Uzun zamandır "küresel ısınma" diye, büyük bir tehlikeden söz ediliyor.
Dünyamız derece derece ısınıyor ve yüz yıllardır adeta kaşarlanmış bulunan buz dağları yağ gibi erimeye başlıyor.
İnsanlık âlemi, bu tehlikeli gidişatı durdurmanın ve fıtrî dengeyi sağlayacak tedbirleri bulmanın arayışı içinde. Bunda başarı sağlanır mı, yahut ne ölçüde muvaffak olunur, bilinmez...
* * *
Evet, yer küresi genel anlamda ısınıyor; yani, yaşlı dünyamızın ateşi yükseliyor.
Ama gelin görün ki, şu koca küremiz ısınırken, Anadolu'muz ise yer yer donuyor.
Bilhassa Orta Anadolu'da hissedilen şiddetli soğuk dalgası, Doğu Bölgelerine doğru gidildikçe şiddetini daha da arttırıyor.
Ankara, Kayseri, Sivas, Tokat, Erzurum, Ardahan gibi şehirlerimizde "Sibirya soğukları" yaşanıyor.
Açık sahada top koşturan futbolcuların elleri, kulakları dondu.
Bazı mahallerde eksi 30 derecenin bile aşıldığından söz ediliyor.
Saçakları buz tutmuş evlerin; nehirler, göller kalın tabakalar halinde donmuş, bu kestirme yollar üzerinden insanlar, hayvanlar, arabalar geçiyor.
Doğu Bölgelerimiz başta olmak üzere, yurdun yüksek kesimlerinde görülen kar yağışı da, gözlerimizi kamaştıracak seviyeye ulaşmış durumda.
* * *
Bu arada, Ankara'da havalar çok soğuk ve kurak, İstanbul'da ise, yağışlar iki arada bir derede geçiyor.
Bulutlar toplanıyor, ha yağdı ha yağacak gibi oluyor; fakat, rahmet muslukları bir türlü tam açılmıyor.
Kar yağışı ilkbahar poleni kadar, yağmur deseniz, o da ancak üstümüzü ıslatacak kadar nüzûl edip çekiliyor. Bir gariplik, bir tuhaflık ki sormayın...
Dünya ısınırken, Anadolu donuyor. ("Küresel ısınmaya karşı, bölgesel donma" mı desek?)
Anadolu'nun doğusu kar ve buz tabakalarıyla kaplanırken, Batı bölgelerinde ise susuzluk ve kuraklık tehlikesi yaşanıyor.
Bu mevsimde, adeta buz ve ateş arasında gidip geliyoruz...
* * *
İşte, bütün bu yaşananlar, mutlaka mühim bazı şeylerin işareti ve alâmetidir.
Zira, hayatta boş ve tesadüfi işlere yer yok. Hayatın değişen, dönüşen, gelişen her safhasında bize yönelik ayrı mânâlar, farklı mesajlar var.
Bütün bu mânâ ve mesajlardan kendimiz için acaba gerekli dersleri, öğütleri çıkarabiliyor muyuz?
Asıl önemli olan budur.
SİYASET
İktidar tek parça, zihinler paramparça
İktidar partisi, altıncı senedir tek başına icranın başında duruyor.
Karşısında, icraatini engelleyebilecek ciddî bir muhalefet partisi yok.
Üstelik, yedi sene önce yine kendi hatalarının bir neticesi olan "Çankaya engeli" de yok önlerinde.
Siyasî tablo itibariyle, herşey yolunda, herşey yerli yerinde görünüyor.
Ancak, buna rağmen işlerin yolunda gitmediği, bazı alanlarda iyileşme beklenirken daha da kötüleşme emarelerinin ortaya çıktığı ve çok önemli bazı hedeflerin ise maalesef tutturulamadığı anlaşılıyor. Meselâ:
1) Kendi itiraflarıyla "enflasyon hedefi" tutturulamadı. Açıklanan resmî enflasyon rakamlarıyla, halkın yaşamış olduğu hayatın gerçekleri arasında büyük uyumsuzluk var. Temel kalemlere yapılan fâhiş zamlar, yeni zamları tetikleyecek mahiyette.
2) İşsizlik oranı aşağıya çekilemedi. İstihdam gücü arttırılamadı.
3) Yüksek faizin ateşi düşürülemedi.
4) Sıcak para miktarı artarak ve borsadaki yabancı sermaye oranı yükselerek, geleceğimizi tehdit ile insanımızı ürkütmeye devam ediyor.
5) Başörtüsü yasağı gibi kronikleşmiş bir sıkıntının giderilmesi yönünde atılmış ciddî hiçbir adım yok. Son çıkışlar (siyasî simge, sembol, vs.) ise, maalesef çözümü daha da ağırlaştırdı; zira,hiç gereği yokken, yasakçıların eline yeni kozlar verilmiş oldu. Ayrıca, Çankaya'daki rahatlık, henüz hiçbir alana yansımış değil. Aksine, alt kademelerdeki baskı ve tahakküm, artarak devam ediyor.
6) Genel olarak "eğitimde adâlet ve eşitlik" sağlanamadı, usandırıcı haksızlıkların önüne bir türlü geçilemedi.
7) Avrupa Birliğine tam üyelik yolundaki çalışmalar ciddî şekilde hız kesti; gelişmeler "belirsizlik politikası"nın insafına terk edildi.
8) Yeni anayasa çalışmaları hakkında konuşan iktidar mensuplarının beyanları birbirini tutmadığı gibi, zihinlerdeki karmaşayı izale edecek itimada şâyân bir açıklama da yapılamıyor.
Bu meyanda, daha başka maddeleri de sıralamak mümkün. Ancak, burada bunlara gerek yok. Onu siz kendi âleminde yaparsınız.
Düşünmeden edemiyoruz: Bütün bu alanlarda adeta bıçak sırtında imiş gibi görülen iktidar politikaları, yoksa yaklaşan "mahallî seçimler"e endeksli olarak mı yürütülmeye çalışılıyor.
Yani, acaba bir kez daha mı halkın karışısına çıkılıp "Ey seçmen vatandaş! Genel tabloyu görüyorsunuz. Sıkıntıları aşmak için bize destek verin, kuvvet verin" mi demek isteniyor? Oysa halk, elindeki krediyi mevcut iktidara tam üç defadır-hem de en yüksek seviyede-verdi.
Ne var ki, iktidar kanadının, bu yüksek krediyi yerli yerinde kullamadığı ve kendisine olağanüstü derecede destek veren halkın öncelikli beklentilerine cevap veremediği anlaşılıyor.
Ümit ve temenni edelim ki, yüksek derecede beklenti içinde olan vatandaşların şevk ve morali, yeniden "toptan kırılma"lara uğramasın.
17.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|