Haricî saldırılara karşı teşkilâtlanarak mücadele veren kimselere "fedâi-yi vatan" denir.
Ülke içinde muhalif görülenlere karşı teşkilâtlanan gruplara ise "çeteci" veya "komitacı" denir.
"Ermeni çetecileri", yahut "İttihat-Terakki komitacıları" tâbirlerine, yakın tarih sayfalarında sıkça rastlamak mümkün.
Bu tarz çeteciler ile komitacıların uzantıları, değişik sûretlere bürünmekle beraber, günümüzde de mevcut.
Şimdilerde daha çok "ulusalcı" diye takılan bu çeteciler, kendilerine muhalif gördükleri kişi ve kurumlara karşı her türlü fenâlığı yapmayı üstün bir görev sayarlar.
Hatta, bu iş için "topluca yemin" dahi ederler. Tahripkâr ruhlu kimseler, bu "Yemin merasimi"nden sonra çeteye dahil olur ve aslî üye sıfatını kazanırlar.
Çetecilerin ilk işi "çetele" tutmaktır. Kendilerinden olmayan, kendilerine zıt düşen ve bazen de kendilerine yakın gibi görünen "flaş isimler"in çetelesi...
Faaliyetlerini bu çetele üzerinden yürütürler. Toplumda ses getirecek veya reaksiyonlara sebebiyet verecek bir isim listesini tanzim ettikten sonra, sıra "meçhûl cinayetler"i irtikap etmeye gelir.
Evet, cinayet dahil gasb, soygun, rüşvet, yolsuzluk, hortumlama, vs... her türlü mel'âneti irtikap etmekten çekinmezler. Zira, kendilerini devletin biricik sahibi ve milletin en mümtaz seçkinleri olarak gördüklerinden, kendileri için herşeyi mübah sayarlar.
Çete veya örgüt illegal olduğu gibi, faaliyetleri de son derece gizli ve illegaldir. Tahmin edilemeyecek kadar büyük mevkilere, yüksek kademelere dahi nüfuz edebilirler.
İşte, bu karmaşık yapısından dolayıdır ki, çetelerle mücadele etmek, tesir gücünü minimize etmek kolay olmuyor.
Allah, devletin meşrû kuvvetlerine, âdil mekanizmasına yardım etsin, onlara imkân versin, kolaylık sağlasın.
Sağlık
Depresif rahatsızlılar
Dünkü Zaman gazetesinde çıkan önemli bir haber, iş ve meslek hayatıyla ilgiydi.
Herhangi bir iş yerinde özellikle ciddî sıkıntılarla boğuşan, meslek hayatında özellikle "psikolojik tacizler" sebebiyle bir türlü istikrar bulamayan, yahut başarılı olamayan kimselerin dramatik halini izah eden bu haberin içinde, son derece dikkat çekici bazı tesbitler yer alıyor.
Musa Özyürek'in, Erciyes Üniversitesi Mediko Sosyal Sağlık Merkezi psikologlarından Uz. Dr. Yıldız Özkan Dereli'nin bilgilerine dayanarak yayına hazırladığı bu haberin özeti şöyle:
Daha çok işyerlerinde görülen, ancak aile ortamını da etkilediği halde dışa yansıtılmayan yıldırma, bıktırma, sindirme, yok sayma gibi mânâları taşıyan ve tıpta 'mobbing' diye tâbir edilen 'duygusal taciz', insanları intihara kadar varan problemlerle karşı karşıya getiriyor... Çaresi ise, geri adım atmak yerine irade gösterip direnmek.
Bu rahatsızlık, iş verimi, personelarası uyumun bozulması gibi problemlerle birlikte, depresyona girme, hazımsızlık, mide spazmı, şiddetli baş ağrıları gibi sağlık sorunlarını da beraberinde getiriyor.
Duygusal taciz daha çok yıldırma olarak nitelendiriliyor ve yaygın olarak aşağılama şeklinde ortaya çıkıyor. Çok fazla sorumluluk verme veya hiçbir sorumluluk vermeme, gereğinden fazla eleştirme, fikir ve fiziksel görünüşleriyle alay etme, hiçbir konuda görüşlerini almama, selâm vermeme, kapıyı çarpma, masaya dosya fırlatma gibi şekillerde görülebiliyor.
Bu sıkıntıdan kurtulmanın en etkili çaresi, pes edip kaçmak yerine, yukarıda da ifade edildiği gibi, direnmek ve başarı grafiğini yükseltmeye devam etmek. Aksi halde, özgüven yerine güvensizlik duygusu meydan alır.
GÜNÜN TARİHİ 30 Ocak 1948
Hindistan'ın bağımsızlığı için büyük mücadele veren, Hindular'ın hem siyasî, hem de ruhanî lideri olarak bilinen Mahatma Gandi, kendi milletinden olan "aşırı ulusalcı" bir şahıs tarafından bıçak darbeleriyle vurularak öldürüldü.
Ne yazık ki, benzer âkıbetler yıllar sonra Gandi ailesinden iki önemli şahsın daha başına geldi. Şöyle ki:
* Hindistan Başbakanı İndira Gandi, 31 Ekim 1984'te Yeni Delhi'de düzenlenen bir sûikast neticesi hayatını kaybetti.
* Aynı şekilde, oğul başbakan Rajiv Gandi de, 21 Mayıs 1991'de Tamil gerillaları tarafından düzenlenen bir saldırı sonucu hayatını kaybetti.
* * *
1869'da Hindistan'ın Gücerat Eyaletinde dünyaya gelen Mahatma Gandi, ilk tahsil döneminden hemen sonra henüz 14 yaşındayken evlendi.
Ardından, hukuk tahsilini görmek üzere Londra'ya gitti.
Hindistan, bu yıllarda İngiliz sömürgesiydi. Tahsilini bitirir bitirmez, genç bir avukat olarak Güney Afrika'ya gitti. Burada binlerce Hintli sözleşmeli olarak çalışıyordu. İngilizler'in zenci ve Hintli insanlara uyguladıkları ırk ayrımına yakînen şahit. Bu uğurda çetin mücadeleler verdi.
Kendini maddî ve manevî perhize verdi. Bütün enerjisini, haksızlığa, adaletsizliğe, ırkçılık ve sömürgeciliğe karşı mücadeleye adadı.
1914'te vatanı Hindistan'a döndü. Ülke çapında tanınmış siyasetçilerle temaslar kurdu. Sömürgeye karşı halkın mücadele azmini, şuurunu kuvvetlendirmeye çalıştı.
Gandi, bir yandan da Hindistan'daki Hindular'la Müslümanlar arasında sürtüşmeyi gidermeye, her iki dinin mensuplarını birarada tutmaya çalıştı. Ancak, buna muvaffak olamadı. Pakistan, ayrılmak durumunda kaldı.
Gandi, Nisan 1942'de İngiliz Sömürge Yönetimine karşı yeni bir harekât tarzı başlattı. Halkın vicdanında da mâkes bulan can alıcı sloganı şuydu: "Hindistan'ı efendi gibi terk edin!"
Bu çıkışından şiddetle rahatsız olan İngilizler, karısı ve birçok fikirdaşıyla birlikte tutuklandı.
Karısı Kasturbai, 76 yaşında iken hapishanede öldü. Gandhi ise, 1944'te serbest bırakıldı. Ne yazık ki dört sene sonra bir sûikast neticesi vurularak öldürüldü.
30.01.2008
E-Posta:
[email protected]
|