Şükürler olsun ki İslâm; insanların kalplerini fethetmeye devam ediyor. Yüz yılın başında, dünyadaki Müslüman nüfus 300 milyon civarında tahmin edilirken, bugün bu rakam 1.5 milyar olarak ifade ediliyor.
İslâmın; insanların kalplerini fethetmesi, bu dinin 'fıtrat dini' olmasından kaynaklanıyor. Hangi konu var ki, İslâmın emir ve yasakları insanlığın menfaatine olmasın? Maddî anlamda 'zengin'liğe ulaşan insanlık, mânevî yaralarının tedavisini ancak İslâmda bulabiliyor. Zaten öyle olmasaydı, diğer dinlerin tabileri 'fevc fevc / gruplar halinde' İslâma teslim olur muydu?
İslâm dininin, insanların kalplerini fethetmesi bir vak'a olduğu gibi; İslâm dünyasının sıkıntılar içinde olduğu da bir vak'adır. Ama bu 'dünya'nın kargaşa içinde olması, Müslümanların umumiyetle 'fakir' olması veya 'demokrasi'nin içlerinde tam anlamıyla yayılamaması; mensup oldukları dinin değil, fert fert 'şahıs'ların kabahatidir. Bazı 'aydın'ların anlamak istemediği de, tam bu noktadır. 'İslâm dünyası'nın içine sürüklendiği eksikliklerin kabahatini; mensup oldukları 'din'de aramak tam bir yanılgıdır... İslâmın emir ve yasaklarına riâyet edenlerin, dünyaya örnek olan medeniyetler kurduklarına tarih şahittir.
"Asya münafıkları ve Avrupa dessas zalimleri"nin sebep olduğu bu neticeden kurtulmak da, yine İslâm dünyasının gayretine bağlıdır. Bu noktada teknik anlamda 'örnek' alınması gereken bir 'kurum' var; o da Avrupa Birliği.
Nitekim, İslâm Konferansı Teşkilâtı Genel Sekreteri Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, bu durumu ifade eden şu tesbitte bulunmuş: "AB, İKT için en mükemmel örnek, üye ülkeler arasındaki işbirliği açısından. AB bu seviyeye 50 senede ulaştı. Buraya ulaşırken İslâm dünyasından farklı özelliklere sahiptiler. En başta coğrafî bütünlük. Fas neresi, Endonezya neresi? Ayrıca siyâsî irade ve siyasî tecrübe İslâm dünyasında aynı seviyede değil."
Ancak İslâm dünyasında yakınlaşma ve kaynaşmadan yana en önemli faktörün, Müslüman milletlerin tarih boyunca birlikte yaşama arzusuna ve tecrübesine sahip olması olduğunu da vurgulayan İhsanoğlu, İslâm ülkelerinin Türkiye'nin AB üyeliğini desteklerken bunu "İslâm dünyasıyla Batı arasında sağlam bir bağlantı ve muhtemel krizleri önleyecek önemli bir imkân'' olarak gördüklerini dile getirmiş. (AA, 12 Ocak 2008)
Şunu hatırlamak lâzım: Bugün 'Avrupa Birliği' şemsiyesi altında; kalkınma ve refah yolunda birlikte ilerleyen AB üyesi bazı ülkeler, geçmiş yıllarda kendi aralarında 'yüz yıl süren savaş'lara imza atmışlardır. Böyle kanlı ve kavgalı bir 'mazi'den gelen ülkeler, neticede ortak menfaat için bir araya gelmiş ve son yılların en başarılı birliğini oluşturmuş durumdalar. İşte, İslâm dünyasını meydana getiren 'dost ve kardeş ülke'ler; Avrupa'nın ortaya koyduğu bu birliği 'örnek' olarak alabilir ve almalıdırlar.
İslâm ülkeleri arasında oluşturulması gereken birlik, sadece ekonomik konularla da sınırlı kalmamalı. En başta, demokrasi ve hürriyet konusunda köklü adımlar atılmalı ve 'yönetilen'lerle 'yöneten'ler arasındaki uyumsuzluk sona erdirilmelidir. Bu da belki İslâm Konferansı Teşkilâtının öncülüğüyle mümkün olabilir.
Türkiye, ağır işleyen sistemine rağmen 'dost ve kardeş ülkeler'e bu konuda da yardımcı olabilir... İslâm dünyasının geleceği, maddî ve manevî 'birlik'leri en kısa zamanda kurabilmektedir.
13.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|