Ankara geçen haftayı Başbakan'ın son "başörtüsü çıkışı" tartışmalarıyla geçirdi. Erdoğan'ın "Yasak bir cümle ile çözülür; CHP olmazsa MHP ile de olur" beyânının ardından, 28 Şubat "postmodern darbe"nin siyasî aktörü Anasol-M koalisyonunda başörtülü milletvekilinin başını açtırma imajından kurtulmaya çalışan Bahçeli'nin, "bir cümlelik" Anayasa'nın 10. maddesini derhal değiştirme teklifi, iktidar partisini zora soktu.
Başta AKP adına yeni anayasa taslağı hazırlamakla görevli Prof. Dr. Ergun Özbudun ve Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu olmak üzere, iktidar partisi yetkililerinin "MHP'nin önerisinin bir yenilik getirmediğini ve başörtüsü yasağını kaldırmayacağını" açıklamaları bunun göstergesi.
Nitekim toplanan AKP MYK'sinde MHP'nin teklifinin önce "olumlu bir yaklaşım" olarak görülüp, peşinden "yetersiz" denilmesi; bizzat grup başkanvekillerinin ifâdesiyle, "sorunu çözeceği konusunda kuşkular var" denilerek yasağın bir defa daha "yeni anayasa"ya havale edilmesiyle ilk kırılma işâretleri oluyor.
Her fırsatta önüne çıkan, "ürkek değil erkek politikalar" sözünün altında kalan MHP'nin de âdeta "bizden bu kadar" deyip, "teklif var, ısrar yok" diye önerisinde diretmesi, kanunsuz ve keyfî başörtüsü yasağını "kanun"la çözmenin tekrar çıkmaza girdiğinin sinyalini veriyor.
Doğrusu, baştan beri başörtüsünde çekingen ve "neme lâzımcı" davranan AKP siyasî iktidarı, bir dizi zikzak çizdi. Bizzat Başbakan Yardımcısının ifâdesiyle, başörtüsü "Türkiye'de yüzde bir buçuğun meselesi" olarak görüldü. Sıkıştıklarında ise, "yasal yasak var" diyerek yasadışı yasağa sığındılar; hep "mayınlı" gördükleri araziden uzak kaldılar.
Başbakan, sırf başörtülü oldukları için, kaymakam ve millî eğitim müdürlerince törenlerde sahnelerden indirilen, ödülleri verilmeyip geri çevrilen mağdurlara tesellî telefonlarıyla yetindi.Gelinen noktada Erdoğan'ın, "İnşallah sonucu olumlu olur" deyip, üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılması için yeniden "ceza hukukuna ve genel adaba aykırı olmamak üzere üniversitelerde kılık kıyafet serbesttir" ibâresinin anayasa konulmasına yönelmesi, siyasî iktidarın, hiçbir yasaya dayanmayan yasadışı yasağı çözmede saplandığı yanlışlığı bir defa daha ele veriyor.
Çünkü "MHP'nin teklifi" ve hatta AKP'nin anayasaya ekleyeceğini söylediği sözkonusu ibâre, "kamu hizmetlerinde yararlanmada eşitlik ilkesi"ni esas alıyor. Zaten daha önce Anayasanın 10. maddesinde yer alan, "devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uymak zorundadır" hükmüne, "her türlü kamu hizmetlerinin sunulmasında ve bunlardan yararlanmasında" cümlesini ekliyor.
Ve bu durum, yasa yapma yetkisi olmayan ve "gerekçeleri" hiçbir suretle "yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde yorumlanamayacak" Anayasa Mahkemesi'nin, başörtüsünü yasaklama "bahaneleri"ni ortadan kaldırmıyor. Zira Prof. Özbudun'un da belirttiği gibi, Anayasa Mahkemesi'nin "yasaklamaları", "anayasanın eşitlik ilkesine aykırılık"tan değil, "laikliğe aykırılık"tan konulmuş. Yasakçılar da "laiklik ilkesi" bahanesiyle hiçbir yasa olmamasına rağmen tepeden bu yasağı yönetmelik ve tâlimatlarla dayatmaktalar. Bu durumda, MHP'nin de, AKP'nin de anayasaya ilâve etmek istediği ibâreler ve esasen hangi "cümle" olursa olsun, temelde yasak olmayan kılık kıyafet serbestisini ve başörtüsünü "anayasa" ve "yasa" maddesiyle "serbest" bıraktırmak, bir başka tehlikeyi başa belâ ediyor...
Evvela, iktidar partisi sözcülerinin de ifâde ettiği gibi, "eşitlik" ilkesi, bu kez başörtülülerin de başlarını açmasıyla eşitlenmesi gibi bir vartayı beraberinde getiriyor. Daha da vâhimi, bu "muğlak" ifâdelerle, "üniversitelerde başörtüsünün serbest olduğu" daha şimdiden "olmaz!" diye direten yargı organlarınca kabul edilse bile, yükseköğretim dışındaki bütün alanlarda başörtüsü yasağının resmen "anayasal suç" haline getirilmesi gibi bir tehlikeyi ortaya çıkıyor.
Şimdiki yasak, Özal'ın hiç gereği yokken, 1980'lerin sonunda başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılması hakkında "yasa" çıkarmasıyla, "yasakçılar" tarafında icâd edilmedi mi? Her ne suretle olursa olsun, hakkında yasa olmayan bir şeyi, yasayla serbest bırakmak, yasakçıların her fırsatta yeniden yasaklanması için "yasa" perdesinde bahaneler getirmez mi?
Görünen o ki, hakkında hiçbir yasal yasak bulunmayan başörtüsü, her an yasanın "değişik" yorumlanmasıyla, her an yasaklanabilecek bir kritik ve vartalı bir alanın içine itilme riskiyle karşı karşıya.
Siyasî iktidar kontrpiyede, riski göze alamıyor. Daha şimdiden caymakta; tökezlemekte ve yan çizmekte. "Kökten çözüm"ü değil, problemi daha kökten körüklemekte. Ve başörtüsü hakkı, yeniden ertelenme ve ötelenme akıbetine uğramakta.
Başbakan'ın "son çıkışı"nın vardığı varta bu.
21.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|