Milleti/toplumu, cemaati ayakta tutan, geliştiren temel unsurlardan üçü, "ittihad-ı kulûb (gönül birliği), muhabbet-i millî (mensup olunan millet, cemaat, grup, akraba sevgisi), sa'y-i insânîdir (çalışma, emek).1
Fertleri ve grupları bir arada tutan unsurların başında millî sevgi gelir. Cemaate uyarladığımızda bunu, "cemaat, meslek, meşrep muhabbeti" şeklinde anlayabiliriz.
Sevginin sebepleri, imân, İslâmiyet, cinsiyet ve insâniyet gibi nûrânî, kuvvetli zincirler, mânevî kalelerdir. Ayrıca sevgi, İslâmiyetin mizâcıdır/karakteridir/huyudur.2 Bu unsurlar, cemaat fertleri tarafından benimsenip özümsendiği nisbette kaynaşma, dayanışma ve dolayısıyla hizmet üretimi, verimi artar. Unutmayalım ki, içerisinde dayanışma bulunan bir cemaat, durgunlukları harekete geçirir.3
Ayrıca, aciz ve zayıf varlıklar olduğumuzdan, dayanışma, yardımlaşmaya muhtaç ve mecburuz. Problemlerimizi de içinde yer aldığımız grupla çok daha kolay hallederiz.
Cemaatin bireylerinden ve şahs-ı mânevîden enerji, elektrik, feyiz alırız.
Gruptan/cemaatten enerji ve güç kazanırız. Meselâ, velilik, rûhî bir olgunluk; duyu, duygu enerjisini kontrol edebilme mahâretidir. Evliyalığın kerâmeti olduğu gibi, hâlis niyetin de kerâmeti vardır. Samimiyetin dahi kerâmeti vardır. Özellikle, Allah için olan bir uhuvvet dairesindeki kardeşlerin içinde, ciddî, samimî tesanüdün çok kerâmetleri olabilir. Hattâ şöyle bir cemaatin şahs-ı mânevîsi (hepsinin oluşturduğu kişilik, güç, kuvvet) kâmil bir velî hükmüne geçebilir, inayetlere mazhar olur.4
Bediüzaman, grup/ekip/cemaat/birlik hâlinde çalışmanın harika sonuçlarına meşhur bir örnek veriyor: Sanatkârlar, sanatlarının sonunda ziyade kazanmak için, sanatta ortaklık cihetinde mühim bir servet elde ediyorlar. Hattâ dikiş iğneleri yapan on adam, ayrı ayrı yapmaya çalışmışlar. O ferdî/bireysel çalışmanın, her günde yalnız üç iğne, o ferdî san'atın meyvesi olmuş. Sonra, ortak çalışma prensibiyle on adam birleşmişler. Biri demir getirip, biri ocak yandırıp, biri delik açar, biri ocağa sokar, biri ucunu sivriltir, ve hâkezâ... Herbirisi iğne yapmak san'atında yalnız cüz'î bir işle meşgul olup (bir dalda uzmanlaşıp), meşgul olduğu hizmet basit olduğundan vakit kaybolmayıp, o hizmette meleke (maharet/uzmanlık) kazanarak, gayet sür'atle işini görmüş. Sonra, o çalışmalarını birleştirme ve taksim-i a'mâl (iş bölümü) düsturuyla olan san'atın meyvesini taksim etmişler. Herbirisine bir günde üç iğneye bedel üç yüz iğne düştüğünü görmüşler. Bu hadise, san'atkârlar arasında, onları teşrik-i mesâiye (işbirliğine) sevk etmek için dillerinde destan olmuştur.5 Bu kanun; mânevî, kültürel işler için de geçerlidir.
İnsan, hareket ve heyecan üzerine yaratılmıştır. Bu da çalışmayı gerektirir. Sıkıntıların kökeni tembellik, işsizlik, çalışmamaya dayanır.
Cemaatin hizmeti, yükselmesi ancak yüksek ve ihlâslı bir gayretle mümkün. Çünkü, "insan için ancak çalıştığının karşılığı vardır!" âyeti, çalışmanın tabiat kanunu gibi, başarı için sosyal bir kanun olduğunu ortaya koyar.
Dipnotlar:
1- Divan-ı Harb-i Örfî, s. 56.; 2- Hutbe-i Şâmiye, s. 46.; 3- Hutbe-i Şamiye, s. 10-131. 4- Barla Lâhikası, s. 15.; 5- Lem'alar, s. 169.
30.01.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|