Maddî anlamda babalarımızdan daha "zengin" olduğumuz bir vakıa. Pek çok sıkıntılarına rağmen Türkiye, ekonomi alanında da büyüdü ve gelişti. Ancak, bu büyüme ile birlikte 'ihtiyaç'lar da çoğaldığı için millet ekseriyetinin 'fakir'liği de devam ediyor.
Huzur ve mutluluk için fakirlik/zenginlik dengesi elbette tek ölçü değil. Ancak bu durumu tamamen gözardı etmek de mümkün değil.
Geçen gün bir esnaf dostumuzu ziyaretimiz sırasında, alışık olunduğu üzere "Türkiye nereye gidiyor?" sorusu ortaya atıldı. Biz de prensip olarak 'Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz asla' prensibine binaen; ekonomik konulardan ziyade, sosyal konulara dikkat çekmeye çalıştık. Muhatabımız ise, özellikle ekonomideki muhtemel sıkıntıları gündeme getirdi. Doğrusu biz, "Ekonomi iyiye gidiyor, enflasyon düştü, YTL değer kazandı, her şey güllük-gülistanlık" gibi beylik değerlendirmeler duymayı umduğumuz sohbette hiç beklemediğimiz şikâyetler aldık. Muhatabımız şöyle diyordu: Ekonomi çok iyi diyorlar; ama ben dün talebeler için burs verirken, bugün sadaka veremez hale geldim!
'Hayatın içinden' yapılan bu değerlendirme, doğrusu beni müteessir etti. 'Zengin'lere bakılırsa Türkiye ekonomik anlamda 'çağ' atladı, ama başta küçük esnaf olmak üzere büyük çoğunluk, durumunu bu sözlerle özetliyor.
Bir başka muhatabımız da, başta yeni anayasa tartışmaları olmak üzere, başörtüsü yasağı, meslek liseleri, çetelerle mücadele gibi konuları hatırlatıp aynı soruyu gündeme taşıdı. Bu soruların gündeme taşınmasındaki maksat, siyasî iktidarın bu konularda verdiği sözleri tutup tutamayacağı noktasındaydı.
Biz de her defasında ifade etmeye çalıştığımız gibi; prensip olarak bu yasakların kalkması gerektiğini bir defa daha hatırlatıp, siyasî iktidarın 'bedel' ödemek pahasına 'irade'sini ortaya koyması gerektiğini belirttik.
Aynı gün, ilerleyen saatlerde; hükümet sözcüsünün açıklamalarını duyunca milletin gündemiyle hükûmetin gündeminin farklı olduğuna bir defa daha şahit olduk. Yeni anayasa ve başörtüsü yasağının sona ermesiyle ilgili konular, (28 Ocak 2008 Pazartesi günü toplanan) bakanlar kurulunun gündemine dahi gelememiş!
Kamuoyu büyük ölçüde bu konuları tartışırken ve hükûmet de daha önce aynı konularda vaadlerde bulunduğu halde, 'çözüm'ü sürekli ertelemesi hayra alâmet değil. Bakınız, Pazartesi günü medyada yer alan yazılarda da bu ertelemelerin sinyalleri okunuyordu. Meselâ, 'yeni anayasa' çalışmalarının rafa kalktığı ifade ediliyor. (İsmail Küçükkaya, Akşam, 28 Ocak 2008)
Çok önemli bir ikaz da Prof. Dr. Hüseyin Hatemi Hocamızdan geldi. Özetle, anayasaya pansuman yapmanın çare olmadığına dikkat çeken Hatemi Hoca, (İlâhî) 'Tabiî Hukuk temel ilkeleri üzerinde' uzlaşmak gerektiğine dikkat çekmiş.
İlâhî tabiî hukuk üzerinde uzlaşma konusu bugün için belki gündemin alt sıralarında yer alıyor ya da bunun gündeme taşınması 'garip' karşılanıyor olabilir. Ama Türkiye'nin bu konuyu tartışması ve bu noktada uzlaşmasından başka çare görünmüyor.
İşte, 'sadaka veremez' duruma gelen millet, bunları da tartışıyor...
30.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|