Mevcut AKP hükümetinin Türkiye dışındaki icraatlarında, olumlu bulduğumuz "Medeniyetler Projesi"ni, henüz müşahhas bir meyve vermemiş olsa da, müsbet bir adım olarak değerlendiriyoruz. Başbakanın bu proje münasebetiyle Madrid çalışmaları esnasında "ağzından kaçırdığı" cümlelerin tesettür karşıtlarına kuvvet vereceğini kendisi de bilemiyordu. Bir "sürç-ü lisan" olarak değerlendirmek istiyoruz. Zira aksinin ne akıllıkla ve ne de samimiyetle bağdaşmayacağını herkes biliyor.
Dünyanın küçüldüğünü, Türkiye'deki din ve insanlık karşıtlarının stratejilerinin Avrupa merkezlerinde detaylıca izlendiğini ve AKP'ye rey veren milyonların inkisar-ı hayallerinin, Türkiye karşıtlarınca global güç merkezlerine servis edildiğini başbakan bizden daha iyi bilir. Gazetecilere "siyasî simge" ile "başörtüsünü" yanyana getirmesinin, karşıtlarının sıkıştırmaları neticesinde, yanlışlıkla ifade edildiğine inanıyoruz.
Tesettür düşmanlığının, Avrupa'da semavî din düşmanlığıyla "eş zamanlı" olduğunu hepimiz biliyoruz. Bilhassa Freud ve yoldaşlarının dinsizlik adına açtıkları "ahlâksızlık çığırındaki"lerin "kadın hak ve hürriyetleri sloganlarıyla" paralel olarak kadın bedenini teşhir ile birlikte "tesettür düşmanlığının" ortaya çıktığını, tarihteki belgeler de tasdik ediyor. Kuzey Avrupa ve Galiçyalı olan dinsiz feylesofların başlattıkları "semavî ahlâk prensiplerini tahrip" hareketinin, aynı zamanda Osmanlı coğrafyasında da yankı bulduğunu biliyoruz. Bilhassa Selanik, İzmir ve İstanbul'da yayınlanan magazin dergi ve gazeteleri de H. Cahid, Hüseyin Rahmi ve A. Cevdet gibi din terbiyesi karşıtlarının yazıları, kanaatimizi pekiştirir. Cumhuriyet Türkiyesi'ndeki uygulamalar, Kuzeyli feylesofların Avrupa ve Bolşevik Rusyası'ndaki uygulamalarının yansımalarıdır. Kısmen tesettürlü Hıristiyan kadını da baştan çıkarmayı hedefleyen bu hareketin tahribatı 1937'lere kadar sürer. Savaşın ayak seslerini işiten dinsizlik ve sefahatin temsilcileri, evvelâ Kuzey Avrupa'yı ve daha sonra Avrupa'yı terk ederler. Çok gariptir ki, aynı tarihlerde genç Cumhuriyet, Bediüzaman Hazretlerini Eskişehir Hapishanesinde "Tesettür Risâlesiyle" alâkalı olarak sorgulamaktadır. Çok partili dönemlerde Demokrat ve Adalet Partili hükümetlerin kısmen kaldırdığı tesettür yasağını, Türkiye'de ihtilâl yapanlar yeniden hortlatacaklardır. 28 Şubat'ın diktatörlük derecesinde hortlattığı bu zulmün, maalesef geçen bunca zamana kadar bitmemesi, işbaşına gelen hükümetlerin meselesidir. Millete rağmen ihtilâlcilerin zulmüne ortak olmuşlar ve
oluyorlar.
Tesettürün siyasî bir simge olmadığını tüm dünya biliyor. Semavî dinlerin tümünde bulunan tesettürün fıtrî olduğuna dair çok yazılar yazıldı. Tesettüre bürünmüş bir buçuk milyarlık İslâm âlemindeki kadınlar hangi siyasî partinin simgesini taşıyorlar? Tesettür yüzünden kadınlarımıza yapılan zulmü sona erdirme teşebbüsünden dolayı başbakanı yine de kutluyoruz. Yalnız önemli bir soru var zihinlerde; Başbakan milleti arkasına aldığından dolayı mı bu çıkışı yapıyor, yoksa şimdiye kadar kader birliği yaptığı Amerikalı neocon ve neoliberallerin dostluk vaadinden dolayı mı harekete geçti? Şayet ikincisi doğru ise, dinsizlerin dindarlara karşı hiçbir zaman vaadlerinde durmadıklarını belirtmek istiyoruz. Ayrıca Avrupalı bütün neocon ve neoliberallerin tesettüre düşman olduklarını, bazılarının bu istikamette yerel ve genel parlamentolarda "yasaklanması için kanun maddesi" hazırladıklarını hatırlatmak istiyoruz. Hayır, şayet millete dayanıyorsa, istifa dilekçesini elinde tutarak yoluna devam etsin. Merhum Özal gibi, yasağı katmerleştirecek teşebbüslerde bulunursa da millet başbakanın işini bitirir. Görülen o ki, ya AKP hükümeti mesnetsiz yasağı bitirecek, veyahut da tesettür yasağı AKP iktidarını indirecektir. Garip zamanlara giriyoruz.
25.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|