Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 13 Ocak 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Takvâ sahiplerinin mükâfâtı böyledir. Azgınlar için ise pek kötü bir dönüş yeri vardır.

Sâd Sûresi: 55

13.01.2008


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Salih mü'minlerden dostlarınızı çoğaltınız. Çünkü Kıyâmet Günü her bir mü'min için şefaat hakkı vardır.

Câmiü's-Sağîr, c: 1, no: 579

13.01.2008


"Said Nursî, hayatını imana adayan bir âlim"

Rus gazeteci Nadejda Kevorkova, 8. Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumu sonrası gözlemlerini, Rusya'da yayınlanan, 72 bin tirajlı liberal eğilimiyle bilinen Gazeta gazetesinde yazdı.

Daha önce, İstanbul'daki sempozyumun açış konuşmasında, Rusya'da bazı risâlelerin yasaklanması ile ilgili olarak Kevorkova şöyle demişti:

"Size iki haberim zar. Biri iyi, diğeri kötü. Önce kötü olanı söyleyeyim: Said Nursî'nin eseri Rusya'da yasaklandı. İyi haber de aynısı. Çünkü bu sayede Said Nursî ve eserleri Rusya'da meşhur olacaklar." (Yeni Asya, 22.11.2007)

Şahsî hiçbir şeyi, ailesi, mal varlığı, başını sokacağı bir evi, hatta mezarı bile yok.

Bütün hayatını imana adayan bir âlim.

Birinci Dünya Savaşı kahramanı, esir düşmüş, tutuklu ve sürgün edilmiş.

Cezalandırıcı yönetime karşı çıkma cesaretini göstermiş, inananlara aman vermeyen rejime ölümüne muhalefet etmiş.

Söz, sanki GULAG'a* düşmüş bir Rus çilekeşinden açıldı, detaylar o kadar benzeşiyor ki... Fakat söz, Türkiye'nin Allah'a karşı gelinen 1920-1950 arası yıllarının mütevazî tutsağını konu alıyor.

Türkiye'nin entelektüel ve bilim hayatı hayli zengindir, gerçi bu ülkenin üniversitelerini, onun Avrupa'daki en zengin müzelerini ve koleksiyonlarını, siyasî ve bilimsel olaylarını bilmeyen milyonlarca Rus turist, buna çok dikkat etmez. Osif Brodskiy'in kin dolu hatıralarına ve Osmanlı zamanı ile Sovyet yöneticilerini kıyaslayan tuhaflıklarına bağlılıklarını koruyan kültürlü Ruslar İstanbul'a gitmiyor. Ticaretle uğraşanların kendi işleri başlarından aşkın. Almanlar ve İngilizler'in Ayasofya'yı, antik harabeleri, Anadolu uygarlıklarını ve sonsuz güzel camileri gezerek eski ve bugünkü Türkiye'ye anlayış ve ilgiyle nüfuz ettikleri ortaya çıkıyor.

Rusya adlî mercileri Said Nursî'yi yasaklamasaydı, Gazeta muhabirinin böyle bir sempozyuma katılacağının şüpheli olacağını tereddütsüz söyleyebilirim. Daha fazlasını söyleyeceğim: Tataristan Müslümanları arasında kütleler halinde aramalar yapılmasaydı-ki bu aramalarda sadece Nursî'nin kitapları değil Kur'ân bile toplatıldı-Nursî'nin tek bir risâlesini bile açmayacak ve ABD'den İngiltere'ye, Filipinler'den Singapur'a kadar farklı dinlerden insanların, bu oldukça zor felsefî metinleri hayranlıkla okuduklarını öğrenmeyecektim.

NURSÎ, İNSAN VE DÜNYA

AHENGİNİ DE YAZMIŞ

Nursî'yi araştıran ve onu takip eden 8000 kişi, İstanbul'un en büyük salonunu kimi oturarak, kimi ayakta hınca hınç doldurmuştu. Organize heyetinin başkanı Faris Kaya'nın söylediğine göre katılımcıların üçte biri Hıristiyan'dı, ötekiler İslâm dünyasındandılar. Ve iftiharla anlatıyordu: "Arapça yazılmayan yegâne tefsir olan Said Nursî'nin Arapça'ya tercüme edilen bütün tefsiri, İslâm ilâhiyatı ve Kur'ân tefsirlerinin en önemlilerinden biridir. Siyasîleri çağırmakta acele etmiyoruz, fakat gücümüz ölçüsünde onları haberdar edeceğiz." Ancak gelmek isteyenleri de kovmuyorlar. Meselâ Türkiye'nin bugünkü başbakanı, 1995 yılında belediye başkanı sıfatıyla sempozyuma misafir olarak katılmış.

Sempozyumun konusu; İslâm hukuku, ilahiyatı ve etiğinin kilit kategorilerinden biri olan adaletti. Arapçası ve Türkçesi adalet, İngilizcesi justice. Türkiye'de ilgili bakanlık da böyle adlandırılıyor. Adalet bakanı, bakanlığı adına sempozyumu selâmlama konuşmasını yapmanın meslekî görevi olduğunu söyledi. Sempozyumda çevre bakanlığından çok temsilci vardı nedense. Anlaşıldı ki Nursî, insan ve dünya ahengi hakkında çok yazmış.

FELSEFECİLERİN GEMİSİ

Sempozyum felsefî kategorilerden, koridorlarda gür konuşmalardan ve fikir teâtisinden ibaretti. İngiltere'den Prof. Colin adaletin felsefî anlayışını konu alan ayrıntılı bir tebliğ sundu. İngilizler en kalabalık ve aktif gruptu. Prof. Colin'in meslektaşları, dünya ve İngiliz basın yayın organlarında İslâmî konuların nasıl aydınlatıldığını konuştular. Nursî'nin daha ikinci dünya savaşından önce devlet ateizmi ve komünizmine karşı inananlar arasındaki ihtilâfların ne kadar önemsiz olduğunu basiretle anlattığını söylediler.

Rusyalı bilim adamları sempozyumu tam anlamıyla fethettiler. Felsefenin en zor konularını Türkçe ve Arapça rahatlıkla anlatarak şarkiyat ekolümüzün şöhretini teyid ettiler. Rusya Federasyonu Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsünden Dmitriy Vasilyev, toplantıda Türkçe konuşan tek misafir oldu. İslâm dünyasının Müslüman olmayan en büyük hukuk ve şeriat uzmanı Leonid Syukiyaynen Arapça konuştu. İkisi de zamanında Rus mahkemelerine Nursî'nin derin bir analizini yapmış ve bu mirasta aşırılık belirtisi veya başka bir ideolojik tehlike görememişlerdi. Rus mahkemesi, bilim adamlarının düşüncelerine aldırmamıştı.

TÜRK VERNADSKİ'Sİ**

Dimitri Vasilyev, Nursî'nin görüşleri itibariyle Rus geleneğinde Trubetskiy, Florenskiy ve Vernadski'ye yakın olduğunu düşünüyor. Bunların aşırı olduklarından, ancak Stalin'in savcıları şüphelenebilirdi. "Köylü ihtiyarlar, Nursî'yi okumaz ve bilmezler. Onlar İslâm'da herhangi bir yenilikten korkarlar ancak onun fikirlerini sadece Türkiye'deki Müslüman intelijansiya bilmiyor. Zira bugünkü dünyamızda dinî düşünce, her şeyden önce eğitim alanında talep ediliyor" diyor Vasilyev.

Halbuki Nursî, sufilere sevgisini korudu. Ölmeden önce ünlü mutasavvıf ve şair Rûmî'nin kabrini ziyaret etti.

Vatikan'ın Dinler arası Diyalog Konseyinin sekreteri Thomas Michel, Nursî'nin eski uzmanıdır. Nursî, hayatta iken Vatikan'la yazıştı ve onların dinsiz dünyada inançlı tutumlarıyla ortak çalışmalar yapma düşüncelerini heyecanla benimsedi. Nursî'nin eserleri hakkında, o da, dinler arası diyalog sağlanması düşüncelerinin önemini belirterek Rusya başsavcısına rapor yazdı. Fakat fikirlerini önemsemediler.

Peder Thomas, Nursî'nin inançlı insanların gayretlerinin takviye edilmesi düşüncesinin ancak ölümünden sonra II. Vatikan konseyinde destek bulduğunu hatırlattı.

Nursî'nin biyografisi, inancı uğruna hapishaneye, sürgüne ve ölüme giden imanlı bir insanın sarsılmaz metanetinin bir örneğidir. O, bu yönüyle Rusya Hıristiyanlarınca anlaşılır. Bizim bir mezar taşı olmayan binlerce çilekeşimiz var. Cizvit Sekreteri Michel, İslâm dünyasını ve onun Batıda anlaşılmasının zorluklarını iyi bilir. Ancak o da, Nursî'nin 14 kitabının Rusya'da yasaklanması olayına bir açıklama getiremedi. Onun verdiği bilgilere göre iki üç yazarın sadece birkaç eseri Fransa ve Suudi Arabistan'da yasaklandı, o da kısa bir süreliğine. Peder, Hıristiyan ve Müslüman diyaloğunun bu kadar önemli zorluklarla karşılaştığı bir dönemde bu yasakların probleme yardımcı olmadığını üzüntüyle belirtti.

Ürdün Kraliyet Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürü Aref Ali Nayed, merkezinin İslâm ilahiyatçılarının girişimiyle Hıristiyan liderlere kısa bir süre önce bir mektup yazdığını anlattı. Mektubu dünyadan 200 dolayında müftü ve imamın imzaladığını anlattı. En büyük Hıristiyan topluluklarının liderlerinin cevapları şimdilik zayıf. Vatikan baştan savma bir cevapla geçiştirdi, Moskova Patriği susuyor, Protestan kiliselerinden bir tepki yok. "Dünya, diyaloğun önemini çok konuşuyor ama karşılıklı konuşmak gerçekleşmiyor" tesbitini yapıyor Nayed. "Nursî'nin kitapları belki bu yüzden dünyada bu kadar popüler. Onlarda düşünce yarışı yok, ortak tutum arayışı var".

ÜÇ KİŞİDEN FAZLA TOPLANMANIN

ZARARI HAKKINDA

Nursî'nin yasaklanmasını bir şekilde açıklayan Rusya'daki o uzmanlar, sempozyumlara gitmezler ve adlarını da açığa çıkarmazlar. Onlar, ağdalı üsluplu kitapları okumak ve birbirlerini mânevî olarak desteklemek için bir araya gelen Nur Talebelerinin tehlikeli grup olduklarını düşünüyorlar. Sempozyumu düzenleyen heyetin başkanı Faris Kaya, bunu saklamıyor: "İnanç öğretisinin karışık konularını beraber öğrenmek için insanlar, toplanmayı sıklıkla tercih ediyor. Dağınık dünyada normaldir bu"!

Rusya'da aynı düşünceden olup da resmî olmayan gruplar şüphelidirler. Ben, Amerikalı uzmanların, "taraflarının beraber yemek yediği her türlü dinî topluluk tehlikelidir" raporunu okuma fırsatını da buldum. İki bin yıl önce ibadethanelerinde yemek yiyen İsa (as) ve havarilerini de böyle tehlikeli bulmuşlardı.

İşte böyle. Rusya başkanı Putin, Ömer Hayyam'ı, Nizami'yi, Firdevsi'yi, Rumi'yi okuyabilir fakat yalnızken. Ama Rusya'da Kur'ân veya Nursî okunmaz, üstelik inananların meclisinde. Adalet, o yüzden dünyada felsefî bir kategori olarak kalıyor, hukukun kavramı olarak değil.

(Gazeta, 220. sayı, 23.11.2007)

Dipnotlar:

* Gulag (Glavnaye Upravlenniye Lagerey: Kamplar Genel Müdürlüğü): Sovyet toplama kampları yönetimi için kullanılan bir kısaltmadır.

** Vernadski: Vladimir İvanoviç (1863 - San Petersburg / 1945 - Moskova). Yirminci yüzyılın önde gelen Rus bilim adamı. Tabiî bilimci, mütefekkir ve toplum adamı. Birçok bilimsel okulun kurucusu. Rus kozmolojisinin temsilcilerinden biridir.

http://www.nursistudies.com/turkishh/guncel.php?gid=9

Nadejda Kevorkova / Rusya

13.01.2008


Reçete: İttihad-ı İslâm

Azametli, bahtsız bir kıt'anın; şanlı, talihsiz bir

devletin; değerli, sahipsiz bir kavmin reçetesi, ttihad-ı İslâmdır.(Mektûbat, Hakikat Çekirdekleri,

s. 452)

Meşveret-i şer'iyeden aldığım ders budur: Şu zamanda bir adamın bir günahı, bir kalmıyor. Bazan büyür, sirayet eder, yüz olur. Birtek hasene bazan bir kalmıyor. Belki bazan binler dereceye terakki ediyor. Bunun sırr-ı hikmeti şudur:

Hürriyet-i şer'iye ile meşveret-i meşrua, hakikî milliyetimizin hâkimiyetini gösterdi. Hakikî milliyetimizin esası, ruhu ise İslâmiyettir. Ve Hilâfet-i Osmaniye ve Türk Ordusunun o milliyete bayraktarlığı itibarıyla, o İslâmiyet milliyetinin sadefi ve kalesi hükmünde Arap ve Türk hakikî iki kardeş, o kale-i kudsiyenin nöbettarlarıdırlar.

İşte, bu kudsî milliyetin rabıtasıyla, umum ehl-i İslâm birtek aşiret hükmüne geçiyor. Aşiretin efradı gibi, İslâm taifeleri de birbirine uhuvvet-i İslâmiye ile mürtebit ve alâkadar olur. Birbirine mânen-lüzum olsa maddeten-yardım eder. Güya bütün İslâm taifeleri bir silsile-i nuraniye ile birbirine bağlıdır.

Nasıl ki bir aşiretin bir ferdi bir cinayet işlese, o aşiretin bütün efradı, o aşiretin düşmanı olan başka aşiretin nazarında müttehem olur. Güya herbir fert o cinayeti işlemiş gibi, o düşman aşiret onlara düşman olur. O tek cinayet, binler cinayet hükmüne geçer. Eğer o aşiretin bir ferdi, o aşiretin mahiyetine temas eden medar-ı iftihar bir iyilik yapsa, o aşiretin bütün efradı onunla iftihar eder. Güya herbir adam, aşirette o iyiliği yapmış gibi iftihar eder.

İşte bu mezkûr hakikat içindir ki, bu zamanda, hususan kırk-elli sene sonra, seyyie, fenalık işleyenin üstünde kalmaz. Belki milyonlar nüfus-u İslâmiyenin hukuklarına tecavüz olur. Kırk-elli sene sonra çok misâlleri görülecek.

Ey bu sözlerimi dinleyen bu Cami-i Emevî'deki kardeşler ve kırk-elli sene sonra âlem-i İslâm camiindeki ihvân-ı Müslimîn! "Biz zarar vermiyoruz, fakat menfaat vermeye iktidarımız yok. Onun için mazuruz" diye böyle özür beyan etmeyiniz. Bu özrünüz kabul değil. Tembelliğiniz ve neme lâzım deyip çalışmamanız ve ittihad-ı İslâm ile, milliyet-i hakikiye-i İslâmiye ile gayrete gelmediğiniz, sizler için gayet büyük bir zarar ve bir haksızlıktır.

İşte, seyyie böyle binlere çıktığı gibi, bu zamanda hasene-yani İslâmiyetin kudsiyetine temas eden iyilik-yalnız işleyene münhasır kalmaz. Belki o hasene, milyonlar ehl-i imana mânen fayda verebilir. Hayat-ı mâneviye ve maddîyesinin rabıtasına kuvvet verebilir. Onun için, neme lâzım deyip kendini tembellik döşeğine atmak zamanı değil!

Ey bu camideki kardeşlerim ve kırk-elli sene sonraki âlem-i İslâm mescid-i kebirindeki ihvanlarım! Zannetmeyiniz ki, ben bu ders makamına size nasihat etmek için çıktım. Belki buraya çıktım, sizden olan hakkımızı dâvâ ediyoruz. Yani, küçük taifelerin menfaati ve saadet-i dünyeviyeleri ve uhreviyeleri, sizin gibi büyük ve muazzam taife olan Arap ve Türk gibi hâkim üstadlarla bağlıdır. Sizin tembelliğiniz ve füturunuzla, biz biçare küçük kardeşleriniz olan İslâm taifeleri zarar görüyoruz. Hususan, ey muazzam ve büyük ve tam intibaha gelmiş veya gelecek olan Araplar, en evvel bu sözlerle sizinle konuşuyorum. Çünkü, bizim ve bütün İslâm taifelerinin üstadlarımız ve imamlarımız ve İslâmiyetin mücahidleri sizlerdiniz. Sonra muazzam Türk milleti o kudsî vazifenize tam yardım ettiler. Onun için tembellikle günahınız büyüktür. Ve iyiliğiniz ve haseneniz de gayet büyük ve ulvîdir.

Hutbe-i Şâmiye, s. 59

13.01.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri