Başbakan Erdoğan'ın ziyaretinin üzerinden henüz iki ay geçmişken Cumhurbaşkanı Gül'ün, Bush'tan sonraki başkanı beklemeyip seçim sürecine giren Amerika ziyaretinin "anlamı" Washinton-Ankara hattında tartışılıyor.
Beyaz Saray'ın bahçesinde Bush'un yanında durup bütün dünyaya "ABD ile ortak vizyonlarımız ve ortak çalışmalarımız var" diye konuşan Gül'ün, "ilişkilerimiz, bölgesel ve küresel barışa çok katkı yapmaktadır" ifâdesinin anlamı nedir?
Gerçekten Gül'ün ifâdesiyle, "iki ülke arasındaki ilişkilerin çok daha ötesinde giderek güçlenen ilişkiler" nedir ki, bu denli hararetle vurgu yapıyor?
Her ne kadar başta Amerikan yönetimine yakın Washington Post'un yazarları olmak üzere Amerikan basını, bu ziyareti "Gül - Erdoğan yarışı" olarak lanse edip "tabii ki Erdoğan'dan geri kalmamak" şeklinde yorumlasalar da, Gül'ün kendisi daha ABD yolunda iken Ana uçağında birlikte götürdüğü gazetecilere yaptığı ziyaretinin amacını bizzat açıkladı: "2007'nin başında Washington'da Condollezza Rice ile imzaladığı 'Stratejik Vizyon Belgesi' çerçevesinde ABD ile ilişiki ve işbirliğinin daha da ilerletilmesi."
Gül bununla da kalmadı; sözünü "stratejik işbirliği ve ortaklığın" temel unsurları arasında "terörle mücadelede ortak kararlılığın paylaşılması"nın yanısıra "Irak politikasında hedef birliği" olduğunu haktırlattı. Çünkü Gül'e göre, "henüz ne Irak'ta ne Kerkük'te her şey bitmedi, devam ediyor."
* * *
Gerçek şu ki "Stratejik Vizyon Belgesi"ne baktığımızda, Türkiye'nin Ortadoğu, Kafkaslar, Orta Asya ve Balkanlar'da ABD ile birlikte hareket etmeyi esas alan ve Başbakan'ın "büyük Ortadoğu projesi"nin "eşbaşkanı" göreviyle edindiği "strtajik müttefikliğin geliştirilmesi" konseptini kapsamakta.
Özellikle ABD'nin Basra körfezinde İran'la her an sıcak bir çatışmayı başlatacağı bir esnada, Washington'un Ankara'dan talepleriyle, Türkiye'nin kilit ülke olarak ABD'nin ipoteğine sokulmasını öngörmekte.
Bundandır ki sözkonusu "belge"nin taslağının ele alındığı Ankara ziyaretinde o zaman Dışişleri Bakanı olan Gül'ün Rice'le arabasında Esenboğa yolunda başbaşa görüşmesinin perde arkası aralandığında, vâhim gerçek ortaya çıkmakta.
Ve bütün bunlar, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu Başkanı Sedat Laçiner'in tespitlerini doğrulamakta. Laçiner, dünyada gerçek anlamda stratejik ortaklığın sadece "ABD-İsrail" ve "ABD-İngiltere" bulunduğunu, bu stratejinin İran konusunda Türkiye'yi ABD'nin yanına çekme taktiği olduğunu belirtmekte.
Belli ki bölgede İsrail'in güvenliğiyle aynı anlama gelen Amerikan hegemonyası ve çıkarları hesabına, İran'a yönelik bir opersayonu "meşrulaştırmak" adına Türkiye'nin işbirliğinin sağlanması hedeflenmekte. Türkiye'nin Müslüman bir komşu ülke olan Irak saldırısında, Somali ve Afganistan işgalinde olduğu gibi İran'a müdahalede de işgalci ABD'nin yanında yer alması plânlanmakta. Müslüman komşu bir ülke olarak desteği garantiye alınmakta.
Eş zamanlı olarak Ankara'ya gelen Amerikan heyetinin, ABD'nin çeyrek asrı aşkındır terör örgütünü himâye edip besledikten sonra, Bush gibi "PKK terör örgütüdür" demesi, Türkiye'nin hassasiyetinden vurma sinsî taktiğini gütmekte.
Uluslararası zeminde, "stratejik ortaklığın" savaş ortaklığı olduğu herkesin mâlumu. ABD'nin stratejik ihtiyaçlarını karşılayacak Türkiye, her türlü bölgesel ve küresel savaşına destek verecek demektir.
* * *
Anlaşılan o ki ABD ile "stratejik işbirliği" bu çerçevede geliştiriliyor. Çankaya'da Sezer'i yolcu ettikten iki-üç dakika sonra Gül'ü arayıp tebrik ederek dâvet eden Bush, söz konusu "Stratejik Vizyon Belgesi"nin gereği olarak, Ankara'dan bölge ve İslâm coğrafyası üzerindeki projeleri uygulamada Oval Ofis'te verilen vaadlerin yerine getirmesini istiyor. İşgal ettiği Irak adına da konuşarak, "PKK bizim ve Irak'ın da düşmanıdır" cümlesini tekrarlayarak.
Sahi ABD'nin, dağıttığı Irak ordusunun silâhlarıyla donatıp, Irak'taki askerlerinin silâhlarını el altından verdiği ve onca ısrara rağmen bir tek terörist elebaşını dahi teslim etmediği Türkiye'ye "terörle mücadele"de hangi yardımı oldu?
Bir yıllık süresi kalan Bush da biliyor ki, Annapolis Konferansından bu yana bombalamalarla yüzü aşkın Filistinliyi katleden İsrail yanlısı tutumuyla ABD, İsrail-Filistin barışını başaramaz. Son 60 yıldır başaramadığı gibi.
Görünen o ki Bush'un son Ortadoğu gezisinin maksadı, İran saldırısının altyapısını hazırlamak için ABD işbirlikçisi bölge ve Arap ülkelerini İran'a karşı kışkırtmak; İslâm dünyasında Sünnî- Şîi ihtilâfı fitnesini körüklemek. Bush'un "vizyonu" bu.
Maşalığı biten ve kullanılma miâdı dolan "PKK'nin tasfiyesi" parvanında yapılan bu "işbirliği", Kuzey Irak'ta "ikinci İsrail" işlevini görecek kukla bir devletin kabulüne ve en vâhimi Türkiye'nin Müslüman komşu bir ülkeye karşı, okyanuslar ötesinden gelen ecnebilerle savaşa ortak edilmesine değer mi?
Görünen o ki "işbirliği"nin bedeli, daha çok tartışılacak.
10.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|