Şehrin uzak bir yerinde gece yolculuğu
"İnsan ne kadar da aldanmıştır.
Allah'ın yarattığı
bin bir güzellik
içinde Allah'a uzaktır."
(
Seyyahın günlüğünden.)
Baharı seyretmeyeli kaç zaman olmuş. Kaç zaman olmuş kâinattan kopuk bir dünyalı gibi yaşayalı. Şu şehirde insanlar arasında bir başına kalalı kaç vakit olmuş.
Ben 'Green Valley' (Yeşil Vadi) kasabasının en büyük bankeri. Para babası. Zengini. Hani sadece kahvaltısı için onlarca hizmetçinin canla başla çalıştığı şu meşhur adam. Anthony.
Uzun zamandır içimden gelen bir hasret sesini, ilk defa dinliyorum. Kalbimin şu hayatta tatmin olamadığını ilk defa anlıyorum. Dün akşam ilk defa 40 yıldır içimde, bir yerlerde bana şefkatle seslenen bir çağrıyı dinlemeye fırsat buldum. Bunu, eve gitmek için bindiğim arabamın çalışmamasından eve yürüyerek çıkmak zorunda kaldığımda anladım.
Her gün yanından hızla geçtiğim, tozlarını, yapraklarını havaya savurduğum ağaçları, geceyi ve mehtabı seyredince anladım, her şeyin bir yaprak gibi 'hayat ağacından' düşeceğini, bütün aydınlıkların bir gün geceye dönüşeceğini. Hepsini ilk defa seyredebildiğim ağaçlardan ve gecenin dolunayından öğrendim.
Green Valley kasabasının para babası olarak değil, ebediyete doğru gitmekte olan bir fânî, bir insan olarak düşündüm bunları. Kapımda duran onlarla hizmetçilerin de, önüme sunulan mükellef sofraların da, elimi uzatarak şöyle bir gösterdiğim tüm arazilerimin de bir gün beni terk edeceğini ve bütün 'güzellik güneşleri'min batacağını bir gece yolcuğunda anladım.
Sonra düşündüm kendi kendime. Bütün bu batan ve bir gün nihayetinde biten şeylere karşı bağlanışlarım neden? Neden bütün bu faniler karşısında-ebedî dünyada kalacakmış gibi-bağlanışlarım, aldanışlarım?
Ailem, kardeşlerim, kız kardeşim Anna. Erkek kardeşim Jimmy. Hallerini sormayalı ne kadar uzun zaman olmuş.
İhtiyaçlarını karşılıyor, onlara düşen vazifelerimi yapıyorum sanmışım. Aldanmışım.
İnsan bir mideden, bir bedenden ibaret değildi ki. Düşünemedim, düşünemedim. Midenin ekmeğe, suya ihtiyacı olduğu gibi, ruhun da gıdaya ihtiyacını olduğunu. Sevgi gibi, ilgi gibi, konuşmak, derdine ortak olmak gibi, ona bir hediye almak gibi ruhları yakınlaştıran, gözlerle birlikte kalpleri parıldatan mânevî gıdalara ihtiyaçlarının olabileceğini düşünemedim. Bir ömür boyu yanı başımdakilere uzak kaldığımı göremedim.
Düştüğü yerden kalkarmış insan, tohumlardan öğrendim. Adımlarımı bir gece yolculuğundan aydınlık bir sabaha yönelttim. O gece eve vardığımda herkes merakla beni bekliyordu. Hizmetçiler, ailem hepsi kapının önündelerdi. Bekçiye selâm verdim. Adamcağız şaşırmış olmalı. Şimdiye kadar yüzümüzü hiç güldürmemiştik ki garibana. Neyse o da bir tebessüm etti. Eminim bu gece bu tebessümün sevinciyle birkaç sıkıntısını daha unutur, yatağında bu akşam daha bir rahat uyur.
Ailem kapıda karşıladı beni. Arabasız gelişime şaşırdı tabiî hepsi. "Boş verin." dedim. Gelin şöyle bakalım. Ailece bir muhabbet edelim. Annem, kız kardeşim Anna, erkek kardeşim Jimmy ve ben, kısacası bizim aile uzun uzadıya bir sohbet ettik. Annem, benim çocukluk hatıralarımı anlatırken, suskun bir çocuk oluşumdan, kız kardeşimin ördüğü patikten, annemin bizi tarlaya götürüp pınar suyu kenarında hazırladığı pikniklerden, babamın hepimizi kucaklayarak 'Sizler benim her şeyimsiniz, bir nevî dünyadaki cennetimsiniz' deyişinden bahsederken gözümüzde parlayan o sevinç ışıltısını bir görmeliydiniz. Hepimiz yıllardır susadığımız buluşmanın mutluluğuyla içimizi birbirimize dökmüştük. Aile olmanın lezzetini uzun yıllardan sonra ilk defa yeniden tatmıştık.
Sohbeti bitirmiştik. Seher vaktinde güneş doğmadan hazırlanmalarını söyleyerek gecenin güzel haberini onlara vermiştim. Nereye mi? Uzun yıllar önce babamızın bizi götürdüğü pınar başı tepesinde güneşin doğuşunu seyretmeye. Neyle mi gideceğiz? Arabayla değil. Yine eskisi gibi, at arabasıyla.
Gece, aydınlık düşüncelerin hülyasıyla geçmişti. Hepimiz yıllardır yaşayamadığımız, hasret kaldığımız bir buluşmanın heyecanıyla uykuya daldık.
Sabahleyin köy yoluna çıkmak için at arabamıza bindiğimizde buna en çok şaşıran hizmetçilerimizdi.
"Hayırdır Efendim, arabayla gitmeyecek misiniz, işe gitmek için saat kaçta alayım sizi?" diye emir bekliyordu hepsi.
"Bugün işe gitmeyeceğim, çok önemli bir toplantım var! Bir günlüğüne önemli bir seyahata çıkıyorum."
Esasında bu uzun bir seyahatti. Bir gün içinde yaşanan ebedî bir seyahat . Adı: Aydınlığa yürüyüş.
Piknik için her şey hazırdı... Hatta balık tutmak için oltalarımız bile hazırdı. Ne de olsa az balık tutmamıştık hani. Atların başına kardeşim Jimmy geçmişti. Eskiden beri atlara binmeyi çok sever. Uzun zamandır şehir hayatı onu bu zevkli alışkanlığından öyle bir koparmıştı ki, şimdi özlemini heyecanla gideriyordu. Hatta bu sabah atların yemini bile o vermişti. Buna en çok şaşıranlar ise yine hizmetçiler.
İşte yola çıktık. Bizim buralar ne kadar da değişmiş görmeyeli. Etraf kocaman ağaçlarla, bağ, bahçeyle dolmuş. Dağların kokusu ise eskisi gibi, manzara enfes.
Buralar bizim çocukluğumuzun geçtiği yerler. Bizim çiftliğin çobanlarıyla beraber koyun otlattığımız yerler.
Dalından meyve koparmayı, meyveyi dalında yemeyi ne kadar da özlemişim. Bir ara durup bu özlemimi giderdim, koynuma doldurup elmaları, aileme kendi elimden ikram ettim. Yol boyu yediğimiz elmalar mutluluğumuza şahit.
İnsan sabahın tazeliğinde ayrı bir ruhla yürüyor. En saf ve en temiz hâliyle o eşsiz yaratılışı, şu sanatlı varlığı taze taze okuyabiliyor, düşünebiliyor.
Yüce yaratıcının kâinatın her bir yerinde serdiği eşsiz güzellikleri seyredebilmek için en güzel vakti seher vakti olsa gerek. Hilkatin, varlığın seyredileceği en güzel zaman. Evvel zaman. Sabah.
Bu tazelikler arasında, güneşin en taze ânını seyretmeye başladık. Geceleyin batanlardan sonra, günün nasıl da doğduğunu merakla seyrettik.
Batıp gidenlere bel bağlamamayı, geçici aydınlıklara aldanmamayı ailece seyredip bu mesele üzerine sohbet ettik. Ve her geceden sonra bir sabahın geleceğini de yine bu sabah seyrinde farkkettik. Ümitli olmayı. Ümidimizi kesmemeyi. Düştüğümüz yerden kalkabilmeyi hep bu sabah güneşinden öğrendik. Ve aydınlanmak için yüzümüzü güneşe dönmeyi yine bu seher vaktinde, ailece öğrendik. Ve sarıldık birbirimize...
Güneşi şahit koşarak...
Batıp gidenleri sevmeyeceğimize, Allah'tan ümidimizi kesmeyeceğimize söz verdik!
Biz Green Valley kasabanın soylu ailesi.
Sadece kahvaltısı için 10 hizmetçi çalışan aile.
Şimdi şehrin uzak bir yerinde,
Allah'a yakın yaşıyoruz muhabbetle.
|