Dünden devam
ABDULLAH MANGALA İLE HESAPLAŞMA
Cumartesi günü rehberimiz olan Şabani sanki bizi oyalamakla görevlendirilmişti. Sanki ifadesi sözgelimi. O günlerde Abdullah Mangala'yı cepten arıyoruz ama ulaşamıyoruz. Musa ile hiç görüşemiyoruz. Sanki yer yarıldı içine girdiler. Araca el koyan polis şefini cezalandırmak için temaslarda bulunduğunu ileri sürüyorlar. Yokluğuna dair rivayetler muhtelif. Velhasıl adam yok. Bizim işler de habire aksıyor. Cumartesi günü mezbahaneye gideceğimize Yetim Okulu dönüşünde önce onun evine uğradık. Niye geldiğimizin yine izahatı yok. Bize polis kordonunda ayrıldığımız Yetim Okulu müdiresiyle buluşma adresi olarak Musa'nın evinin seçildiğini söylüyorlar. Akşamleyin otele çağırdığımızda artık yüzleşme saati gelmişti ve Musa'ya 'Cumartesi günü olanların izahı yok' diyorum. Resmen kaçırıldığımızı ve oyalandığımızı anlatıyorum. Musa diyecek bir şey bulamıyor. Bu hallerde beyaz adamın yüzü kızarır. Siyah adamlar da bir başka şekilde siyahlaşıyorlar. O gün Musa ile Şabani renkten renge girdi ve renkleri iyice koyulaştı. Cumartesi günü vakit kaybımızın sebeplerinden birisi de dönüş biletlerini Etiyopya Havayolları'ndan teyid etme çabalarımızdı. Boşuna vakit kaybetmiştik. Bunun için de önce Kenya Havayolları'na uğradık boşu boşuna ve bu da oyalama taktiği olabilirdi. 12 sularında Etiyopya Havayollarına gittik zaten tatil günü olduğundan kapalıydı. Zaten Hıristiyan ülke olduğundan Noel öncesi günler hep tatil geçiyordu. Burada da maşallah tatil bolluğu var. Deliye hergün bayram, fakire de hergün tatil. Bu olaylardan sonra filmi geriye sararak biraz Abdullah Mangala'yı düşünmeye başladık. Özellikle de büyükelçilikteki görevlilerin onunla ilgili yorumlarını tekrar muhakeme ettik. Gerçekten de ilişkiler yumağını genişleterek güç devşirme peşinde olan birisiydi. Sözleri ve ifadeleri de güven vermiyordu. Ve Şabani, 'Doktor Musa'nın cumartesi günü eşini Kenya'ya uğurladığını söylerken Abdullah Mangala bilâhare onun Kabila ile birlikte bir toplantıda olduğunu söylemişti. Hava atmayı da seviyorlardı. Kendisine 'Doktor' diyen Musa, Mustafa Erşahin'e el'an milletvekili olduğunu da söylemişti. Adamlar bu ülkelere özgü gerçek birer profesyoneldi. Zaten Parlamento'da iki milletvekili varmış. Ama onu tanıyanlar geçen dönemin yani 'ex/sabık' milletvekili olduğunu söylüyorlar. Adamlar tutarsızlıklarını yalanla kapatmaya çalışıyorlar. Abdullah Mangala'nın durumu bana yıllar önce okuduğum bir gazete haberini hatırlattı. Nijerli birisi Pakistan'a gelmiş ve ülkesinde bakan olduğunu söylemiş ve birkaç gün üst düzey personel olarak devlet konuk evinde krallar gibi ağırlanmış ve ardından da Pakistan'dan ayrılmış. Sonra yapılan temaslarda ve tahkikatta Nijer'de öyle bir bakanın olmadığı ortaya çıkmış. Pakistanlı yetkililer saçlarını başlarını yolmuşlar. Bizim Musa da o hesap. Bu manzaralarla karşılaştığımda hep Zembla'nın serüvenleri ve kalleş tiplemeleri ve kötü karakterleri aklıma geliyor. Sanki bu manzaraların Zembla'ya uyarlanmış hali gibi. Böyle bir ülke ile devlet fonksiyonları olmayan Somali de bile karşılaşmamıştık.
SONUNDA ÖZGÜRÜZ
Cumartesi günü partnerlerimizle bütün maddî ve manevî bağlarımız kopmuştu. Şabani'den biletlerimizi istedik ve onları salâvatladık. Ertesi günü artık onlarla birlikte değiliz. Şabani ve Doktor Musa'dan kötü bir şekilde ayrıldık. Tarafsız insanlara Cemal Lumumba ile Mangala'yı sorduk. Cemal Lumumba'nın su katılmadık sahtekâr olduğunu söylediler. Komünist dönemdeki Bulgaristan Müftüsü Nedim Gencev benzeri birisi olarak tarif ettiler. Veya yine komünizm devresinde Özbekistan Müftüsü Şemseddin Babahanof gibi birisi. İzahtan vareste bir kişilik. Abdullah Mangala için ise 'Bir şeyler yapmak istiyor ama çevresi bozuk kişilerden müteşekkil ve bunlardan mürekkep bir kliğin içinde' dediler. Sonra bu yorumu da tahlil ettiğimizde bunun da iyimser bir değerlendirme olabileceğini görüyoruz. Daha sonra tanıştığımız gerçekten de feragat ve fedakârlık timsali Halfan gibi imamlar onların Kinşasa kliği veya çetesi olduklarını söylediler. Anlattıklarımız hiç gariplerine gitmedi. Biz de zaten Abdullah Mangala ve ekibiyle alâkalı olarak gerekli yerleri bilgilendirmeyi üzerimize bir vazife bildik. Zira temsil sıfatları sebebiyle birçok ciheti kandırma ve dolandırma ihtimalleri vardı.
MANGALA İLE ARAMIZ BOZULDU
Muslim Community başkanlığı ve üyelikleri beş yılda bir seçiliyormuş. Abdullah Mangala seçileli dört yıl olmuş sadece bir yılı kalmış. Daha sonraki temaslarımız sırasında anladık ki Kinşasa Kliği ekibin dışındakileri dışlıyormuş. Zaten imamlar hiçbir cihetten maaş alamıyorlar. Gelen yardımlar da Mangala ve ekibinin arasında kara bir delik gibi kayboluyor. Tezgâhı muhkem kurmuşlar. Cumartesi gününden sonraki ilişkilerimiz bir İngilizce deyimde olduğu gibi 'broke confident bridge' olmuştu. Yani güven köprüsü yıkılmış ve kırılmıştı. Burada tek tesellimiz teberru sahiplerinin ve temsil ettiğimiz kurumun hak ve itibarlarını korumak için hiçbir mücadeleden kaçmayışımız idi. Ve bunların foyasını meydana çıkarmanın en büyük iyilik olduğunu düşünüyorduk. Belki terslikler yaşamıştık ama bu tersliklerin sonucunda tabir caizse Mangala ve adamlarının foyasını tamamen ortaya çıkarmıştık. Gelecekteki zararları önlemiştik. Mangala, Kinşasa'da olsaydı ve her şey iyi gitseydi onların olumlu imajlarına bir dikiş de biz atmış olacaktık. Yanlış imajı besleyecektik. Böylece iyi imajıyla gelecekte hayır kurumlarına ve hayır sahiplerine vereceği zararı önceden belirlemiş ve muhtemel zararlarını önlemiş olduk. Zararın ve tahribatın hacmini erken teşhisle asgariye indirmiştik. Bizi teselli eden husus da buydu. Böylece insanlar hakkında iyi veya kötü peşin hükümlerin ne kadar zararlı olduğunu ve özellikle de yaşadığımız ahirzaman diliminde bir kez daha fark etmiş olduk. Sonra Mangala'nın anlattıklarını yeniden tartmaya başladık. Arapların himmetsizliğini vesaire. Burada sağlam muhatap bulamazlarsa Araplar ne yapsınlardı! Dolayısıyla tek yanlı dinlemeler de insanı yanlışa sürükleyebilir.
Pazar günü ilk defa Kinşasa Kliğinden yakamızı kurtarıyor ve kendimizi bağımsız hissediyoruz. Adeta onların tarafından kafeslenmiş gibiydik. Bize at gözlüğü takmışlardı. Bizi istediğimiz yerlere değil arzu ettikleri ve kendileriyle akredite olan yerleri gezdiriyorlardı. Pazar günü ilk defa bağımsız bir şekilde şehrin en büyük camisi olan Hidayet Camii'ne gidiyoruz. Yine civarında bulunan Buna Vakfı'nı geziyoruz. Gerçek yetim çocuklarıyla karşılaşıyoruz. Kinşasa'yı geziyoruz. Bu arada ikindi vakti Mangala'yı telefonla arıyorum ve gelip gelmediğini soruyorum. Karşılıklı olarak birbirimize soğuk davranıyoruz. Bize biletleri onaylatıp onaylatmadığımızı soruyor. Pazar günü yine Etiyopya Havayollarına gidiyoruz ve biletlerimizi onaylatmaya çalışıyoruz. Ama nafile. Noel sebebiyle kapalı ama havaalanından biletlerimizi biniş öncesi onaylatabileceğimizi söylüyorlar. Mangala ise önemini ispat için önceden onaylatılması gerektiğinde ısrar ediyor. Zaten dönüş öncesi uçuş bilgilerini ve teyidlerini almış olarak bize geldi. Galiba bu yolla imajının bir bölümünü tamir etme niyetinde.
ÖĞLEN ÇALIŞMAK YASAK
Pazar günü Mustafa ve İzzet Beylerin partnerleriyle birlikteyiz. Özellikle Halfan'ın munisliği hiç gözümüzden kaçmıyor. Birlikte Buna Vakfı'nda kalan yetimler için yatak, yastık ve yorgan almak istiyoruz. Bunun için birlikte çarşıya çıkıyoruz ve Kartal model bir araç görüyoruz. Muhammed Yasir Düzcan bayağı heyecanlanıyor. Yanımda Kongo için azımsanamayacak bir miktar dolar olması da bu güvensiz ülkede beni tedirgin ediyor. Çarşıda uzun cellabiyeleriyle bazı Arapları görüyoruz, tanıdık gibi geliyor. Yine BM Barış Gücü askerlerini görüyoruz. Bunların Tunuslu oldukları söyleniyor. Depoyu andıran bir alış veriş merkezinden yatakları alırken öğle oluyor ve gong çalıyor. Meğerse öyle tatilinde çalışmak ve alış veriş yapmak yasakmış. Tabiî ki seyyarlar hariç. Ve oradan geçen bir seyyar satıcı kadından muz alıyor ve vaktimizi öyle değerlendiriyoruz.
Devam edecek
|