Biz insanlar bazen açık bir şekilde gördüğümüz hakikatlere değer vermede zorluk çekeriz. Bazen inanmak için her delili gözlerimiz önünde olan gerçekleri kabullenmekte çok zorlanıyoruz. Bütün bu durumlar, aslında inanmanın sadece gücümüz dahilinde bir mesele olmadığı gerçeğini ortaya koymaktadır. Demek ki kendimize güvenerek inançsızlık anaforundan kurtulmamız mümkün değildir.
Her meselede olduğu gibi, inanmada da muvaffak olabilmemiz için Rabbimizin yardımına ihtiyacımız bulunmaktadır. Çünkü inanmak bir nimettir ve bütün nimetlerin olduğu gibi bu nimetin de tek sahibi Allah'tır. Bu durum gösteriyor ki, en küçüğünden en büyüğüne kadar bütün ihtiyaçlarımızın giderilmesi için Rabb-i Rahîm'e her an yalvarmamız gerekmektedir.
Bizler hem nefsimizi sorumlu tutacağız, hem de bize hidayet ve doğru yolu nasip edecek tek gücün Rabbimiz olduğuna itikat edeceğiz. Bu yol böyle ince bir yoldur. Düşünen ve şuurlu olan insanlar ancak bu tür gerçekleri anlayabilmektedir. Sorumluluk ve güç konusunu iyi anlayan insanlar hem nefsinin arzularına gem vurabilecek, hem de doğrulara kendi gücüyle ulaşamayacağını anlayacaktır.
Kader-i İlâhî, bizlere hayatımızdaki her şeyin Cenâb-ı Hakk'ın takdiri gereğince işlediğini, bizim müdahelemizin bir hiç mesabesinde olduğunu hatırlatırken, cüz'î irade gerçeği de bize sorumluluğumuzu hatırlatmaktadır. Gücümüz yoktur, ama tercihlerimizden dolayı hesaba çekileceğiz. Böylece "Zaten her şey bizim irademiz dışında meydana gelmektedir, o halde yapabileceğimiz bir şey yoktur ve sorumlu değiliz" deyip kendimizi masum görme hakkımız olmamaktadır.
Bizim cüz'î olan irademizle tercihte bulunmamız, sorumlu olmamız için yeterlidir. Elbette güç ve kudret, tamamen Allah'ın elindedir. Bizi hayra koşturan da, şerden uzaklaştıran da Odur. Bu noktada aciziz. Tamamen kendi güç ve kuvvetimize dayanarak hayırlı işlerde muvaffak olmamız mümkün değildir. Nefsimiz de şeytanlara uyarak tercih yapmakta, ancak şerri icat etmede hiçbir güce sahip olmamaktadır.
İman meselesinde en kestirme ve selâmetli yol, Allah'a büyük bir teslimiyetle iman etmek ve emirlerine uyup nehyettiklerinden uzak durmaktır. Bizim görevimiz, insanı mükemmelliklere ulaştırabilen Kur'ân'ı okuyup, o hakikat hazinesinden istifade etmek ve onu en güzel bir şekilde hayatına geçiren örnek insan Efendimiz Hz. Muhammed'in (asm) yolundan gitmektir. Rabbimiz, hayatını ve insanlığını eşsiz güzelliklerle bezediği Resûlullâh'ı (asm) kâmil bir insan olarak dünyaya göndermiştir. Hayatımızın her alanındaki karanlıkları o Resûlün rehberliğiyle aşabiliriz.
Bizi, Kur'ân ve müfessiri Resûl-i Ekrem'le tanıştıran Rabbimize ne kadar şükretsek azdır. Duâ edelim ki en çok istifade edenlerden olalım. Bunun için her zaman Rabbimizin yardımına ihtiyacımız bulunmaktadır. Her an uyanık olmak zorundayız. Böyle olmadığımız takdirde şeytanlar her an bizleri iman hazinelerimizden uzaklaştırabileceklerdir.
Bütün duygularımızla müteyakkız olmamız gereken bir asırda yaşamaktayız. İmanımızı zaafa uğratacak haletlerden kaçınmak için büyük bir çaba içinde olmamız gerekmektedir. Rabbimizin bizleri tanıştırma lütfunda bulunduğu iman hakikatlerini hâvî Risâle-i Nur gibi eserleri okuyup istifade etmeden bu zamanda kurtuluşa ermek oldukça zor görünmektedir. Zira insanları cezbeden fitneler etrafımızı sarmış bir durumdadır.
Bilmeliyiz ki, fitnenin her zamankinden fazla ve çekici olduğu bu zamanın ilâcı iman hakikatlerini ikna edici bir şekilde izah eden eserlerdir. Doğrudan doğruya Kur'ân hazinesinden alınıp, asrımızın mütehayyir insanlarının imdadına yetiştirilen Risâle-i Nurlar bütün parlaklığıyla ve haşmetiyle elimizde bulunmaktadır. Bu eserler bizlere Rabbimizin bir ikramıdır. Bu ikrama karşılık vermek için, bu eserlerin değerini iyi bilmek ve her şeyden çok onlara zaman ayırmak gerekmektedir. Bunlardan yeterince istifade etmezsek kendimizi bu zamanın korkunç fitnelerinden kurtarmamız çok zor olacaktır şüphesiz. Rabbim bizleri, Kur'ân ve Sünnet-i Seniyyenin değerini gerçek mânâda bilenlerden etsin...
15.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|