir ülkenin çeşitli sosyal gruplarına mensup bireylerinin aynı hedefe yönelmesinde; bilimde, san'atta, ekonomide velhasıl her alanda atılımlar, büyük değişim ve gelişmeler yaşanmasında söz konusu değerlerin motive edici ve güven verici etkileri belirleyici olmaktadır.
Geçtiğimiz yılın Mayıs ayında Konya Sivil Toplum Kuruluşlarının düzenlediği '4. Ufuk Turu' toplantısında "Sivil toplum özelinde sosyal sermayemiz" başlığı altında yaptığım konuşmada, Bediüzzaman ve Risâle-i Nur merkezli sosyal sermayemizi zenginleştirecek kimi tesbitler, aralarında merhum Prof. Dr. Sabahattin Zaim Hoca'nın da bulunduğu geniş bir dinleyici kitlesi üzerinde büyük tesir bırakmıştı.
Şimdi de sevinerek öğreniyorum ki, Konya'da basılan 'Ribat Dergisi'nde söz konusu hususlar, âyet ve hadislerle de zenginleştirilerek Abdullah Büyük imzasıyla başyazı olarak kaleme alınmış.
Demek ki, ülkenin huzur bulması ve ilerlemesinde geniş kesimlerde anlam ortaklığı oluşturabilecek zengin bir sermayemiz bulunmaktadır. Aklın yolu birdir. Öyleyse daha çok çalışıp, elimizdeki hazineden daha çok değerler ortaya çıkarabiliriz.
Müsaade ederseniz, söz konusu konuşmadan bazı satırbaşlarını sıralamak istiyorum:
Nasıl bir sosyal sermaye?
. İnsanları ve sosyal grupları değerlendirirken, 'iyi veya kötü' diyen toptancı zihniyet yerine, onları sahip oldukları erdem ve sıfatlarıyla değerlendirmeyi insanımıza kazandıran,
. "Ekmek mi, özgürlük mü?", "Cumhuriyet mi, demokrasi mi?", "Akıl mı, kalp mi?" gibi takas kültürü yerine; "Hem ekmek, hem özgürlük", "Hem cumhuriyet, hem demokrasi", "Hem akıl, hem kalp" gibi "Hem hem" kültürünü benimseten,
. "Şefkat duygusu, diğergamlık ve isar hasleti (yani külfette öne çıkmak, nimette geri kalmak) denilen yeni kavramlarla sivil toplumun anahtarı olan "gönüllülük" kriterini daha da ileri taşıyan, zenginleştiren,
. Doğrularımızı sivilleştiren, yani "Tek doğru benimkidir" gibi totaliter yaklaşım yerine "Benimki doğrudur, ama başkalarının da doğrularına saygılıyım" şeklindeki sivil ve demokratik bir yaklaşım sergileten,
. Gerçek özgürlük bilinci; yani insanın ne başkasına ne de kendisine zarar vermeden, Allah'ın emirleri doğrultusunda serbest ve hür hareket etmesini sağlayan,
. İster ülkeyi, isterse STK'lar dahil bütün kurumları, 'Meşveret = İstişare etmek, 'Meşrûtiyet = Seçimle gelmek yani demokrasi' ve 'Meşrûiyet = Adalet, kanun önünde eşitlik' gibi '3M altın üçgeni'yle yönettiren,
. Peygamberî metod olan ve her işte kullanılabilen "Sonuç değil, süreç odaklı ve ümitli olmak" gibi bir formül sunan,
. Fertlerimize takım çalışmasına yatkınlık ve inisiyatif kullanma gibi beceriler kazandıran,
. Geçmişi, mevcut durumu ve geleceği beraberce değerlendiren basiretli bir bakış açısıyla problemlere kalıcı çözüm bulduran,
. Hayat ve sosyal düzen ile irtibatta insanın kendisine, diğer insanlara, varlık âlemine, çevreye ve olaylara nasıl bakacağını bildiren; yani kâinata 'Kâinatın Sahibi' adına baktıran; bütün bu ilişkileri sağlıklı ve dengeli şekilde kurdurabilen,
. İnsana toplumun ve kâinatın bir parçası olmak gibi "Üst kimlik" sunan, her insanı özel ve önemli gören bir değerler sistemi oluşturan,
. Diğer medeniyetler gibi dünyaya hakim olmayı değil, insanlığı geliştirmeyi kendisine dert edinme sosyal şuurunu veren,
. "Doğru nereden ve kimden gelirse gelsin kabul ederiz" perspektifini kazandıran bir sosyal sermaye.
Sonuç olarak böylesi bir sermayeyle, "Ben tok olduktan sonra başkası aç kalmış, bana ne!" demeyen, katılımcı, hak ve sorumluluklarının bilincinde olan bireylerin yetiştirilmesi ve 'insan odaklı kalkınma politikaları'nın oluşturulması mümkündür.
|