Millet olarak sahip olduğumuz maddî ve mânevî 'değer'lerin kıymetini takdir edemediğimiz her halde tartışılmaz. Değerlerimizin değerini bilmiş olsaydık, her halde tahrip edilmesine müsaade etmezdik...
Tahrip edilen 'değer'lerden söz açılınca akla ilk gelen, maddî değerlerin tahrip edilmesi oluyor. Tarihî eserlerin, cami ya da kervansarayların tahrip edilmesi de elbette 'cinayet'tir, ama bunun yanında mânevî değerlerin tahrip edildiği de unutulmamalıdır.
İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarı Öğretim Üyesi ve Müzik İleri Araştırmalar Merkezi Eş Başkanı Prof. Cihat Aşkın, tahrip edilen başka bir 'değer'imizi hatırlatmış: Müzik başta olmak üzere kültürel değerlerimiz...
Prof. Aşkın, bir beyanında şöyle demiş: "Türkiye uzun yıllardır 'sözde' muhafazakâr iktidarlar tarafından yönetiliyor. Ancak bu büyük bir yanılsama. Eğer bizi gerçekten muhafazakâr iktidarlar yönetseydi, kültürel değerlerimiz bu derece hebâ olmazdı. Tabiî önce muhafazakârlığın ne olduğuna karar vermek gerek. Meselâ Britanya İmparatorluğu muhazafakâr yapısını korur. Neredeyse bin yıl boyunca tüm kültürel değerlerini korumuş, üzerinde titremişlerdir. İngiltere'de altı yüzyıllık binalar tüm özgünlüğü ve ihtişamı ile dim dik ayaktadır. Biz ise beş asırlık müzik eserlerimizin kaydını bile tutamamışız. Hep yakıp, yıktık. Günlük rant kaygısıyla muhteşem geçmişimizi yok ettik. Muhafazakârlık, tüm bu değerleri korumak olmalı. Muhafazakâr olduğunu iddia eden iktidarlar da bu değerlere sahip çıkmalı." (Star, Açık Görüş eki, 13 Ocak 2008)
Bu noktada, 'iktidar' olmakla 'muktedir' olmak arasındaki farkı görmek lâzım. 'Davul' muhafazakâr iktidarlarda, ama buna karşılık 'tokmak' her daim 'zinde güçler'in elinde olmuştur. Tabiî önemli olan neticedir ve neticede de sahip olduğumuz değerlerin tahribi maalesef önlenememiştir.
Bir bakıma yaşadığımız sıkıntıların temelinde de yine Prof. Cihat Aşkın'ın şu tesbiti yatıyor: "Biz Batı'ya açılmayı çok yanlış yorumladık. Batı'dan gelen akımlar tepeden inme bir mantıkla insanların hayatına girdi ama asla çözümlenemez ikilemler doğurdu. Hâlâ da bunların sıkıntısını çekiyoruz. Bugün değişik fikirlerden insanlar bu denli yüksek bir voltajla birbirleriyle çatışıyorsa bu dayatmanın eseridir." (agg)
Garbın 'fen ve ilmi'ni almak yerine, 'sefahat ve eğlencesini alma' yanlışlığı maalesef bizi bu noktalara sürükledi. Batı deyince 'balo'yu hatırlayanlar, nedense; araştırma, inceleme, keşif gibi konuları görmezden geldi. Avrupâî olacağız diye sahip olduğumuz değerlere düşman nesiller yetiştirilmeye çalışıldı ve belli ölçüde de mesafe kat edildi. Bu durum, bünyemize uymayan, yanlış bir 'ilericilik' yorumundan kaynaklandı. Özelde Avrupa ve genelde dünya, kendi öz değerlerine sahip çıkarak ilerlerken; Türkiye, sahip olduğu değerlerin kıymetini bilemedi.
Madem bu konular tartışma gündemine geldi. O halde sahip olduğumuz değerlerin kıymetini bilme, onlara yeniden sahip çıkmak durumundayız. Köklerimize değer verip sahip çıkarsak, kurulan tuzak, engel ve barajları da aşabiliriz. Hatırlamak lâzım ki, istikbal 'kökler'dedir. 'Kök'lerine sahip çıkan milletler, zillet ve sefaletten de kurtulur...
17.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|