Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 24 Ocak 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Dizi Yazı

Mustafa Özcan

Mekke Kilisesi'nden Papa Muhammed'e

Dünden devam

Öğlen tatilinin geçmesinden sonra Buna Vakfı için gerekli olan yatak ve yastıkları tedarik ediyoruz. Ardından, Papa Muhammed için günlük geçimini temin edecek bir telefon kabini alıyoruz. Pazar günü Abdullah Mangala ile ilişkimizi kesiyoruz. Şimdi Mustafa ve İzzet beylerin partneri olan CONADHİ ve başkanı Ali Titumba Omari ile birlikteyiz. Grup halinde geziyoruz. Kurban meselesi de kalmadığından kendimizi rahat hissediyoruz. O gün Ali Titumba Omari Bey bir resepsiyon vermişti. Daha doğrusu akşama davetliyiz ve davetiyeleri matbu halde getirdi. Ciddi çalıştığı her halinden belli. Yine de büyük bir yoğunluğumuz var. Birkaç işi birden bitirmemiz lazım. Önce, Buna Vakfı'na uğruyoruz. O gün onlara yatak ve yastık alındı ve ertesi günü de elbiseler alınacak. Pazartesi günü gündüz saatlerinde dönüş yolculuğumuz başlayacak. Bundan dolayı birçok işi birden bitirmek durumundayız. Buna Vakfı 1997 yılında kurulmuş. Daha doğrusu, 1997 yılında iç savaş ortamında ailelerin sağa sola kaçışmaları sonucunda birçok çocuk da ortalıkta kalmış. Bunların barınması için hayır ehli böyle bir vakfı kurmayı gerekli görmüşler. Hidayet Camii'nin civarına kurulmuş. Dönüş günü tam yanındaki bir Kinşasa evini merak ettik ve evin sahibinden izin alarak içini ziyaret ettim. Bahçeli ve bakımlı bir ev. Dışarıdan bir şeye benzemiyor ama içi mükemmel. Müstakil Arap evlerine veya Şam evlerine çok benziyor. Hoşumuza gidiyor. Bir yerde Buna Vakfı'ndaki sefalet diğer tarafta da yandaki ev birbiriyle son derece uyumsuz. Buna Vakfı'nda 5 çeşit çocuk barınıyor. Bunlardan bir kısmı kimsesiz çocuklar diğer kısmı sokak çocukları. İç savaş sebebiyle aile dağılmalarının sonucu ortalıkta kalan çocuklar. Yetimler ve bir de çocuklarına bakamayacak ailelerin bıraktıkları çocuklar. İale, iaşe ve ibatelerine bakamayan aileler de çocuklarını böyle bir vakıf çatısı altına bırakmayı yeğliyorlar. Çocukların yeme, içme, barınma ve okul masrafları oluyor. Bunları hayır sahipleri karşılıyor. Derme çatma bir yer. Burası, Buna Kimsesizler Yurdu olarak da anılıyor. Bu yetimhanede 135 çocuk kalıyor. Yetimhanenin içinde biraz dolaşıyoruz. Yaşlarına göre barınakları ayrılmış. Büyük çocuklar biraz daha müstakil odalarda yaşıyorlar. Bölümleri geziyoruz özellikle de küçük çocukların kaldığı geniş odada yatak ve yastık ve buna benzer ihtiyaçların olduğunu gördük. Daha büyük çocukların odasına girdiğimizde odaların bazılarında Che Guavera'nın posterini görüyoruz. Afrika'da Che Guavera gerçekten de bir efsane ve çok seviliyor.

EGLİSE MECCA-MEKKE KİLİSESİ

O gün Kinşasa sokaklarında gezerken cadde kenarında süslü bir yapı ve Eglise Mecca diye bir ibare görüyoruz. Tam da Kinşasa'nın ana caddesi üzerinde. Eglise Mecca ibaresinin ne anlamına geldiğini soruyoruz. Şoförumuz ve aynı zamanda imam olan Halfan fazla kurcalamak istemiyor ve Mekke Kilisesi diyor. Geçiştirmeye çalışıyor. Biz de üsteliyoruz, 'Burada Mekke kilisesi diye bir şey mi var?' diye soruyoruz. Bu İslam'a hakaret teşkil etmez mi? Halfan kaçamak cevaplar veriyor ve işin özüne inmek ve girmek istemiyor. O da haklı. Burada Müslümanlar azınlıkta ve halkın yüzde 80'i belki de daha fazlası Hıristiyan ve gayri müslim. Mekke Kilisesi'nin önünden birkaç kez geçiyoruz ve meraklı gözlerle tarassut ediyoruz. Oradan da tavsiye üzerine Kinşasa Müslümanlarının tarihi liderini evinde ziyaret edeceğiz. Kinşasa'nın en kıdemli Müslüman lideri. Yılar önce İslami çalışmaların temelini atmış. Kenar sokaklardan birisine giriyoruz. Sokak ortasına geldiğimizde gittikçe yükselen bir ses kulağımızı tırmalıyor. Sanki Şevki Yılmaz konuşuyor gibi. Ateşli bir hatip olduğu belli ve sesi dışarıya aksediyor. Pek ihtimal veremiyoruz, düğün dernek zannediyoruz. Beraberinde bulunduğumuz arkadaşlara bu yüksek sesli konuşmaların ne anlama geldiğini soruyoruz. Öyle ilginç ki, dinleyiciler yolun tamamını kaplamışlar. Tam bir trans halindeler. Gözlerinden yaşlar boşanıyor. Neredeyse geçmekte zorluk çekiyoruz. Ama dışarıda da sandalyeler var ve bu sandalyelerde de dinleyiciler oturuyorlardı. Sorduğumuz arkadaşlar buranın bir kilise olduğunu ve ateşli konuşan kişinin de papaz olduğunu söylüyorlar. Sokak ortasındaki kilise kalabalığını arkada bırakarak Müslümanların ilderinin evine doğru ilerliyoruz. Burada kanalizasyonlar açıkta akıyor. Bazen pratik bir şekilde annelerin çocuklarını sokak ortasında sabunla birlikte yıkadıklarını görüyoruz. Neticede İslami faaliyetlerin doğduğu eve doğru varıyoruz. Vardığımızda içi bir miktar eski eşya ile dolu bir odaya buyur ediliyoruz. Daha doğrusu Halfan ve diğer arkadaşlar buyur ediyor. Garibimize gidiyor kimse bizi karşılamıyor. Nedenini anlatıyorlar. Papa Muhammed Bin Bou felç geçirdi ve vücudunu hareket ettirmekte güçlük çekiyor ve kimsesi de yok. Kinşasa Kliği de bu gibi zevatla ilgilenmiyor diyorlar. Mahzun oluyoruz. Gerçekten de biraz sonra karşımıza geliyor. Adam gerçekten iki büklüm vaziyette ve yürümekte zorluk çekiyor. Biz de onun için bir telefon kabini almayı kabul ediyoruz ve bununla telefon kartı falan satmasını ve bununla hayatını idame ettirmesini teklif ediyorlar. Biz de böyle bir insana hizmetten zevk alacağımızı söylüyoruz. Papa Muhammed Bin Bou, 70 yaşlarında gözüküyor. Felçten sonra tedavi olmuş ve tedavisi devam ediyormuş ve biraz toparlanmış. Halfan ve beraberindekiler: "İslam toplumu olarak büyüklerimizi ve Papa Muhammed gibilerini unuttuk" diyor hayıflanıyorlar hasretle ve nedametle.

PAPA, BABA DEMEK

Burada 'papa' ismi baba anlamına geliyor ve çok tutuluyor ve kullanılıyor. Mekke Klisesi'nden çıktıktan sonra Papa Muhammed diye bir İslami liderle tanışmamız ancak Afrika tarzı özelliklerle açıklanabilir. Burada peder veya kilise papazlarına da papa ve sevilen müslüman liderlere de papa diyorlar. Hatta Şabani ikide bir bana 'ebeti' diye hitap ediyordu ve ben bir anlam veremiyordum. Meğerse burada Papa büyük bir şan ve sıfat. Fransızca kullanan 'papa' diyor, onun karşılığı olarak Arapçada da 'ebeti' diyorlar.

Eglise Mecca'dan sonra Papa Muhammed ismindeki bir İslami liderle karşılaşmamız bizim de taaccübümüze gitti. Papa Muhammed'in yanında iken beraberimizdekiler Kinşasa'lı Müslümanların ihtiyaçlarını anlattılar. Özel Müslüman mezarlıkları olmadığından cenazeler karışık olarak defnediliyormuş. Burada kitap satan bir dükkan göremedik. İslami eserler de bundan nasiplerini alıyor. Sadece Hidayet Camii önünde Ebu'l Hasan en Nedevi'nin bazı küçük boy kitaplarıyla yerel dillerde veya Fransızca bazı kitaplar görebiliyoruz. Ama kitaplar çok az ve çok yıpranmış durumda. Burada her türlü kitaba ihtiyaç var. Müslümanların gazetesi, dergisi yok. Ülkede 30 kadar günlük gazete var ama Müslümanlara hitap eden tek bir gazete yok. Kur'an-ı Kerim'in orjinaliyle birlikte Fransızca çevirisinin de yokluğu çekiliyor. Bazen internet siteleri açıyorlar ama devamını getiremiyorlarmış. Devletin getiridği ağır vergiler sebebiyle kimse bu tarz kurumları çalıştıramıyor. CONADHI'nin Başkanı Ali Titumba Omari, Tamtam diye bir radyo kurmuş ve gerekli cihazları da almış ama vergi yükünden ve finans eksikliğinden dolayı çalıştırmakta güçlük çekiyormuş. Abdurrahman Azadi Şeyh Cündi gibiler de aynen Papa Muhammed'in akibetini paylaşıyorlar. Bîkes ve sahipsizler.

Papa Muhammed'in huzurunda gelmiş geçmiş İslam Cemiyeti'nin başkanlarının adlarını öğreniyoruz. Şeyh Amrani Cum'a, Şeyh Hasan Sabit, Tamui Abadi, Cemal Lumumba ve Mudilo Vamalemba ve sonuncusu da Abdullah Mangala. Bu bölgeyi Halfan'la birlikte dolaşıyoruz. Ama Halfan benzini şişe ile alıyor ve aracının lastiği neredeyse yok. Bundan dolayı çakur çukur yollarda beynimiz tavana vuruyor. Invest Oteli'nin bahçesinde Mercedes marka araçları seyre dalıyoruz. Baktık ki, lastikleri farklı farklı. Kongo şartlarında ne bulmuşlarsa onu takmışlar. Ama Mercedes'ten de vazgeçmiyorlar. Bizim bazı gurbetçilerimizin Porsche marka araç alıp da benzin yerine otogaz sistemi takmaları gibi.

DUL KAMPI

Afganistan'ın Sovyet işgali günlerinde Meral Maruf'un gündeme getirdiği bir dullar kampı hikayesi vardı. Yıllar yılı Afgan cihadı dullar kampı ile anılmıştı. Pazar günü böyle bir dul kampına veya cemiyetine gittik ve et dağıttık. 70 dul kadını himayesi altına almış. Dullar cemiyetini tantanalı bir isme sahip olan Hace Hamide Binti Ramazan idare ediyor. Kızı da Kitumani yetim okulunu tedvir ediyordu. Hace Hamide'nin kızının ismi de yine mutantan ve kafiyeli: Yegula Fatuma Musangela. Bayan Musengela'nın kocası da Kinşasa Kliği'nden Doktor Musa'nın yardımcılarından birisi. Hace Hamide de Kinşasa imamlarından birisiyle ikinci evliliğini yapmış. Hace Hamide ile Al-i Maktum külliyesinde verilen resepsiyonda da karşılaşıyoruz. Oruçlu, iftar olması için akşam ezanını bekliyordu. İlk geldiğimiz gün de Abdullah Mangala ve Doktor Musa da oruçlu olduklarını söylemişler ve bizim soframıza oturmamışlardı. Fatuma peşimizi bırakmıyor. Cumartesi ve pazar günleri otelimize gelerek projeler sunuyor. Fakat bu projeler oldukça tuzlu ve lüks. Yetimhane için bir teklif sundu, 160 bin dolar civarında. Velhasıl Kinşasa Kliği bulanık bir grup. Projeleri de öyle. Burada postlar sanki taksim edilmiş. Hace Hamide'den 70 dul kadına baktıkları bilgisini alıyoruz.

Devam edecek

Mustafa Özcan

24.01.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (23.01.2008) - Kinşasa'yı özgürce dolaştık

  (22.01.2008) - Kongo'da iyi niyet başa belâ

  (21.01.2008) - Ortalama ömür 50 yıl

  (20.01.2008) - Kurban kültürü yaygınlaşmalı

  (19.01.2008) - Sarkozy olumsuz propaganda yapıyor

  (18.01.2008) - YARDIM YERİNE YATIRIM YAPILMALI

  (17.01.2008) - Afrika'da misyonerler oldukça etkili

  (16.01.2008) - Batının soykırımları unutulmasın

  (15.01.2008) - İstikbal, Afrika'da da İslâmındır

  (14.01.2008) - Kongo'da bir bayram sabahı

 

 Son Dakika Haberleri