Meşrûtiyet döneminde İttihatçı hareketin içine sızarak orada kök tutan komitacılar, muhaliflerini bertaraf etmek için, hukuk dışı, kànun dışı yöntemlerle gizlice sûikast plânları kuruyor ve peş peşe cinayetler işliyordu.
Sadece 1908-18 yılları arasındaki on yıllık zaman sürecinde, sayısız gazeteci, yazar ve siyasetçi, bu tarz işlenen cinayetlere kurban gitti.
Komitacı cânilerin en belirgin maskesi ise, "vatan-millet" edebiyatı idi. Onlara göre, "Millet için fertler fedâ edilir; devlet için herşey fedâ edilir"di.
Üstad Bediüzzaman'ın tarifiyle "Pekçok sû-i istimâlata müsait" olan böylesi bir zihniyet, aynı zamanda milliyet fikrine dayalı siyasetin "zâlimane bir düstûru"nu yansıtıyordu. (Mektubat, s. 56-59)
Evet, maalesef ki, "devlet-millet" edebiyatını maske şeklinde kullanan çetelerin, komitacıların hayatta yapmayacakları fenalık, işlemeyecekleri cinayet yok.
Gaddarlıkta, zalimlikte hudut, sınır tanımazlar. Üstelik, yaptıkları her mel'ânette kendilerini haklı görürler.
Hasılı, çeteciler, geçmişte olduğu gibi gümüzde de icrâ-i faaliyet içindeler. Bunların giydikleri zırh devletçilik, yüzlerine taktığı maske ise milliyetçilik, tâbir-i âherle ulusalcılık...
Allah, devletimizi de, milletimizi de bu karanlık suratlı "sahtekâr hamiyetfurûşlar"ın şerrinden muhafaza etsin.
Sağlık
Ata Demirer'den sağlık dersleri
Aylardır sahnelerden uzak duran usta oyuncu Ata Demirer, şu sıralar en büyük sorunu olan "fazla kilolar"la azimli bir mücadele vermenin bahtiyarlığını yaşıyor.
Geçtiğimiz Pazar günkü Sabah gazetesinde röportajı yayınlanan Demirer'in, hiç kaçırılmaması ve mutlaka kulak verilmesi gerektiğine inandığımız çok önemli tavsiyeleri var. (Pazar Sabah/Şirin Sever/20.01.2008)
Hemen herkes için faydalı olabilecek hususları ihtiva eden bu röportajın çok kısa bir bölümünü burada sizlerin dikkatine sunmak istiyoruz.
Ata Demirer, fazla kiloları sebebiyle hayatı oldukça ağırlaşan, mutsuz bir hale gelen, hatta dizinden sakatlanmasına yol açan bir oyuncu olarak, bundan sekiz ay kadar önce azim ve iradesiyle harekete geçti ve bu "kötü gidiş"i bir şekilde durdurmaya koyuldu.
Doktorunun da yardımıyla, bu zaman zarfında 140 kilodan 127 kiloya inmeyi başardı. Başrı grafiği devam ediyor.
Biz de bu gayretinden dolayı kendisini tebrik ediyor ve başarısının devamını diliyerek, söz konusu röportajından kısacık bir bölüm aktarmak istiyoruz.
* * *
Soru: "Lifleriniz yırtılmıştı değil mi?"
Cevap: "Evet, bu kiloyla dizimden sakatlanınca, eklemlerim de isyan etti. Bu durum senin başına gelse, bileğin burkulur; benim başıma gelince, tendonum kopuyor. Kilo çok etkili. O zaman canıma tak dedi, 'Yeter ya böyle yaralı astronot gibi gezilir mi?' dedim. Allah insanı iyi adamlarla karşılaştırsın, bir doktorla tanıştım..."
Soru: "Şişmanlık psikolojik olarak da rahatsız ediyor muydu? Yoksa her şekilde kendinizle barışık biri miydiniz?"
Cevap: "Şişmanların hepsi 'Kendimle barışığım' yalanını söyler. Ben beyinsel olarak kendimle barışık olduğumu söyleyebilirim, ama kilo her zaman rahatsız edicidir. Normal bir insanı rahatsız eder, hayatını kısıtlar. ...Sakatlanınca, hayat felsefemi değiştirdim. Çünkü hayat kaliten, hayat standartın ve yaşadıkların çok keyifsiz hale geliyor. Aylarca yatağın içinde yattım, ayağım burkulunca... Meselâ, vücudunuzda ödem oluşuyor, o ödem normalde senin vücudunu 10 günde terk ediyor. Benimkini ise 25 ayda! Neden? Çünkü, yağlara takılıyor; yağ bırakmıyor ödemin akıntısını."
Temenni ederiz ki, kilo problemi olanlar, yakın zamanda yaşanmış bu ibretli vak'adan kendileri için önemli dersler çıkarır ve bunu hayatına aksettirmeye çalışır.
GÜNÜN TARİHİ 24 Ocak 1949
"En taşkın savunucu" Çağlar'ın tükenişi
Cumhuriyet Halk Partisi'nin "en taşkın savunucusu" olarak bilinen Behçet Kemal Çağlar, partisinden ve milletvekilliğinden istifa etti.
Çağlar, CHP yönetimine istifasını verirken de, siyasî tarihe geçen can alıcı şu sözleri sarfetti: "...En iyimseriniz, en taşkın savunucunuz olan ben, artık inancımı kaybetmiş bulunuyorum."
B. K. Çağlar'ı ye'se boğan, derin teessüre gark eden mühim bir sebep, bir gerekçe olmalıydı.
Ortada görünen en önemli gerekçe şuydu: Bir hafta önce kabine değişmiş ve yeni kabineyi Prof. Şemseddin Günaltay kurmuştu.
Bu arada, Millî Eğitim Bakanlığına da-nisbeten inançlı olan-Tahsin Banguoğlu getirilmişti.
Banguoğlu ise, "Din Dersleri"nin bundan böyle okullarda esaslı bir ders olarak verileceğini açıklamıştı.
(Bu gelişme, Meclis'teki anamuhalefet partisi olan DPnin talebi doğrultusunda yaşandı.)
İşte, Behçet Kemal'i çileden çıkartan, onu partisiyle yollarını ayıran, dahası sukûtu hayale uğratan asıl gelişme buydu.
Ona göre, hayranı olduğu ve bütün hayatını ona adadığı "Atatürk devrimleri"nden kesin olarak taviz verilmişti.
Evet, "din dersleri"nin okullara girmesi sebebiyle, 1933'te "10. Yıl Marşı"na imza atan, hatta M. Kemal için "Ata'ya Mevlüt" şiirini bile yazan bir Behçet Kemal'in üzülmesini ve adeta ümitsizlik kuyusuna düşmüş gibi kendi tükenişini ilân etmesini, herhalde anormal karşılamamak gerekiyor.
24.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|