Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 13 Ocak 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Dizi Yazı

Mustafa ÖZCAN

Afrika Müslümanları sahipsiz

Gerçekte, ülke ziraî olarak ve maden kaynakları itibarıyla çok zengin. Mısırdan soğana ne ekerseniz var. Onun dışında tropikal iklim meyveleri de mevcut. Başta muz, hindistan cevizi, avokado, ananas ve mango olmak üzere zengin bir meyve portföyü var... Ülke varlık içinde yokluğu yaşıyor. Bununla birlikte yine de insanlar obezite boyutunda. Sıska tipli insanlara az rastladık. Zira ülkenin fufu adlı millî yemekleri bile hüda-i nabit bitkilerden yapılıyor. Hayat, sermaye ve organizasyon olmadığından modern açıdan çok zor. Ama aynı zamanda zati imkânları açısından da çok basit. Altyapı olmadığından hayatı zorlaştıran fiziki engeller var. Onun ötesinde yatırım yapacak paraları yok. Dolayısıyla yabancı yatırımcılara muhtaçlar. Bunun için de güvenlik lâzım. İşte bu hiçbir surette yok. Güvenlik olmadığı gibi güven de yok. Yerel insanlarla yapılan ortaklık hile ile sona erebilir ve dolandırılabilirsiniz. Dolandırma yüzdesinin en yüksek olduğu kıt'a şüphesiz Afrika. Yatırımlarınızı bir çırpıda yerli ortağınıza kaptırabilirsiniz. Haşim Bayram'ın bir Müslüman diyarı olmasına ve bir 'İslâmî rejim'in gölgesinde olmasına rağmen Hartum'daki yatırımlarının başına geldiği gibi, Alman bir eşiyle Kongo'ya yerleşen bir Türk hanımın kurdukları fabrikanın başına da aynısı gelmiş. Ülke maden kaynıyor. Özellikle de Katanga eyaletinde elmas, altın, uranyum, bakır hatta petrol gibi 22 stratejik maden yer alıyor.

Bu bölgede beyazlar da bol. Timsahlar nasıl tropikal iklim veya sıcak bölgelerde yaşıyorsa beyazlar da maden havzalarını seviyorlar. Ülke, bakır yönünden dünyanın en zengin ülkeleri arasında yer alıyor.

NEHİRLER AKAR TÜRKLER BAKAR

Eskiden Araplarda bile meşhur olan bir deyim vardı. "Nehirler akar Türkler bakar..." Yani sahip oldukları tabiî kaynaklarını değerlendiremezler. Barajlar kurarak bunu enerjiye tahvil edemezler. Yine denizcilik ve balıkçılığı geliştiremezler. Bununla Tüklerin organize yönlerinin zayıflığına işaret edilirdi. Kongolular için de aynı şeyler söyleniyor. Amazonlardan sonra dünyanın en yeşil coğrafyasına ve bitki örtüsüne sahipler. Yine Missisipi'den sonra dünyanın en yüksek debili nehri ülkelerinden akıyor. Ama onlar bakıyorlar. Balıkçılık bile gelişememiş. Sadece iptidaî usûllerle tutulan ve yine iptidaî tarzda kurutularak barakalarda satılan balıklara rastlıyorsunuz. Otellerde yediğiniz balıklar ise derin donduruculardan geliyor. Tabiî ki civar ülke ve bölgelerden ithal. Velhasıl varlık içinde yokluk yaşıyorlar.

ZENGİNLİK İÇİNDE YOKLUK

Aslında yüzölçümü açısından Afrika'nın üç büyükleri arasında Kongo. Nüfus itibarıyla da hatırı sayılır bir nüfusu var. Sudan ve Cezayir'den sonra Afrika'nın üçüncü büyük coğrafyası. Türkiye'nin üç katı büyüklüğünde bir coğrafyaya sahip. Ve ülke coğrafi olarak da çok zengin. Güney Amerika'da Missisipi havzası ve Amazonlar bölgesinin dışında dünyanın en yeşil bölgelerinden birisi. Sürekli yağmur alıyor. Tropikal iklimin bütün meziyetlerine sahip. Kongo Nehri debi açısından dünyanın ikinci büyük nehri. Ülke içinde irtibatı sağlayan kara ve demiryolu olmadığından dolayı hayat çok pahalı. Aksi halde bu ülke bütün Afrika'yı doyurabilir. Hiç mübalâğa değil Sudan nasıl Afrika'nın tahıl ambarı ise Kongo da öyle. Hatta Roma İmparatorluğu iki bin yıl önce gıda ve tahıl ihtiyacını bugünün tam tersi pozisyonunda Mısır ve Libya sahillerinden sağlıyormuş. Şimdi ise tam tersi bu ülkeler tahıl ihtiyaçlarını ABD'den temin ediyorlar. Bununla birlikte, şayet Kongo ve Sudan gibi ülkelere gerekli yatırım yapılabilse ve ülke fizikî engellerini aşabilse bütün Afrika'yı besleyebilecekleri gibi onun ötesinde gıda ihracatında da bulunabilirler. Gerçekten de toprak o kadar mümbitki sağda solda yere düşmüş mısır tanelerinin koçan haline geldiğini görüyorsunuz. Bununla birlikte, marketlerde domatesin kilosunu 10 dolar seviyesinde alabiliyorsunuz. Halbuki iyi bir organizasyonla kenar bölgelerden domates getirilebilir ve çok ucuza mâl edilebilir. Kongo Nehri kıyısından baktığımızda insanlar birkaç domatesle birlikte birkaç kök satarak geçimlerini temin etmeye çalışıyorlar. Çok enteresan trafik içinde seyrederken birileri seyyar olarak pişirilmiş et satıyor. Bir ellerinde bir tutam et, diğer ellerinde bıçak araçlarda isteyen müşterilere kesilerek servis yapılıyor ve parası camdan tahsil ediliyor. Yani burada herşey yerleşik kurallara göre değil, pratik kurallara göre işliyor. Mahrumiyet bölgesi olduğundan ve her şeyin nedretinden dolayı burası Paris'ten daha pahalı. Oteller pahalı, yemekler pahalı.

SEFALETLE YÜZLEŞMEK

Önce ülkenin sefaletini gökten görmüştük. Yere indiğimizde ayne'l yakin derecesi iktisap etti. Havaalanında şahit olduğumuz gibi her taraf asker kaynıyordu. Sonradan şu kanaate vardık. İnsanlara iş verme imkânı bulunmadığından dolayı işsizlik oranını azaltmak amacıyla herkes silâh altına alınmış durumda. Hatta ülkede özel orduların olduğu da söyleniyor. Polisler de hakeza. Polisler deli dumrulluk yapıyorlar. Polisler eşkiya, eşkiyalar polis olmuş durumda. Şantaj gırla gidiyor. Para sızdırabilecek birşey bulduklarında fırsatı kaçırmıyorlar. Havaalanında karşılaştığımız "yellow card" meselesi aslında her alanda geçerli. Burada kurallar ihlâl edilmek için değil; şantaj için var.

KARA YOLU YOK

Ülke 11 idari bölgeye bölünmüş durumda. Ama aralarında irtibat uçaklarla sağlanıyor. Kara yolu yok ya da güvenli değil. Bu da bize Darfur'u hatırlatıyor. Darfur ile Hartum arasında da ulaşım uçaklarla sağlanıyor. Sadece Bandundu gibi iki şehir ile Kinşasa arasında kara yolu bulunuyor. Ülkenin denize 40 km'lik bir kıyısı var. Matadi şehri Okyunusa açılan tek bölgesi. Genellikle deniz ticareti burası üzerinden temin ediliyor. Müslümanlar özellikle de Tanzanya sınırındaki doğu bölgesinde yoğun olarak yaşıyorlar. Abdullah Mangala'ya göre Müslümanlar ülke nüfusunun neredeyse dörtte bir nüfusunu teşkil ediyorlar. Ama daha sonra Abdullah Mangala'nın verilerine ihtiyatla bakmak gerektiğini öğreniyoruz. Zira çok iyimser ve abartılı veriler bunlar. Ona göre Laurant Kabila'nın oğlu Joseph Kabila bile aslında onun gerçek oğlu değil. Evlâtlığı ve Tutsilere mensup. Müslüman olma ihtimali bile varmış. Bunları subjektif veriler olarak alıyoruz. Zira bayram namazında stadyumu dolduran kalabalık normal bir kilise kalabalığı kadar veya ondan biraz daha fazla olabilir.

Abdullah Mangala'nın bu iddiaları bize Fas'a gittiğimize bir Suriyeli'nin iddialarını hatırlatıyor. O da kral İkinci Hasan'ın gerçekten Muhammed Hamis'in oğlu olmadığını ve ona bir şekilde mâl edildiğini söylemişti. Abdullah Mangala'nın abartılı verileri ışığında en iyimser rakamlara göre Kongo'da Müslümanların oranı 15 milyon civarında ve bu yüzde 15'e tekabül ediyor. Ama bu en iyimser rakam. Bunun yanında yüzde 3 gibi rakamlar telâffuz edenler de var. Bu da başka bir mübalâğa olsa gerek. Ancak Kinşasa'da yaptığımız tahkikat esnasında genellikle 15 milyon Müslüman sayısı teyid ediliyor. Ve 8 milyonluk Kinşasa'da ise Müslümanların sayısının 1 milyon 200 bin olduğu ifade edildi.

AFRİKA MÜSLÜMANLARI

Müslümanlar siyasî güce sahip değiller. Maalesef Sahra Altı bölgesine inildikçe Müslümanların nüfusları azaldığı gibi idaredeki payları da azalmaktadır. Nüfuslarının çok olduğu bölgelerde bile nüfuslarına mütenasip bir etki ve güce sahip değiller. Zira kurumları ve müesseseleri ve deniz aşırı destekleri yok. Tek kelime ile Müslümanlar sahipsiz. Ve dolayısıyla kendi hallerindeler ve kendi başlarına terk edilmiş durumdalar. Çoğunluk teşkil ettikleri halde azınlık muamelesi gördükleri ülkelerden birisi de Tanzanya'dır. Tanzanya'nın ilk liderlerinden birisi Nyrere idi. Çoğunluğun Müslüman olduğu bu ülkede bir dini azınlık mensubu olan Nyrere cumhurbaşkanlığına getirilmişti. Daha sonra Tanzanya gibi ülkelerde Müslümanlar arasından cumhurbaşkanları çıksa bile bunların önemi Hindistan'da Abdulkelâm gibi Müslüman asıllı cumhurbaşkanlarının durumundan çok farklı değil. Kendi toplumlarına bir faydaları yok. Kendi kimliklerine yabancılaşmışlar. Yine Senegal'de çoğunluk Müslüman olmasına rağmen ilk cumhurbaşkanı Sengor idi ve Nyrere gibi vaftiz edilmiş bir azınlık mensubuydu. Afrika'da sömürgecilerin planı İslâmı ve Müslümanları eksiltme ve azaltma projesiydi. Zaten sömürgecilik döneminde Kongo'da bulunan Müslüman tüccarlar kuzeye; Sudan'a sürülmüşlerdi.

Devam edecek

Mustafa ÖZCAN

13.01.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (12.01.2008) - Sömürgeye karşı Panafrikanizm

  (11.01.2008) - Katliâmın sorumlusu Fransızlar

  (10.01.2008) - Afrika'da İslâmın derin izleri var

  (09.01.2008) - Afrika'nın kanlı elmasları

  (08.01.2008) - Afrika keşfedilmeyi bekleyen bir kıt'a

  (04.01.2008) - Bir babanın yürek yangınları

  (03.01.2008) - Bir babanın yürek yangınları

  (15.12.2007) - İttihadı sağlayan güçleri ihtilâller parçaladı

  (14.12.2007) - Mevlid programlarındaki İttihad-ı İslâm manzaraları

  (13.12.2007) - Bediüzzaman İran'da olsaydı, kardeş kavgası olmazdı

 

 Son Dakika Haberleri